BÖLÜM 27

1.5K 148 22
                                    

Palyaçonun her yeri kan içinde kalmıştı. Ayağa kalkıp başucunda dikildim ve konuştum.

- Oyun bitti.

***

- Melisa! Melisa! Hadi,acele et!

    Bana seslenildiğini duyduğumda arkamı döndüm. Pelin oradaydı.

- Hadi uyan Melisa! Okula geç kalacağız!

   Gözlerimi gerçekliğe açmamla birlike sinir küpüne dönmüştüm.
- Ne! Gerçek değil miydi!?
- Hadi artık kalk.

   Yorganımı sinirle üzerimden çekip yataktan kalktım. O hâlâ yaşıyordu.

- Neden gerçeğe çevirmeyelim ki? diye mırıldandım ve tuvalete yöneldim. Pelin'in arkamdan "Neyi?" dediğini duysam da cevap vermedim.

    Tuvalette işlerimi halletikten sonra üzerimi giyindim. Rüyamda yaşadıklarım beni gerçekten huzurlu yapmıştı. Palyaçoyu öyle çaresizce yatarken görmek... Belki acımasızca düşünüyor olabilirdim ama onun bize yaptıklarından sonra onun için üzülemezdim. Ve rüyamı gerçekleştirme kararı almıştım. Başaramasam bile en azından deneyecektim.

    Rüyamdaki gibi bıçak almak için  yemekhaneye gittim.

- Günaydın Sinem abla! dedim neşeli bir şekilde. Onun dikkatini dağıtıp bıçaklardan birini almam gerekiyordu.

- Günaydın canım, hadi kahvaltını et bakalım.

- Birazdan edeceğim. Aa sen şu masaya baksana bir, menemenden bir şey çıktı diyorlardı az önce.

- Nasıl olur? Ellerimle yapıyorum ben o yemekleri. O kadar da titiz davranıyorum. diye söylenerek masaya doğru ilerlediğinde vakit kaybetmeden yemekhanenin arka bölümüne geçtim. Bıçaklardan birini alıp arka cebime dikkatlice yerleştirdim. Tekrar sıraya geçtiğimde Sinem abla geliyordu.

- Eee bir şey görmemişler ki canım.

- Hmm öyle mi? Ben yanlış duymuşum demek ki. Neyse ben okula geç kalmayayım daha çantamı hazırlayacağım, deyip yemekhaneden çıktım. Bıçağı dolabıma kıyafetlerimin altına sakladıktan sonra dolabı kilitledim. Şuan palyaço gizleniyor olmalıydı. Beni çağırmasını beklemeliydim.

***

Okula geldiğimizde aklım karmakarışıktı. Kızlara planımı söylemeli miydim? Ya beni engellemeye çalışırlarsa? Sonuçta katil olmamı istemezler ve beni korumaya çalışırlardı. Onlara söylememem en doğrusu olacaktı sanırım.

Sınıfa doğru ilerlediğimizde kapının önünde Efe ve Ulaş'ı konuşurken görünce şaşkınlık içerisinde dondum. Yanlarına gidip gitmemek arasında kalırken Efe beni gördü ve Ulaş'a bir şey söyleyip gitti. Hızlı adımlarla Ulaş'ın yanına gittiğimde mahçup bir şekilde gözlerini kaçırdı.
- Ne konuşuyordunuz?
- Hiiç, bir şey sordu da.
- Ne sordu?
- Selen hocayı gördün mü dedi.
- Sana?
- Bana. dedi sakin bir şekilde ve ben gerçeği söylemeyeceğini anladığım için daha fazla konuşmadım. Sustuğumu görünce ortamı yumuşatmak için konuyu değiştirdi.

- Sınava çalıştın mı?
- Yani, sayılır. Sen?
- Çalışmama bile gerek yok. Biliyorsun biyolojim harikadır.
- Bilmez miyim?
- İstersen kopya veririm, işaret etmen yeterli.
- Hayır diyeceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun. İşaretimi bekle, dedim gülerek. Hâlâ ne konuştuklarını merak etsem de söylemeyeceğini biliyordum ve üzerine gitmeyecektim.

    Üçüncü derse girdik ve hoca sınav kağıtlarını dağıtmaya başladı. Ulaş bana rahat bir şekilde sırıtırken ben stresten kalemin arkasını kemiriyordum.

    Sınavın on beş dakikası geçtiğinde boşlarıma bakıyordum. Altı boşum vardı ve hoca gözünü bile kırpmadan sınıfı izliyordu.

   Son on dakikanın içerisine girdiğimizde bir şekilde hocanın dikkati dağıldı ve Ulaş'tan boşlarıma bakabilme fırsatı buldum. Kağıdı hızlıca doldurduktan sonra zilin çalmasıyla birlikte kağıdımı teslim ettim.

    Günün geri kalanı sıradanlığıyla geçerken ilk defa palyaçonun beni hemen çağırması için dualar ediyordum. Ben vazgeçmeden çağırmalıydı çünkü.

   Nihayet çıkış zilini duyduğumda heyecanla eşyalarımı topladım ve servise doğru koşar adım ilerledim. Birinin kolumu tutmasıyla duraksadım.

- Benden bu kadar çabuk mu bıktın yani? Bir görüşürüz bile demiyorsun.

- Ne bıkması Ulaş, servisi kaçırmayayım diye şeyettim.

- Şeyetme sen, ben seni bırakırım yurda.

    Ulaş'a cevap verecekken Efe'nin bizi sinirle izlediğini gördüm. Kalbim bir kez daha sızlarken aklıma bizi sevgili sanıyor olduğu geldi.

- Sağol Ulaşcım ama servis burada zaten, görüşürüz. diyerek servise doğru ilerledim. İçim bir kez daha palyaçoya olan öfkeyle dolarken onu öldürmem gerektiğine emin oldum. Efe ile yaşayacağım günleri çalmıştı benden.

     Yurda döndüğümüzde odayı not bulmak için aramaya başladım. Pelin

- Ne arıyorsun? dediğinde yastığımın altına bakıyordum.
- Hiiç, defterimi kaybetmişim de, dedim. Palyaçoyu görmek için sabırsızlandığımı bilse şaşırırdı. 

    Odada not olmadığını anlayarak hüzünle yatağıma oturduğumda Sena içeri girdi.

- Üzülerek söylüyorum ki palyaço bizi çağırıyor.

     Kendime engel olamadan gülümsediğimde kızlar bana delirmişim gibi baktılar.

- Kaçta? dedim kendimi toparlayarak.
-23.30.
- Melisa, sen gelsene bir benimle, dedi Ayla bana şüpheyle bakarak. Peşinden gittiğimde koridorda konuşmaya başladı.
- Bütün gün garip davrandın ve palyaçonun bizi çağırdığını duyunca gülüyorsun. Bir planın var değil mi?

- Yoo, yok planım falan.
- Dökül Melisa.
- Of, tamam. Bir planım var ama siz öğrenirseniz beni engellersiniz diye düşündüğüm için söylemedim. Palyaçoyu öldüreceğim. Yani, en azından deneyeceğim.

- Ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısın? Kesinlikle olmaz! Katil olmana izin veremem.

- Bunu yapacağım Ayla. Seninle ya da sensiz. Hem, bana yardım etmen çok iyi olurdu. Dikkatini dağıtmak için.

    Bir süre cevap vermediğinde lütfen diye bağırmaya başladım. Hoşnutsuzca onayladığında odaya geri döndük.
    
       Saat 23.00 olduğunda bıçağı cebime koyup Ayla ile birlikte çamaşırhaneye gittik. Ayla dışarıda saklandığınde içeri girdim.Birkaç kız vardı ve onların işlerini bitirip gitmesi on dakikayı buldu. Nihayet tek başıma kaldığımda palyaçoyu çağırmaya başladım. Tam gelmeyeceğini düşünerek çamaşırhaneden çıkmıştım ki beni çağırdı. Tabiki nerede gizlendiğini yine görememiştim.

- Küçüğüm, erkencisin bakıyorum. Üstelik tek başına gelmişsin.

- E... Evet, sana söylemem gerekenler var, dedim heyecanımı gizlemeye çalışarak.

OYUN (TAMAMLANDI)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt