30. Bölüm

2.6K 296 202
                                    

Yaşasııınn 30. bölüüümmmmm *-* 

İyi okumalaaaarrr 


-----


Ekim 1979

"Okuldan transefini istediğini duydum, ev telefonuna da çıkmıyorsun. Seni merak ediyorum. Ben sana ne kadar ulaşmak istersem isteyeyim ulaşamayacağımı bildiğimden bari sen bana ulaş. Yurttan ayrıldım, yeni adresimi ve ev telefonunu buraya yazdım. Görüşmek istediğinde bana ulaş. Seni özledim.

Kim Jongin."

Jongin'in her bir kelimesini ezberlediğim mektubunu yüzüncü kez katlayarak cebime sıkıştırdım. Verdiği adresi bulmam biraz zor olmuştu. Okula yakın bir yere taşındığını düşünmüştüm ama şehrin daha önce gelmediğim bir yerinde kendimi kaybolmuş bir halde bulduğumda düşündüğüm gibi olmadığını anlamıştım.

Köşedeki bakkalın hayatımı kurtarmasıyla evin önüne gelebilmiştim nihayet. Derin bir nefes alıp binaya baktım. Fena görünmüyordu, iyi bir yerde yaşıyor olduğuna sevinmiştim.

Zor zamanlar geçirmiştim, zor zamanlar geçiriyordum. Okulumu değiştirmiş olmama rağmen birkaç aydır gitmemiştim bile. Evden dışarı çıkmamıştım. Zaten babam da evden dışarı çıkmamı pek destekliyor gibi görünmüyordu. Okulu bırakmayı, hayır, her şeyi bırakmayı düşündüm. Bıraktım da, ta ki babam camın önündeki kayısı ağacının dallarını kesene kadar.

Bir şeyler değişmişti. Her şey değişmişti. Sehun hayatımda yoktu, Wufan yoktu. Chanyeol şehirde işe girmişti. Okul arkadaşlarımın hiçbiri yoktu. Ben eski ben değildim, kardeşim bile olgunlaşmaya başlamıştı. Ağacın dalları tek tek yere düşerken ben niye hala aynı yerimdeyim diye düşündüm. Hala bu odada, bu ağacın dibinde birilerini bekliyordum, gelmeyecek birilerini. Daha çok birini. Yıllardır beklediğim birini.

Sehun beni görsün diye çok uğraşmıştım, sadece arkadaşım olmaması için Tanrı'ya çok duada bulunmuştum. Ama yanılmışım. Onunla arkadaşlık dışına çıkmamam gerekiyormuş. Bizden fazlası olamazmış.

İşte o an anlamıştım. Testerenin sesi kulaklarımı kazırken bir şeylerin farkına varıyordum. Ben hep bekleyen, duran taraf olmuştum. Hiç hareket etmeyi, bir şeyler denemeyi denememiştim. O an bir anlık cesaretle eski bavulumu yatağımın altından çıkardım. Jongin'in üç ay önce gönderdiği mektubu kitabımın arasından bulup cebime sıkıştırdım.

Elimde koca bavul salonun ortasında dikilirken annem bir şeylerin farkına varmıştı çoktan. Sadece sarılıp iyi yolculuklar dilemişti. Bir de en kısa zamanda onu aramamı. Tuhaftır ki dışarı çıkınca babam bile bir şey dememişti. Yaptığı işi yarıda bırakıp otobüs durağına kadar beni götürmüştü. İçine ne koyduğunu bile hatırlamadığım bavulu taşımıştı. Kardeşim peşimden geliyordu. Bana sıkıca, ilk defa böyle sıkıca sarılmıştı.

Bir şeyler değişiyordu, benim dışımda bir şeyler hep değişiyordu. Sıra sanırım sonunda bana gelmişti. Babama sıkıca sarıldım. Bu onu son görüşüm oldu. Telefonlarıma çıkmadı, sesini duyamadım. Ama bana sarılmıştı, demek ki benden o kadar da nefret etmiyordu.

Şimdi elimde eski bavulum Jongin'in kapısının önündeydim. Aramamıştım, arayıp ne diyeceğimi bilememiştim bir türlü. Şimdi kapısının önündeydim fakat evde yoksa diye endişeleniyordum. Kapıyı çaldığımda açılmazsa bütün cesaretimi yitirecektim çünkü. Dua ediyordum, Jongin beni evine alsın, eskisi gibi arkadaşlığına kabul etsin diye. Titreyen dizlerimle merdivenleri aştım. Kapısını duyulmama endişesiyle sertçe çaldım.

The SeditionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin