15-MCG

57 22 5
                                    

Herkes hayallerindeki geleceğe en kısa zamanda ulaşmak ister... İyi bir iş , mükemmel bir aile , sonsuz bir mutluluk için yeteri kadar beklediğini düşünür. İsteklerine kavuşması gerektiğini savunur. Fakat kavuşsa bile emek üzerine kurulu hayatlar sağlam kalır. Geriye bakıldığında sağlam kalmayan tüm mutluluklar yıkılmaya sonsuza dek mahkumdur... Belki bu düşüncelerimi karamsar olduğum için önemsemeyenler olacak ama gerçek bu.

Zaman kavramı da çoğu şey gibi adaletsiz. Neden mi ? Beklerken ve korkarken olabildiğince yavaş , mutlu ve huzurluyken ışık hızında...

Hakimler ve avukatların cübbeleri kimsenin önünde iliklenmesin diye düğmesiz , kimseden rüşvet alınmasın diye cepsizdir. Bu en ufak örnek. Yeryüzündeki her şeyin yapılışının sebebi varken benim kaçırılmamın altında yatan nedenin ne olduğunu çok merak ediyorum.

Her şey kafamda o kadar dağınık halde ki... Olanlar hakkında hiçbir şeyi tam olarak hatırlayamıyorum. En son bir kadın gelip bir şeyler gevelemişti. Sonrası yok. Söylediklerini bile hatırlamıyorum. Keşke şort giymeseydim ya. Bağlandığım sandalye ahşap ve tahtaları resmen dökülüyor. Şort giydiğim için kıymıklar bacaklarımı kesiyor. Lanet olsun hiçbir şey yolunda gidemez mı?

Beni düşüncelerimden ayıran John olmuştu. Elinde birkaç kıyafet getirmiş beni inceliyordu. Hayır düşündüğüm şeyi söyleme! O benim tek kurtuluşum.

"Günaydın mavi cadı. Çok güzel görünüyorsun fakat seni elimizden kaçırmak istemeyiz. O yüzden üstündeki herşeyi çıkartıyorsun altını çiziyorum herşeyi sadece benim sana verdiklerimi giyiyorsun. Hadi acale et dört dakika içinde giyinip odadan çıkmazsan seni ben gelip çıkartırım..." dedi ve beni sürükleyerek zaten küçük olan kulübenin daracık deposuna soktu. Odadan anlayışı ne bu malın? Neyseki verdikleri şeyin içinde şort yok. Acaba bileziği taksam fark eder mi ? Bu arada bilezik GPS belirleyici barındırıyor. Hala nasıl bulamadılar?

Giyinip hemen çıktım. Ve çıktığımda beni fark etmediler çünkü hararetli bir konuşma yapıyorlardı. John ve o kadın.

"Onu daha ne kadar elimizde tutabiliriz anne? Elinde sonunda bir yerde yakalanırız. O zaman ne yapacağız ? Azura Kimber kızını şantaj için kaçırdığımızı öğrenince ne yapar biliyor musun ? En hafif olarak ebedi sürgüne gönderiliriz. En kötüsünü düşünemiyorum. Ayrıca herşey tamam. Jessica ne olacak? O bir mavi cadı eğer zorlarsa ikimizi aynı anda alt edebilir. Bu böyle yürümez anne. Taht sevdası uğruna hayatımızı karartacağız. Ve babam bu yaptıklarımızı duyunca ne yapacak sen biliyor musun? "

Evet evet. Kadının dedikleri yeni yeni oturuyordu beynimdeki yerlerine.

"Demek Azura 'nın meşhur kızı nadir bulunan mavi cadılardan olan Jessica Kimber sensin. Gerçekten söylenilen kadar varmışsın. İki yıldır seni takip ediyordum ama hiç bu kadar yakından bakmamıştım. Maviş cadı... Şimdi sen benim kim olduğumu da bilmiyorsun. Ben Adora Aidren. Annenin sonunu getirecek olan kadın..."

Yıllardır ' Belki bir gün birlikte oluruz , belki hala yaşıyordur , belki isteyerek gitmemiştir ...' diye hayalini kurarak uyuduğum kadının aslında yaşadığını , bir taht meselesi yüzünden kaçırıldığımda öğrenmem ne kadar acı bir duygu. Tarif edilemez. Peki madem yaşıyor ve taht için düşman edinebilecek kadar aktif neden benim karşıma çıkmadı? Ve neden taht ayrıca annem sürgüne gönderebilecek kadar güçlü bir cadı mı? Annem bildiğim kadarıyla normal bir ailenin çocuğu. Gerçi ne bildiğim kadarıyla kalıyor ki? Tüm bildiklerim tersine dönüyor. Ama şuan her şeyden önce düşünmem gereken daha önemli bir problemim var . Onları duyduğumu bilmemeliler...

Mavi Cadının GünlügüWhere stories live. Discover now