4. Bölüm (Kitap versiyonu)

Beginne am Anfang
                                    

Gerçek erkekler kadınlarına söz geçirebilirler. İyi bir eş de kocasına itaat eder.

Hatta bunu bir adım ileri taşıyan toplum, şiddet gören kadını suçlu çıkarmayı da beceriyordu: Şiddet görüyorsa eğer, karşısındaki erkeği kışkırtacak kötü bir şey kesinkes yapmıştır! Erkeklik gururuyla oynamıştır, kanına girmiştir, efendime söyleyeyim namusunu iki paralık etmiştir... Erkek kırılganlığı söz konusu olduğunda olasılıklar sonsuzdu gerçekten.

Bu tip erkeklerin hassas ruhlarının incinmemesi, kadınların üzerinde kurabildikleri hâkimiyete bağlıydı. Sahip olabildikleri kadar mutlu olabiliyordu bu modeller. Onlar için kadınların maldan, eşyadan, attan, tarladan pek bir farkı yoktu.

Ve erkek adam dediğin malını, eşyasını, atını, tarlasını koruyup kollardı, değil mi? Düz mantıkla kadının koruyuculuğunu üstlenmek, erkek adamın asli görevlerinden oluyordu hâliyle: Peki, hayatındaki kadını kendinden nasıl koruyacaktı?

Celladın tabiatına aykırıydı kurbanına zarar vermemek.

Etliye sütlüye karışmayalım, gözümüzü kapatıp yolumuza devam edelim diye karı koca arasına girilmez de demiştik bir kere. Sonra kötü olan sen olursun.

Ama bazen bal gibi de araya girilirdi, nitekim Fatih abi de Zeliha ablayla Kazım abinin arasına girecekti.

Kazım abinin eli Zeliha ablayı bulmadan, Fatih abi apartmandan koşarak çıkıp Kazım abinin karşısına aşılmaz bir duvar gibi dikildi. Ancak bununla da yetinmedi; Kazım abiyi yakasından tuttuğu gibi duvara çarptığında, adamın duvarla buluşan kafasından çıkan ses kanımı dondurdu.

Yeryüzündeki şiddetin kaynağı erkek cinsi mi diye hep düşünmüşümdür: Dünya üzerinde sadece kadın cinsi olsa ya da cinsiyet topyekûn ortadan kalksa, yine de aynı hırsla, tutkuyla kavga eder miydik? Zayıf-güçlü, koruyan-korunan, dominant-boyun eğen, sahip-sahip olunan ayrımları hiç olmasaydı, güçlü ihtiraslardan da kurtulur muyduk?

Belki de cinsiyetimizden bağımsız, insan olmanın doğasında karanlık bir yüz vardı.

O an gözlerimin önünde, Kazım abinin dayak yiyor oluşu beni fazla rahatsız etmiyordu. Hak ettiğini düşünüyordum. Yine de Fatih abi katil olsun da istemezdim.

Ay'ın karanlık yüzü gibi hiç değilse bazen insanlığın karanlık yüzünün de aydınlanabileceğini umarak yan odaya koştum hemen. Abimi sarstım. "Abi, uyan! Fatih abi Kazım abiyi dövüyor!"

Abim gözlerini açmadı bile. Büyük oranda hâlâ uyuyordu. "Ne saçma... Git kızım başımdan..." diye sayıkladı.

"Abi, n'olur uyan, öldürecek adamı!"

Abimin gözleri hâlâ kapalıydı. Ama sesi daha uyanık çıkıyordu artık. "Niye dövsün ki Kazım abiyi? Ne alaka?"

Sesli ofladım. "Zeliha ablayı kovalıyordu. Dövecekti kadını. Fatih abi de o yüzden onu dövüyor."

Abim daha bir yerleşti sanki yatağa. Yastığına da sımsıkı sarıldı. "İyi ya. Biraz dövsün. Beş dakika sonra kalkar ayırırım."

Sesler artık bize kadar geliyordu. Daha şiddetli sarstım abimi. "Abi, Kazım abi sarhoş. Öldürecek adamı diyorum. Duymuyor musun bağırışları? Kalksana!"

****

Abime kızıyordum belki ama "feminist" kelimesi birkaç yıl öncesine kadar bana da güzel şeyler çağrıştırmıyordu.

Konsept olarak kafa karıştırıcıydı. Üzerine yazılmış, birbiriyle çelişen bir dünya şey vardı. Hem artık günümüzde kadın yöneticiler, politikacılar varken, sokakta bas bas bağıran o kızgın kadınlara gerçekten ihtiyaç var mıydı? Kadınlar hâlihazırda bu kadar hak kazanmışken, yaptıkları belki de kadının üstünlüğünü savunmak, maçoluğun kadın ucu, sahiden sadece erkek düşmanlığıydı.

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt