BÖLÜM 13 - Avcı Damgası

55K 3K 196
                                    

BÖLÜM 13

Avcı Damgası


Servislerin verildiği, mutfağa açılan pencereden kafamı uzattım. "Bir hamburger, bir vegan burger, iki çizburger," diyerek kafamı çıkardım.

Tepsimi tezgaha bırakıp içine içecekleri doldurmaya başladım ve kendime engel olamayarak bir kez daha kasaya doğru baktım. İstemsizce dişlerimi sıktım. Kat kasanın üzerinden Meredith'e doğru eğilmiş çekici bir biçimde gülümsüyor, onunla konuşuyordu. Acaba yanlışlıkla ağzı açık gülümseseydi ne olurdu? Meredith onun aşırı uzun köpek dişlerini görseydi mesela... Düşüncesi bile beni eğlendirdi ve ara pencereden gelen siparişleri tepsime alırken gülümsedim. Müşterilere doğru dalgınca ilerledim ve siparişlerini bırakıp afiyet olsun dedikten sonra tezgahın arkasına geçtim. Tepsiyi, tezgahı tekrar tekrar sildim. Düzenlediğim kek ve kurabiyeleri tekrar düzenledim. Bir kahve ve latte siparişini götürdüm. Bırakılan bahşişlerimi topladım.

Sıradan bir gün sayılırdı. Geri zekalı Kat'in Igor gibi davranmaya çalışmadığı zamanlarda tabii. Hem o saçının hali neydi Tanrı aşkına? Tepesinde samuray gibi topuz yapmıştı ve gözleri daha çekik görünüyordu. Artık saçını nasıl sıktıysa! Yıllardır soğuk sevimliliğiyle tanıdığım Meredith, neredeyse çizgi filmlerdeki gibi gözlerinden kalpler çıkaracaktı. Saate baktım. Yarım saatim kalmıştı. Kendimi rahat hissettiğim yegane yerlerden birisi daha işgal altındaydı. Kendime koyu bir kahve doldurdum ve dirseklerimi tezgaha dayayarak eğildim.

Dışarıda kar atıştırmaya başlamıştı. Soğuğu iliklerimde hissedecektim. Soğuğu düşünmek fincanımı iki elimle kavramama sebep oldu ve kahvemden büyük bir yudum aldım. Yanımda bir hareketlenme olduğunda göz ucuyla baktım. Kat de bir fincan kahve almış, tam yanımda dirseklerine dayanarak eğilmişti.

"Seni rahatsız mı ediyorum?" diye sordu.

"Bu da soru mu? Seni rahatsız etmediğim bir an var mı demelisin."

Dişlerini kenetlediğinde yanağında bir kas oynadı. "Neyse ki fazla katlanman gerekmeyecek." Kafasını çevirip bana baktı. "Az önce Charlie aradı. Beş ve altı bulunmuş."

Kaşlarımı çattım. "Beş ve altı?"

Bezgince iç çekti. "Kaybolan beşinci ve altıncı kız."

Nefesimi tuttum. "Onlar?"

Eğildiği yerden kalkarak dikleşti ve boş bir şekilde yüzüme baktı. "Elbette sağ değiller, aptal olma. Bir tanesini kampüsün içindeki süs havuzuna atmışlar, diğerini de odasındaki yatağa geri bırakmışlar." Dişlerini sıktı ve gözlerimin içine baktı. "Hemen senin odanın yanındaki odaya."

"Rachel. Jennifer," dedim soluğum kesilerek. Öldürdükleri yetmiyormuş gibi neden böyle sahneler yaratıyorlardı?

"Adları her neyse." Omzunu silkti. "Artık bir önemi yok. Sana mesaj veriyorlar. Saymanı istiyorlar. O yüzden gizli kapaklı kaçırmak yerine, insanların gözleri önünden kaçırıyorlar ki sen haberini al."

Yutkunamadım. Boğazım kurumuştu. "Ama neden?"

Dudağını büktü. "Avı daha heyecanlı hale getirir. Senin bir yol bulmaya çalışma çabaların onları eğlendiriyor."

Dudağımı dişleyerek kararan havaya baktım. Gökyüzü karanlık bir dehlize dönüyordu. Sokak lambaları bir bir yanmaya başlamıştı. Ofislerin lambaları sönerken evlerinki yanıyordu. Şimdi dışarıda yürüyorlardı. On üçü de... Ve daha fazlası... Kapı açıldı ve içeriye kapüşonlu bir adam girdi. Gözlerini kafede gezdirerek benim masalarımdan birisine doğru ilerledi. Kat'in burun delikleri şişti ve kafasını çevirip adama baktı. O da sanki havayı kokluyormuş gibi durmuştu.

Kurban: 13. BakireWhere stories live. Discover now