Bölüm 16

3K 115 14
                                    

Korkmayın la rüya değil.

*

Ne dedi o? Senden hoşlanıyorum mu?

Senden hoşlanıyorum.

Kekeleyerek,

"Senin gibi bir zamparaya inanmamı beklemiyorsun herhalde," diyip kendimi ondan uzaklaştırdım. Yüzüme su falan atmam lazımdı, yoksa bayılıp giderdim.

Desene ben de senden hoşlanıyorum diye.

Durduk yere niye yalan söyleyeyim?

Yav he he.

Ben kendimi geri çektikçe bana yaklaştı.

"Hoşlanıyorum işte. Niye yalan söyleyeyim?"

Koltukta daha da geriye gittim. O da yaklaşmaya devam ediyordu.

"Inanmam tabi." Doğruya doğru ona niye inanayım ki? Yalan söylemeyi becerebilen bir insan değildi fakat sinsi şeytanın tekiydi. Adi herif. Hem uzun zamandır hiç arayıp sormamıştı da. Pis yalancı.

"Peki o zaman Orhan seni öpünce niye kıskandım? Ya da o Erdem gavati? Senle Erdem'in buluşmasına niye geldim? Peki bahsettiğin şu Eren'i-bir saniye çabuk bana o Eren'i anlat! Kim o?!"

"Hiç bir şeyi de unutma," dedim biraz da mutlu olmuştum aslında. Kıskanıyordu sonuçta beni.

Vücudunu kıskanıyordur o.

Yav sen kimin tarafındasın mal? Neyse, haklıydı sonuçta.

"Bedenimi kıskanıyorsun sen ne hoşlanması," dedim alayla.

"Allah aşkına! Hayatımda uydurduğum en saçma olay da şu beden kıskanması denen şey. Böyle saçmalık mı olur bitanem?"

Gönlümü fethettin yine yakışıklı.

Höst! Bunları ben derim kendine gel.

Neyse.

"Ne öyle bitanem falan. Hemen de havaya girdin," dedim elimden geldiğince sinirli olmaya çalışarak.

"Diyemez miyim," dedi ve daha da çok sokuldu bana. Öyle ki nefesi yüzüme çarptı. Bir hışımla havaya sıçradım. Öyle bir sıcak basmıştı ki!

Birbirimize bir şey hissetmeden sevişmek bile oldukça basitti. Fakat şimdi oldukça heyecanlıydım.

Demek sen de bir şey hissediyorsun? Yakalandın zaa.

"Diyemezsin tabi, mal mısın? Niye diyorsun? Of neyse bir şey istiyor musun?"

"Seni istiyorum," dedi pişkin pişkin.

"Beni alamazsın canım. Hazırlanıp çıkacağım ben. Keyfine göre takıl."

Yes! Böyle yapınca heyecanım azalıyordu. Artık böyle takılmam gerekiyordu yoksa Yaşar belası beni istediği yönde istediği gibi sürüklerdi.

"Nereye gidiyorsun?"

"Doktor randevum var dedim ya. Dinlemiyor musun beni?"

"Teyit edeyim dedim. Hazırlan gel bekliyorum seni," dedi ve arkasına yaslandı. Pardon?

"Anlamadım?"

"Seni ben götüreceğim nesini anlamadın?"

"Bıktım senden," diye bağırıp sinirle odama yürüdüm. Aynı zamanda söyleniyordum.

"Neymiş benimle gelecekmiş! Sen hangi hakla benimle geliyorsun? Adamdaki rahatlığa gel!"

Hadi hadi yakışıklı dişçiyi görünce olay çıkacak diye korkuyorsun.

Ne alakası var? Ona ne yakışıklı doktordan?

Sinirimi unutup çabucak hazırlandım, güzelce makyajımı yaptım. Geliyorsa gelsin, ona ne dişçiden?

Bu sözlerini unutma güzelim.

Odadan çıktığımda Yaşar'ı aynı pozisyonda gördüm. Beni gördüğünde gözleri açıldı. Mini etek giymiştim, yani biraz abartılı görünebilirdim. O yüzden tereddütle yaklaştım. Kesin yine kızacaktı hayvan.

"Niye bana hiç böyle süslenmedin," dedi kuşkucu kuşkucu. "Doktor randevusu olduğuna emin misin?"

"Evet. Sana ne ya? Gelmene bir şey demediğime göre? Sana niye açıklama yapıyorsam ..." söylene söylene topuklularımı giydim.

"Ne doktoru bu durduk yere?" Sanki sormayı yeni akıl etmiş gibi birden cin gibi ayağa kalktı. "Aynen. Durduk yere niye doktora gidiyorsun?"

"Hiç arayıp sormadığın için bilmezsin tabi," diyip kollarımı göğsümde kavuşturdum. Lanet olsun! Resmen trip atmıştım.

Muzur bir ifadeyle yaklaşıp ellerimi tuttu ve dudaklarına bastırdı.

"Neyle uğraştığımı biliyorsun. Ama merak etme, bundan sonra hep arayacağım söz." Ellerimi hızla çektim ve kapıyı açarken,

"Sanki öyle bir şey isteyen var," dedim ters ters. Aynı anda dışarı çıktık ve aşağı indik. Ona bakmamaya çalışıyordum. Arabasını hemen ileriye park etmişti, ben bir şey diyemeden beni oraya ilerletti. İtiraz bile edememiştim.

Neyse, sonuçta işime geliyordu. Bu sıcakta taksi falan bekleyemezdim. Arabalardan falan anlamazdım ama lüks bir araba olduğu belliydi.

"Senin mi bu araba," diye sordum. Hangi arabanın onun olduğu belli değildi ki.

"Evet," dedi ve arabayı çalıştırdı. Araba siyah renkti ve koltukları çok rahattı, beni ilgilendiren kısım da koltuktu zaten.

"Ne randevusu demiştin," dedi göz ucuyla bile bakmadan, ilgisiz olduğuna ikna etmeye çalışıyormuş gibi.

"Bir şey dememiştim," dedim sinirlerini bozmak için.

"Öyle mi," dedi dişlerinin arasından. "Uzatma Deniz, ne randevusu şöyle işte." Pekala, işe yaramıştı. Ama onunla çok da uğraşmamalıydım. Yaşar sonuçta.

"Diş randevusu. Çok ağrıyordu, çekecekler falan sandım. Ama çok da önemli değilmiş. Bugün de son, zaten ikinci randevu." Tatmin olsun diye gereğinden çok konuşmuştum.

"Hangi hastane?"

Hastanenin adını söyledim, göz ucuyla baktı.

"Doktorunun adı Murat değildir umarım?"

"Sen nerden biliyorsun," dedim şaşırarak. Korktuğu başına gelmiş gibi,

"Gitmeyeceksin o herifin yanına," dedi sertçe. "Demek bizim piç Murat için süslendin bu kadar. Bitti. Başka doktora götüreceğim seni."

"Sana ne, istediğim doktora giderim."

"Hayır. Yoksa seni kaçırırım. Hatta kaçırıyorum."

Kocaman bir çığlık attım. "Hele bir dene, yol boyunca bağırmazsam ben de Deniz değilim."

"İstediğin kadar bağır." Bunu diyince öfkeli bir şekilde bağırmaya başladım, tepki vermeyince pes edip yerime sindim.

"Bir daha seninle asla görüşmeyeceğim," diye bağırdım ve kollarımı göğsümde bağlayıp öfkeli öfkeli yola bakmaya başladım.

"Sen öyle zannet!"

"Hem ne biçim arkadaşsın sen, Orhan'ın haberi var mı bundan?"

"Evet, var. Hatta çok sevindi," dedi zafer kazanmış bir edayla.

"Hislerini açıklayana kadar seni asla bırakmam," dedi ve daha da hızlı sürdü arabayı.

Bölümler kısa oluyor farkındayım ama bugünlerde daha iyisini yapamıyorum. Umarım begenmissinizdir, bol bol yorum yapın, lütfen.

Aşkın Ritmi #Wattys2017 Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum