BÖLÜM 10 - KÜÇÜK SİNİR BOZUCU

56.1K 3K 100
                                    

BÖLÜM 10
KÜÇÜK SİNİR BOZUCU


Charlie denilen çocuğun parmakları bilgisayarın tuşları üzerinde öylesine bir hızla geçip gidiyordu ki ağzım açık, şaşkınlıkla izliyordum. Kaçamak bakışları arada sırada gözlerimi buluyordu. Benim kaçamak bakışlarım da Kat’e odaklanıyordu. Bir şeyler açıklamasını, en azından bir alt yazı geçmesini boş yere umarak öylece bakıyordum. 

“Dün Zindan’ın bilgisayarlarına sızıp arka taraftaki kameraları devre dışı bıraktım. Çevrede görüntü kaydeden başka bir cihaz yoktu.”dedi parmakları uçarcasına bilgisayarın tuşlarında gezinirken. Ardından çevirip ekranı bize gösterdi. On beş dakikalık kısmı çıkarılmıştı. Kaşlarım kuşkuyla birleşirken aklımdan klik sesi geldi. Bir hacker! “Yurdun telefonlarını dinlemeye aldım ve şu…” Bana baktı. “Öldürülen pisliğin, babası aradı. Bıraktığı mesajlardan anladığım kadarıyla çocuktan ses çıkmazsa, bir haftaya kadar gelecekmiş.” Sırıttı kafasını eğerek. 

James… Ölü James… Babası oğlunun öldüğünü öğrenince ne hissedecekti? Başımı dik tuttum. O tecavüze uğrayan kızların anne ve babaları ne hissetmişti? Verilmesi gereken adalet verilmezse, daha ağırını bir başkası verir! Kafamı iki yana sallayarak odaklandım.

“Boş şeyler bunlar. Beni bulamazlar.”dedi Kat kaşlarını çatarak. “Lüzumsuz bilgiler verme.”

“Belki seni bulamazlar…”dedi alnına düşen buklesine üfleyip arkaya savururken. Bal rengi gözlerini bana dikip tek kaşını kaldırdı. “Onunla en son görülen Angel.”

Dirseklerimi tezgaha dayayıp bıkkın bir nefes çektim içime. “Sarhoştu. Kulübün arkasına beni çekmeye çalıştı ve… Ve… -minik bir hıçkırış- elleri… Bana dokunmaya çalıştı! Zorla! Bunu hep yaptığını söyledi. Ben de tuvalete kaçıp sakladım ve gitmesini bekledim.-hafifçe burun çekiş-” Burnumu büktüm. 

Kat büyük bir kahkaha patlattığında ürkerek yerimden sıçradım, Charlie ise şokla açılmış bal rengi gözlerini ona dikmişti. Dişlerine bakıyordu. Hayır. Hayır, onun gülüşüne bakıyordu. Kat’in her daim gülen birisi olmadığını anlamak için kahin olmaya gerek yoktu, ama güldüğünde çevresindekiler şoka giriyorsa, yılda bir kez mi gülüyordu bu adam?

Kollarını göğsünde kavuşturarak taburede arkasına doğru gerildi Charlie. “Bu süre içerisinde neredeydin peki? James seni aramadı mı? Kapıyı açmaya çalışmadı mı? Onu bir daha görmedin mi?”dedi tıpkı James’in babasının soracağı soruları yönlendirirken. 

“Birkaç kez zorladı kapıyı ama açamayınca gitti. Kulüpteki kızlardan birisiyle gittiğini gördüm kapının arasından. Ben de arkadaşımın evine sığındım.” Gözlerimi masumca kırpıştırıyordum.

“Sen neymişsin…”diye fısıldadı Kat. Fakat Charlie onu duymamış gibi devam etti. 

“Arkadaşının adı ne?”

Gözlerine masumca bir bakış daha attım kirpiklerimi kırpıştırarak. “Charlie.”

Sırıttı. O anda dişlerini net olarak gördüm ve geriye doğru çekildim dehşetle.

“S-s-sen! O-o-o da mı vampir!!!” Gözlerim korkuyla Charlie ve Kat arasında dolanıyor, derin nefesler alıyordum. Lanet olsun! Lanet, lanet, lanet! Yanımda bir karartı oluştu. Bakınca Kat’in yanımdaki tabureye oturduğunu gördüm. Öylesine iriydi ki aramızda boşluk kalmıyordu. Bacaklarını açarak oturmuştu ve bacakları bacaklarıma değiyordu. Büzüşüp bacaklarımı biraz daha yapıştırdım ancak nafile bir çabaydı. 

“Charlie ile yüz elli yıl önce tanıştım. Elli yıl sonra benim gibi olmak istediğini ve yardım etmek istediğini söyledi. Tanıştığımızda yeni vampir yapılmış sayılırdı.”

“Hayatımı kurtardı…”diye fısıldadı Charlie. “Ve ben de onun çekirgesi oldum. Yüz yıldır birlikteyiz.”

Kat ondan hiç beklemediğim bir şey yaptı ve gözlerini devirdi. Gözlerimi kocaman açarak Charlie’ye baktım. Öylesine normal görünüyordu ki! O gelmeden önce pencerelere metal korunakların kapatılmasından anlamalıydım! 

“Bunun be-beni rahatlatması mı gerekiyor?”dedim Kat’e bakarak.

“Yüz yıldır kaynaktan kan içmiyorum.”dedi Charlie burnunu çekerek. Ardından sırıttı. “Yani zorla içmiyorum. İç diyeni de kıramam.”

Kat iç çekip kafasını salladı. “Zorla?”dedim tek kaşımı kaldırarak.

“Yani boynunu yana eğip, bir yudum almaz mısın dersen, bu zorlama olmaz değil mi?”

Yutkundum. “Anladım sanırım.” Kafamı yana eğerek bakındım ve sordum, “Sen güneşte…”

Bilgisayardan kafasını kaldırmadı ve dalgınca cevaplarken parmaklarını yine tuşlarda gezdirmeye başladı. “Yanıyor muyum? Hı hı. Puf! Şiirsel bir şekilde.”

“Ama buradasın?”

“Çünkü işim var. Ne yapmam gerekiyordu ki?”dedi kafasını kaldırarak. Gözlerinde gerçek merak vardı.

“Güneş doğunca, hım…”Kat’e baktım ama o gülümsememeye çalışıyordu.

“Sanırım neden tabutuna çekilmediğini soruyor.”dedi Kat kabaca. Bu şekilde sorunca yüzümü buruşturdum. 

Charlie sırıtırken gözlerini bilgisayar ekranından ayırmıyordu. “Sadece asiller gündüz uyur. Klasik olgulara bağlılar. Uykum geldiğinde uyuyorum. Gece veya gündüz.”

“Genellikle öğlene kadar uyur.”dedi Kat. Gözlerimi kısarak ona baktım. 

“Onun geldiğini duydun değil mi? Benim onu görmemi istemediğin için aceleyle çıkmaya çalışıyordun? Onu nasıl duydun!”

Yüzümü dikkatle inceliyor gibiydi. “Senin onu görmeni değil, onun seni görmesini istemedim ve onu duydum, çünkü karşı dairemde yaşıyor.”

“Ne? Neden beni görmesini istemedin ki?”

“ Ona bak Angel! Hormonlarının bedenini doldurduğu bir yaşta dönüştü ve dişi sinek görünce bile…”Derin bir nefes alıp söyleyeceklerini yuttu. Bu, onu takdir etmeme yeter de artardı bile. “Ve sen seksi bir dişisin. Bu işleri sekiz yüz kat zorlaştırır.” Devasa omuzlarını silkti. Deri trençkot sımsıkı sarıyordu kollarını ve omuzlarını. V yakalı siyah tişörtünün içerisinden minik bir gümüş pırıltısı görünüp kayboluyordu. Boynunda bir kolye mi vardı? Sorgulayan bakışlarıyla karşılaştığımda sıcaklığın boynumdan başlayıp yanaklarıma ve tüm yüzüme yayıldığını hissettim. Kızarıyordum! Eh, onu gözetlediğim göz önüne alınırsa, kızarmam oldukça normaldi!

“Jessie ile ilgili bir şeyler var mı?”dedim bakışlarımı önüme dikerek. 

“Ah, şu çılgın arkadaşın mı? Önce deli gibi bir yerleri arayıp duruyordu.” Kaşlarını çattı. “Ne kadar yüksek yerlerde tanıdıkları var, duysan şaşarsın!” Hım, aslında şaşıracağımı hiç sanmıyorum… “Sonra korumalı bir hat,”dedi Kat’e göz kırparak, “yirmi saniyelik bir görüşme yaptı. Ardından kız aramayı kesti.”

İşte o an durdum. Bu hiç akıl karı değildi. Hele de Jessie için. Kılıçlı ile, yani Kat ile olduğumu bilmek onu korkuturdu ve sakin kalamazdı. Bu bir şeyler planladığını gösteriyordu! Korkmuş veya gözü dönmüş Jessie’den daha korkunç bir şey varsa, o da planlı Jessie’dir. Neler düşünüyordu? Bilgisiz görünmesi lazımdı! Tanrım lütfen bunu akıl etsin!

“Bu hiç mantıklı değil.”dedi Kat. Charlie kafasını salladı ve iki çift göz üzerime dikildi. “Ne yapmaya çalışıyor?”

“Onunla konuşmak istiyorum! Eğer bir şey bildiğini öğrenirlerse…” Yutkundum. “Hemen onu aramak istiyorum!”

Kat yalvaran bakışlarıma baktı ve kafasını salladı. “Ona telefonunu ver.” Kaşlarıyla Charlie’ye işaret veriyordu.

“Seninkine ne oldu?”dedi çocuk da kuşkuyla. Kat iç çekti.

“Uzun hikaye.”dedi kaşlarını çatıp yine o önceki ruhsuz haline dönerek. Bana kızıp telefonunu parçalamıştı. Ups. Çocuk kotunun arka cebinden telefonunu çıkarıp bana uzattı. Eline değmemeye özen göstererek telefonu aldım. Jessie’nin numarasını tuşlarken içimden dua ediyordum. 

İlk çalışta açtı. “Merhaba şirin şey.”diye bağırdı telefona. Kaşlarımı çatarak telefona baktım ve sonra Charlie’ye. Kat gözlerini kısmıştı.

“Hoparlörü aç.”diye emretti. Dediğini yapıp, telefonu tezgaha bıraktım. Dediğini yapmadığımda neler olduğunu net bir biçimde görmüştüm. 

“Jessie?”dedim sorar gibi. 

“Bir dakika bebeğim daha sessiz bir yere geçiyorum.”dedi mırıldanarak. Kat kaşlarını çattı ve dudaklarıma fermuar çekmemi işaret etti. Ben de sustum. Jessie’nin yanından bir ses geldi. “Angel mı o?”

“Hayır Brian. Bir arkadaşım.”

“Lanet olsun!”

Kaşlarım havaya kalktı. Brian’a da mı söylememişti? “Tuvaletteyim Angel! Nasılsın? İyi misin? Sorduğum soruya bak, tabii ki iyi değilsin. Neredesin? Yoksa kaçtın mı?”

“Kapat çeneni.”diye hırladı Kat telefona doğru. Bir adım geriye kaçtım. Yüz yüze olmasalar da bir an için Jessie için üzüldüm. 

“Sen de kimsin? Kılıçlı sen misin? Hemen arkadaşımı bıraksan iyi olur!”diyordu öfkeyle. Gözlerimi yumdum sıkıca. 

Kat’in yüzünde şeytani bir ifade vardı. “Onu korumaya çalışıyorum.”

Jessie’nin sesi bir müddet çıkmadı. “Angel? Ne yapmamı istiyorsun? Şu anda ellerin bağlı mı?”

“Hayır.”dedim hemen. Kat tezgahın diğer yanına, telefonun üzerine doğru eğilmişti. Kıvırcık saçlarından birkaç tutam önüne dökülmüştü. Saçlarının arasından kapkara gözleri kalkarak beni buldu. 

“Sana bir şey yapmaya kalkıştı mı?”

“Şey…” Kat’in gözlerine baktım. Cesaret edemezsin der gibi bakıyorlardı. “O biraz sıkar.”

“İşte benim kızım.”dedi Jessie gülerek. “Yalnız hala yaşıyorsun, sana bir şey yapmamış, bağlı değilsin ve benimle konuşmana izin veriyor… Aslında nerede yaşadığını buldum ama… Orada güvendesin gibi geliyor.”

Kat’in kaşlarından birisi kusursuz bir şekilde havaya kalktı ve kaşındaki yara izini büzüştürdü. 

“Buldun?”

“Arada cızırtı yapma. Evet, buldum. Mavi bir apartman. Telefonda adını söylemek istemiyorum.” Dedi ve derin bir nefes aldı. “Angel… Onun kim olduğunu biliyorum. Kafeye gelen o adam. Dün barda seni izliyordu!”

“Jessie… Tüm bunları nasıl…” Sustum. Tabii babasının adamları…

“Sanırım cevabı bulursun.” Diye mırıldandı. 

“Brian’a neden söylemiyorsun?”

“Söylemeli miyim?”dedi tereddütle. “O seksi yaratık benimle konuşmana tekrar izin versin diye uslu durmaya çalışıyordum. Ama istersen…”

“Hayır.”dedik Kat ile aynı anda. Gözleri yine beni araştırıyorlardı. Yutkundum. 

“Jessie, bundan sonra kaçırılan kızları morga girmemize gerek kalmadan bulabileceğiz.” Gözlerim Charlie’yi buldu. “Tanıdığım bir hacker var.”

“Bu iş gittikçe boka sarıyor! Sen hacker falan tanımazsın.”

“Yeni tanıştım. Kılıçlının arkadaşı.”

“Şey, Angel, onun gerçekten de, şey… ‘Dişleri’ mi var?”dedi kelimeyi vurgulayarak. Yutkundum ve görmese bile kafamı salladım. Charlie sırıtıyordu. Ürperdim.

“Hem de oldukça keskin cinsten.”diye mırıldandım. 

“Ama o diğerlerini öldürüyor… Yani korkmamıza-”

“Sanırım bu kadar yeter.”diye araya girdi Kat.

“Dur bir dakika. Lütfen, lütfen dur!”diye bağırdı Jessie. Kat’in parmağı kapat tuşunda duruyordu. 

“Söyle.”diye emretti.

“Angel çok üzgünüm… Dün gece bir kız daha kaçırıldı.”

Kat eğildiği yerden doğruldu. Ellerim havaya kalkıp ağzımı kapattı. Ama zorlukla fısıldadım. “Kim?”

Kat dikkatle yüzüme bakıp, sorumu tekrarladı. “Kim?”

Jessie’nin zorlandığını fark etmiştim. “Jennifer Merlock.”

“Oh, aman Tanrım!” Geri geri yürüyüp bir yere çarpınca yere kadar kaydım ve oturdum. Jessie’nin sesi geliyordu. “Üzgünüm Angel. Çok üzgünüm. En kısa zamanda yanında olacağım. Dayan.”

Gözlerimden iki damla yaş düştü. Yan odamızda kalan o şirin ve yardımsever kız… Kaçırılmıştı… Daha Rachel’ı bulamamışlardı bile.

“Angel?”

Dizlerimi toplayıp kollarımı etrafına sardım ve başımı koluma dayadım. Sadece siyah, büyük asker postallarını görüyordum. Ardından siyah kot içinde dizler girdi görüşüme. Kocaman bir el kafamı küçük bir çocuğun başını okşar gibi okşadı. Aklım o anda şokla fısıldıyordu. ‘Bir vampir seni teselli ediyor! Bir vampir!’ Ama aklımı dinleyemeyecek kadar kaybolmuştum.

“Altı genç kız kaçırıldı.”diye mırıldandım. Gözlerimi kaldırıp ona baktım. “Daha Rachel bulunmadı bile.”

Kara gözlerinden hüzün mü geçmişti? 

“Angel… Rachel en son kaçırılan kız mı?”diye mırıldandı. Kafamı salladım. Gözlerini kıstı ve yüzünü buruşturmamaya çalıştı.

“Onun sağ bulunacağını sanmıyorum.”

Burnumu çektim ve elimin tersiyle gözlerimi sildim. “Ben de sanmıyorum.”diye fısıldadım. 

Dudağını bükünce kenarda yara izi sıkıştı. “Tamam.” Dedi ayağa fırlayarak. “Daha iyiysen kalk bakalım.”

Uzattığı eli tutmadan, yerden destek alarak ayağa kalktım. Buna karşılık hafifçe kaşlarını çattı ama üstelemeden arkasını dönüp mutfağa yöneldi. Ben de sarsak adımlarla onu takip ederek Charlie’nin arkasında durdum. 

“Diğer kaybolan kız…”dedi Charlie. Fısıltısı beni dünyaya döndürdü.

“Rachel.”dedim umutla. Charlie’nin parmakları artık tuşlarda gezinmiyordu. Ekranda Rachel’ın cansız bedeninin bir fotoğrafı vardı. Yanında bulunma tarihi, tahmini ölüm saati yazıyordu ve ölüm sebebi… Bir an için yazıya bakıyorken, bir an sonra ölüm sebebinin yok olduğunu gördüm. Hafifçe eğilerek Chalie’nin yüzüne bakmaya çalıştım.

“Bunu sen mi yaptın?”

Kafası karışmış gibi bir ifadeyle ekrana bakıyordu. “Ben bile parmaklarımı klavyeye dokundurmadan işlem yapacak kadar yetenekli değilim.” Ah… Ellerinin tezgahın altında durduğunu fark etmemiştim bile. “Birisi delilleri karartıyor,”dedi Kat’e bakarak.

Kat’in yüzünde vahşi hayvanlarda avlarına saldırmadan önce beliren o ifade belirdi. “İzini sürebilir misin?”

Charlie’nin parmakları klavyede gezindi ve kafasını iki yana salladı. “Oldukça iyi. Bulmamızı engellemek için ardında bir virüs bırakarak izini siliyor.”

Kat dişlerinin arasından homurdandı. “Bau olduğunu mu düşünüyorsun?” diye sordum kaşlarımı çatarak. Charlie’nin bedeni gerildi. 

“Onlardan birisi,” Kat yüzümü inceleyerek konuştu, “Bir kez daha morga girmeyi planlıyor musun?”

Ürperdim. “Hayır.”

“Peki, gittikçe sana daha yakın insanları öldürdüklerinin farkında mısın?”

Kalbimdeki korkuyu silip atabilseydim keşke… Ama işte oradaydı. Kalbimin her atışıyla birlikte damarlarımda korku ilerliyordu. Konuşmak kolay oluyordu ama iş olayı gerçekleştirmeye geldiğinde hiçbir şey plandaki gibi ilerlemiyordu. İşin aslı buydu işte, korkuyordum. 

“Farkındayım.”

“Seni birkaç günlüğüne tutmak istememin sebebini anlıyor musun?”

“Hayır.”

Tek kaşı kusursuzca havalandı. Derin bir şekilde içini çekti. “Kendini okulda daha iyi hissedeceğini mi düşünüyorsun?”

Kafamı hafifçe sallayarak onayladım. Charlie şüpheyle olanları izliyordu ama umurumda bile değildi. Kat’in burun delikleri genişlerken yüzüne kararlı bir ifade yerleşti.

“Dediklerimi yapacaksın, yanımdan ayrılmayacaksın.” Küçük adımlarla yanıma yaklaştı ve tepeden baktı. Siyah gözleri ciddiydi. “Okulda, yurt odanda, kütüphanede, tuvalette, derste, kantinde, kafede… Her yerde tam bir adım arkanda olacağım ve buna karşılık tek bir kelime bile etmeyeceksin. O kadar yakında olacağım ki ayakkabını bağlamak için eğildiğinde o tatlı kıçına dayanıyor olacağım.” Kusursuz kaş tekrar havaya kalktı. “Ne diyorsun?”

Önerdiği şeyi düşündüm. Kendi çöplüğümde, bildiğim bir yerde, tanıdığım insanlarla olacaktım ve ek olarak hayvani bir adam tarafından korunacaktım! Şey, kıça dayanma kısmı hariç iyi bir fikirdi. Hatta o bile güzel olabilirdi. Silkinip kendime geldim. Ne diyordum ben böyle? Başımı kaldırıp Kat’e baktım. Fazla masum bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. 

“Yurt odası kısmını anlamadım,”dedim huysuzca.

“Odanda yatacağım demek oluyor.”

“Odamda!” Derin bir nefes alarak Jessie’yi düşündüm. Hem kahkaha atmak hem de öfkeden bir yerleri kırmak istiyordum. “Yatamazsın,” diye tısladım.

“Ah, öyle bir yatacağım ki!”

Gözlerim Charlie’nin bilgisayarının ekranındaki solgun bedenin görüntüsüne kaydı. Rachel’ın solgun bedenine.

“Odamda demir perdeler yok,” diye mırıldandım soluğumun ardından.

Omzunu silkti. “O konuda endişelenme.”

“Endişelenmiyorum.” Öfkeyle ona baktım. “Tutuştuğunda ortaya çıkacak pisliği temizleyecek benim!”

Dişlerini sıktığında çenesindeki bir kas titredi. Ups! Sanırım bu kez gerçekten öfkelenmişti. Başımı geriye atıp inatla dik tuttum.

Bakışlarını yere dikerek birkaç dakika bekledi. Charlie’nin parmakları tuşların üzerinde durmuş, ağzı açık ona bakıyordu. Arada sırada endişeli bakışları bana odaklanıyordu. Kat topuklarının üzerinde dönerek yatak odasına doğru ilerledi ve kapıyı arkasından kapattı. Çarpmadan, yavaşça kapattı.

Soran bakışlarımı Charlie’ye çevirdiğimde omzunu silkti ve gergince alnını kaşıdı. 

Yatak odasından büyük bir çatırtı ve parçalanma sesi geldiğinde sıçrayarak geri çekildim. Charlie’nin diğer yanına geçtim ve farkında olmadan tek elimle koluna yapıştım. Charlie irkilmemişti bile. Sanki olmasını beklediği şey buymuş gibi önündeki işine dönmeden önce rahatlamış bir nefes aldı. Başımı eğip ona baktığımda dikkatle kolunda duran elime baktığını fark ettim.

Elimi hızla çektim. Lanet olsun! Bu çocuğun bir kan emici olduğunu unutmak o kadar kolaydı ki! Şu surata bakan bile annesinin bodrumunda yaşayan bir ana kuzusu olduğunu düşünürdü. “Eee görüştüğün birisi var mı?” diye sordu bana bakarak. 

Aklından zoru mu vardı? Yatak odasının duvarından bir çatırtı sesi geldiğinde biraz daha geriye çekildim ve yutkundum. Derin nefes al, nefes ver.

“Senin gibi bir kızın yalnız olacağını sanmam ama…”

“Dostum, sadece korktuğum için kolunu tuttum. Kendine gel.”Dudaklarını öne doğru uzattı. Gözlerinde hayal kırıklığı vardı. İç çektim. “Yok, tamam mı?”

“Hı?”

“Görüştüğüm birisi yok. Şey, birisine şans vermiştim ama…” Omzumu silktim ve tabureye yöneldim. Tam o sırada gelen şangırtıyla ayağım yarı yolda dondu. 

“Bir müddet daha devam eder. Dün geceden beri böyleysen adamı epeyce doldurmuşsundur. Gel otur. Şans vermiştim diyordun, ne oldu?”

Charlie’nin karşısındaki tabureye oturup bilgisayarının üstünden ona baktım ve sakince omzumu silktim. “Onu da dün gece Kat öldürdü.”

Charlie gülümsedi ve dişlerini ortaya çıkardı. “Ne kadar da hoş. İlk olarak bir tecavüzcüyü sonra da bir vampiri bulmuşsun.”

“O beni buldu.”

Yatak odasının kapısı açıldı ve Kat yüzünde kibirli bir ifadeyle dışarı çıktı. Üstü başı toz içindeydi ama o omzundaki bir ipliği alıp yere attı ve asaletle dimdik yürüdü. 

“Eşyalarını al.”

Kaşlarımı çatarak onu takip ettim. Banyoya girdiğinde peşinden banyoya girdim ve dondum. Daha içeri gireli üç saniye olmadan çırılçıplak soyunmuştu bile! Arkası dönüktü. Sıkı, yuvarlak kalçaları, uzun bacakları ve dövmeli, geniş sırtı karşısında soluğum kesildi. Ellerini beline dayadı ama önünü dönmedi. Tanrı’ya şükürler olsun ki dönmedi! 

“Kapı çalmak diye bir şey duydun mu hiç?”

Yutkunarak kuruyan boğazımı yumuşatmaya çalıştım. “Nereye gideceğiz?” dedim beni ters köşeye yatırdığını belli etmemek için.

Lavabonun üstündeki duş çantama ve eşyalarıma uzandı, ardından önünü dönerek bana uzattı. Yüz ifadesi boştu ama gözlerinde adi ışıklar yanıp sönüyordu. Şokla donarken gözlerime boynunun altına bakmamaları için emir vermeye çalışıyordum. Kaşlarını havaya kaldırarak eşyalarımı elime tutuşturdu ve başını eğerek bekledi. 

Vücudumdaki bütün kan beynime hücum ederken kulaklarım uğuldamaya başladı. 

“Okuluna gideceğiz.”

Gözleri o kadar yoğun bir şekilde bakıyordu ki kaçınmak için bakışlarımı eğdim ve… Hay anasını! Gözlerimi kocaman açarak göğsüne odaklandım! Dayan, dayan, dayan! Utandığını belli etme! Şey, onu belli ettin bari düşüp bayılma. Lanet olsun, gözüm kararıyordu. 

“Barıştık mı?” dedim geri geri giderken.

“Angel…” Başımı kaldırıp ona baktım. Dudakları bir espriye gülecekmiş gibi kıpırdıyordu. “Eğer hemen çıkmazsan saatlerce sürecek bir barışma seansının en büyük katılımcısı olacaksın.”

“Oh…”

“Aynen öyle. Oh… diyeceğin türde bir barışma.” 

Aceleyle çıkmaya çalışırken gözlerim bir kez daha aşağıya kaydı ve… Vay canına! 

Hızla dönüp kapıyı arkamdan kapattığımda Kat’in gülüşünü duydum. Ve kendi kendime gülümsedim. En azından banyoyu parçalara ayırmayacaktı.

Yatak odasına girdiğimde dondum. Yatak ters dönmüş, duvarlarda birkaç delik oluşmuştu. Yumruk mu atmıştı? Dolap yana devrilmiş, içindekiler etrafa dağılmıştı. Fotoğrafların asılı olduğu pano sabitti, notlarına dokunmamıştı ama bir farklılık vardı. 

Bana ait fotoğrafa dikkatle baktığımda başımın tepesine iki adet şeytan boynuzu çizdiğini fark ettim ve içimden kopup gelen kahkahaya engel olamadım. Gözlerim yaşarana, karnım ağrıyana kadar güldüm.

Kat ile ilgili birkaç şeyi anlamaya başlamak hoşuma gidiyordu.

Neden bu kadar az eşyayla yaşamaya çalıştığını artık daha iyi anlıyordum. Çünkü öfkelendiğinde paramparça ediyordu.

Öfkelendiğinde ne kadar tehlikeli ve yıkıcı bir güç ortaya çıkardığını anlamıştım. 

Ve öfkenin içindeki mizahı dışarı çıkardığına kesinlikle emindim! Fotoğraftaki boynuzlara bakarak sırıttım.

Ah… Ve tabii… Kat’in ‘bazı parçalarının’ Tanrı tarafından oldukça haşmetli bir şekilde yaratıldığını öğrenmiştim!

Bir gün için hiç de fena değildi…

Tanrım… Jess bunu duyunca çıldıracaktı!

Kurban: 13. Bakireحيث تعيش القصص. اكتشف الآن