her yérdé

475 53 15
                                    

We’ll have to see
‘Cause maybe in that sleepy town
He’ll sit one day, the lights are down
He’ll see my face and think of how he…

Biz görmek zorunda kalacağız
Çünkü belki uykulu şehirde
O bir gün oturacak , ışıklar söndüğünde
O benim yüzümü görecek ve nasıl olduğunu düşünecek ..

Müzik:La La Land/ The Another day of sun

Paris. Fransa'nın başkenti, Ville de Lumière*, Sen Nehri'nin üzerinden geçen tutkunun ve aşkın başladığı yer...
Bugün basit bir virüs(!) yüzünden yok olmanın eşiğinde, eh aslında sadece Paris/Fransa değil ama virüsün başladığı yer burası olduğu için çok daha feci bir halde. İmkansız görünüyor kurtuluş, ahh! Pardon imkansız Fransızca bir sözcük değildi. Belki de yanılıyorumdur Napolyon öyle demişti;''İmkansız. Bu sözcük Fransızca değil.'' O vakit her şeyi yoluna koyma zamanı gelmiş hatta geç kalınıyordu.
''Orsay Müzesi.'' dedi Chloe. ''Oraya gidiyoruz.'' Diğerleri de onayladıktan sonra Orsay Müzesine doğru ilerlediler.''Bu garip.'' dedi Marinette.''Müzede olması yani...'' Adrien Marinette'e doğru yaramazca sırıttı.''En azından beraber müzeye gitmedik demeyiz.'' Alya ise bambaşka bir şeyi düşünüyordu.''Nasıl?'' dedi.'' Nasıl anlayacağız aradığımız şeyin bileşen olduğunu ayrıca Orsay Müzesinden bahsediyoruz. Bulmamız uzun sürebilir.'' Marinette Alya'yı durdurdu.''Umutsuzluğa kapılmamalıyız.'' dedi.''Eğer umutsuzluk rüzgarına kapılırsak, bu kadar insan ne yapar? Tek umutları biziz.'' Alya'da Marinette'e güven verici bir şekilde gülümsedi. Onlarda böyleydiler, asla birbirlerinin yıkılmasına izin vermez, destek olurlar birbirlerine...her zaman; çünkü onlar en yakın arkadaşlar.''Geldik.'' dedi Chloe buz gibi sesiyle. Marinette Chloe'de ki değişimin farkındaydı, başına gelenleri de az çok öğrenebilmişti. Ona yakınlaşmak destek olmak istiyordu fakat bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Sonuçta onlar...eskiden pek iyi anlaşamazlardı.''Pekala ayrılmalıyız. Yoksa hayatta bitmez.'' dedi Kara Kedi yani Adrien.''Ben ve Marinette, sizde ikiniz.'' Alya buraya çocukluğundan beri bayılırdı, Van Gogh'un tapılası çalışmalarıyla ilk burada tanışmıştı. Genellikle fazlasıyla kalabalık olan bu müzede şu an havada uçan sineklerin sesleri duyulacak kadar sessiz ve sakin. Bu sessizlik ve haşmetli huzur hepsini tedirgin ediyordu.''Müze iki kanattan oluşuyor; Adrien ve Marinette siz güney kanadını arayın, Chloe ve bende kuzey kanadını.Herkes için uygun mu?'' diye sordu Alya. Hepsi yine onaylamıştı. Müzenin içine girdiler.''Bulan olursa tam buraya Van Gogh bölümünün önündeki heykelin orada beklesin.'' dedi ardından Alya ve gruplar halinde tedavi için gereken bileşeni aramaya başladılar.

-Adrien&Marinette

''Her yerde olabilir.'' dedi Marinette. Ne kadar ikiye ayrılmış olsalar da çok büyüktü Orsay Müzesi.''Halledeceğiz.'' dedi Adrien.''Birlikte.'' Marinette uzaktan tavandaki inanılmaz renklere yeniden hayranlıkla bakıyordu. Buraya yüzüncü gelişi olabilirdi, bu müze,nedenini bilmeden, ona ilham veriyordu."Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç..." dedi Marinette kendini tutamamıştı.''Sefiller.'' diye mırıldandı Adrien.''Victor Hugo ha?'' diye sordu ona. Marinette sadece samimi bir tebessümle yetindi.''Ey aşktan acı çekenler, sevmekten vazgeçmeyin. Durmadan sevin, aşktan ölmek aşkla yaşamaktır.'' dedi Adrien.''Sende ha?'' diye güldü bu sefer Marinette. Adrien ise etrafından daha da büyük bir haz alarak yürüyor bir yandan da heykellerde ya da tablolarda olabilecek farklı bir şeyin gözüne çarpmasını bekliyordu. Yoktu. Hiç bir fark yoktu, her şey hatırladığı gibi gözüküyordu.''Gözümüzün önünde bir yerde ama nerede?'' dedi Marinette. ''Bir şey kaçırıyoruz, ustaca gözümüzün ucuna saklanmış bir yerde. Tam gözümüzün ucunda...'' dedi tekrardan Marinette. ''Umarım kızlar bir şey bulur.'' dedi Adrien. Sesi umutsuz çıkmıştı. Marinette ona yaklaştı.''Seni.'' dedi.''Seni o kadar uzun zamandır seviyorum ki bu sevgim ne eksik ne fazla, aynı ilk zamanki kadar taze. Sevgimi bu kadar saf ve temiz tutabildiysem bunun sebebi içimdeki umudu asla kaybetmemiş olmam. Hep savaştım. Senin için.'' Marinette vermek istediği mesajı Adrien'a ilettiğini umarak tekrar aramaya geri koyuldu. Adrien mı? O, sevdiği kadına yeniden aşık olmuştu.''

-Chloe&Alya

Koridoru üçünce kez inceleyen Chloe ve Alya şimdiye kadar tek bir kelime dahi etmemişlerdi. Sanki aralarında sessiz bir anlaşma varmış gibi birbirlerinin yüzüne dahi bakmadan sadece etraftaki tablolarla ilgileniyorlardı. Alya'da Marinette'ten farksızdı; Onunla konuşmak istiyor ama nereden başlasa da onu kırmadan konuşabilse diye düşünüyordu. Kırmadan mı? Evet. En azından Dünya'nın sonunda Alya Sezair hayatında ilk kez Chloe'yi düşünmüştü.''Vincent Van Gogh'u sever misin?'' diye sordu. Aslında aptalca bir soruydu lakin o an pekte umrunda değildi. Canı aşırı derecede sıkılmış ve aynı duvarlardaki aynı desenlere aynı tablolara bakmak ve en ince ayrıntısına kadar incelemekten gözleri ağrımıştı. Chloe ellerini alayla kaldırdı.''Unuttun mu ben başkanın kızıyım yani kızıydım... benim hayatım buralarda geçti.'' dedi. Alya ise şaşkınlıkla Chloe'ye bakıyordu. Biraz önce o kendisiyle dalga mı geçmişti? Alya kelimeleri kafasında kurmak için birkaç saniye bekledi.''Şey...baban için cidden üzgünüm. Böyle olmamalıydı.'' dedi. Chloe sessizce kafasını salladı. Sanırım bu bir teşekkürdü ve Chloe hala yasta olmalıydı.''Annem çocukken beni buraya getirmeyi çok severmiş. Ben çok hatırlamıyorum, altı yaşındaydım. Bana da babam anlatırdı...'' dedi Chloe Alya'yı ikinci hatta belki üçüncü kez şaşırtarak konuşmuştu. ''Annen. O nerede?'' diye sordu Alya. Chloe omuzlarını bilmem dercesine yukarı ve aşağı doğru sallamıştı. ''Yoksa o da mı...'' dedi Alya cümlesinin devamını getirmekten korkmuştu. Chloe'yi iyi biri olarak görmeye başlamıştı. Belki zamanla iyi birer arkadaş olurlardı... ''Annem...bilmiyorum belki o da ölmüştür.'' dedi Chloe. Hüzünlüydü hemde çok ama korkutucu gözüküyordu; Tıpkı bir kraliçe arı gibi diye düşündü Alya. Ortamdaki bu kederi dağıtmak için bir şey yapması gerekiyormuş gibi hissediyordu.'' Ahh! Bak  Van Gogh'un ''Auvers'deki Kilise'' tablosu.''dedi Alya.Chloe tabloya narince dokundu.''Bu tabloyu ölümünden bir yıl az zaman kaldığı vakit çizmiş ve ardından malum son; intihar.'' dedi ve daha fazla o tabloyla ilgilenmeden tekrar iş başına geri döndü.''Nasıl bir yerde saklanmış olabilir ki?'' diye isyan etti sonunda Alya.''Her yerde olabilir...'' dedi Chloe. Alya somurtarak en az dört kez dolandığı geniş koridoru tekrar gözleriyle aramaya başladı.''Her yer... her YER!'' diye bir anda bağırdı. Chloe irkilmiş bir şekilde ona bakıyordu.''Ya yerdeyse sonuçta her 'yer'de olabilir.'' dedi ve taş zemini incelemeye başladı.''Mantıklı.'' dedi Chloe ve o da yeri incelemeye başladı."Chloe şuna bak!" diye bağırdı Alya. Chloe koşarak yanına geldi."Bak. Görüyor musun? Bu zeminin renginden çok daha..."
"Morumsu bir renk." dedi Chloe. "Aynen öyle fark hemen anlaşılıyor. Bunu buradan çıkarmalıyız. Mari ile Adrien'ı çağırmaya gidiyorum sen burada bekle." dedi Alya ve koşarak güney kanadına gitti. Hala bileşeni aramakla meşguldu Adrien ve Marinette."Hey! Mari, Adrien." dedi Alya. Bir yandan da nefesini düzenlemeye çalışıyordu."Alya! İyi misin?" diyerekten koşarak yanına gitti Marinette."Evet iyiyim iyiyim. Chloe ile bileşeni bulduk ama çıkaramıyoruz yerinden." Adrin garipçe baktı."Yerinden?" Alya iyi hissettiğinde tutunduğu kolonu bıraktı."Bira ilginç gelebilir. Zemindeydi." dedi Alya. "E haydi gidelim." dedi Alya tekrardan arkasını döndüğünde affalamış arkadaşları vardı biraz daha ilerledikten sonra tekrar arkasına baktı. Bu sefer geliyorlardı. Hepsi birlikte koşarak Chloe'nin yanına gitmişti. Marinette yerdeki saplanmış gibi gözüken taşı basit yöntemlerle çıkarmaya çalıştı fakat nafile...olmuyordu."Sıra bende çekilin bayanlar." dedi Adrien. Marinette onu sevsede,hatta nişanlanmış olsa da, onu bu haline göz devirmeden edemedi."Felaket!" dedi Adrien ve elini zemine sürdü. Anında zemin siliniyormuş gibi yok oluverdi. Adrien'da son anda düşmekte olan mor taşı eline almıştı."Yakaladım." dedi sevinçle ve taşı gösterdi."Biri gitti geriye dokuz kaldı. Sıra nerede?" diye sordu Alya.

"Londra."

*Ville de Lumière: Işık Şehir demek. Paris için genellikle bu tanım kullanılır çünkü Moda ve lüksün dünya başkentidir.

*Orsay Müzesi Paris'teki ünlü müzelerden biri. Vincent Van Gogh'un eserlerini sergilerler.

*Auvers'deki Kilise orada da açıkladığım gibi Van Gogh'un eserlerinden biri.

*Bunun dışında açıklayacak başka bir şey göremedim. Anlamadığınız bir kısım olursa mutlaka sorun.

*Bir sonraki bölümde Londra'ya gidiyoruz. Bu bölümde fazla mı kolay oldu ne? Hemen aldılar taşı. Londra'da biraz süründürsem mi onları ne yapsamO_o

Şimdilik hoşçakalın.💛

La Vie En Rose ~AdrienetteUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum