"Gizle sen Yaşar efendi, gizlemeye devam et. Sanki abimi tanımıyorum," dedi Cemre Yaşar gözden kaybolduğunda. Hemen bir restoranı arayıp yemek istemeliydi, abisiyle sonra ilgilenirdi.

Yaşar odasına vardığında sinirle kapıyı sertçe kapattı. Kendi kendine durmadan kızıyordu, Deniz haklıydı işte. Niye uzatıyordu ki? Onun kalbini kırmıştı, hem de Sevgi'nin saçmaladığı gün. Kravatını hırsla çıkardı, Deniz onun yüzünden hak etmediği bin türlü şeyle karşı karşıya gelmişti zaten. Şimdi de ona güvenmediğini sanıyordu Deniz. Güvenmemek değildi bu Yaşar için, bir korkuydu.

Hızlıca bir kot pantolon ve bir tişört çıkardı. Herhalde İlhan onu görseydi, 'zenginsin ama böyle mi giyiniyorsun' diye şaşırırdı. Kıyafetlerini giydiğinde aşağı indi,

'Küçük bir işim var, geleceğim," diye seslendi Cemre'ye. Cemre onunla ilgilenecek durumda değildi, konuştuğu kişiye sert bir şekilde söylenmekle meşguldü. Abisi çıktığında Cemre konuşmasını bitirdi, insanlara bir şeyi defalarca söylemekten nefret ediyordu. Yok şöyle mi olsun böyle mi... zaten başta her şeyi ayrıntılı bir şekilde söylüyordu, onaylatılmaya ne ihtiyacı vardı ki söylediklerinin?

Abisinin çıktığını, üst kata doğru,

"Ben yemekleri istedim," diye seslenip de cevap alamadığında fark etti. Ah şu erkekler, diye söylenip hazırlanmaya gitti.

Yaşar giriş katına inince Orhan'ın asansörün önünde beklediğini gördü, elindeki çikolatayı hunharca yiyor, insanların garip bakışlarına aldırmıyordu. Açık kahve saçları her zamanki halinde değildi, besbelli şekil vermeye çalışmıştı. Ona hiç bulaşmadan çıkmak daha iyi düşündü, danışmaya yaklaşıp arabasını getirmelerini istedi, Orhan da o ara asansöre binmişti, Yaşar dışarı çıktığında kırmızı üniformalı vale de arabasının yanında bekliyordu. Hiç bir nezaket cümlesi söylemeden arabasına atlayıp gazı kökledi.

Orhan zile tekrar bastı, tekrar açan olmayınca hızla Yaşar'ı aradı, içinden,

"Pis plaza insanları," diye söylendi. Yaşar telefonunu açmadı, hemen sonra,

"Cemre evde." diye bir kısa mesaj yolladı. Orhan oflayarak Cemre'yi aradı.

"Efendim?" diye açtı telefonunu Cemre. "İşim var Orhan," diye ekledi.

"Kapıdayım Cemre," diye söylendi tersçe Orhan. O hiç üşenmeden saçına bile şekil versin, kız gelip kapıyı bile açmasın.

"Bekle," dedi Cemre ve Orhan ifadesiz yüzündeki değişiklikleri düşünmeye başlayıp kendi kendine güldü. O kızı deli etmeye bayılıyordu.

Kapı hızla açıldı, Orhan kapının önündeki asi açık kahverengi gözlere hayranlıkla bakarken kızın dudağının kenarı kıvrıldı ve gülmeye başladı. Orhan, 'ne var' dercesine Cemre'ye bakmaya başladı, Cemre,

"Hiç bir şeyi düzgünce yiyemiyorsun, değil mi," dedi gülerek ve kapının önünden çekildi. Orhan içeri geçti, elindeki çikolata çöpüne en büyük düşmanıymış gibi baktı, Cemre yarım kalmış makyajına söylenerek tekrar üst kata çıkmaya başladı.

Orhan, kızı izlerken çikolata çöpüyle konuşmaya başladı.

"Her şeyi mahvettin, tadın güzel ama pisliğin tekisin. Saçlarımı gördün mü, çok daha yakışıklı olmaya çalışırken, hoş daha ne kadar yakışıklı olabilirim ki, sen gelip her şeyi mahvediyorsun!" Sonra fısıldayarak ekledi.

"Kızı güldürdün en azından, aferin."

Cemre, yazlık elbisesini giydi, dalgalı saçlarını açık bırakıp makyajını da tamamlayınca aşağı indi ve Orhan'ı koltuğa yayılmış elinde bir salkım üzüm yerken buldu. Hemen bağırdı,

Aşkın Ritmi #Wattys2017 Where stories live. Discover now