18-Şifa

8.4K 1.1K 181
                                    

Aklımdakileri toparlayabilmek için gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Artık ağlamak ya da titremesini engelleyemediğim sesimle Ege'yi üzmek istemiyordum. Benim yüzümden hayatının en uzun gecesini yaşamıştı. Öğrendikleri yüzünden yaşadığı yıkımı, öfkesini, hissettiği acıyı tahmin edebiliyordum. Karşımda sakin kalmaya çalışırken insanüstü bir çaba gösteriyordu fakat her an dağılabilirdi. Nemli gözleri, sıkma isteğine engel olamadığı çenesi, gevşetemediği yumruğu... Onun için endişelenip korkmayayım, bir de Ege üzüldü diye kendimi suçlamayayım diye güçlü durmaya çalışıyordu. Yutkundum, gözlerimi kucağımdaki ellerime odakladım ve konuşmaya başladım.

"Çocukça bir öfkeyle sana kırgındım. O nişana benimle gelip herkesi kıskançlıktan çatlatmadın diye, yanımdaki varlığını sanki tüm kasaba yeterince bilmiyormuş gibi dünya duysun istiyordum. Aslında bana mezuniyetimde tüm okulun önünde evlenme teklif etmiştin. Sayende ayaklarım yere değmiyordu. Yakışıklı doktor, Hatice Teyze'nin biricik oğlu, buraların en varlıklı ailesinin oğlu boru değil, onca kız içinden Sabuncu Salih'in küçük kızını seviyordu. Çocukluk aşkım, Ege'm, beni görsün diye Dünya'nın yörüngesindeki Ay gibi sıkılmadan, yorulmadan peşinde dolandığım adam... Anlayacağın Doktor, o gece de seninle hava atmak istemiştim herkese. Mutluluğumu gözlerine sokayım, sende hâlâ gözü olan varsa hevesini kursağında bırakayım diye."

Çocukça dertlerime, doyumsuz halime güldüm ve gözlerinin içine o günlere duyduğum hasreti saklamadan baktım.

"Yapabileceğin bir şey yoktu. Ev sahibi ile görüşmek zorundaydın sonuçta ve bunlar bizim son ayrılıklarımızda ama yine de döndüğünde sana nazlanacaktım. Malum o evlilik teklifinden sonra çıtayı yükseltmiştin. Nişanda fazla oyalanmadım. Zaten sensiz sıkılıyordum. Annem aradı ve ablan evde yalnızmış dedi. Enişten fabrikada gece vardiyasına kalmış. Biliyorsun ablanın düşük tehlikesi var kızım. Bu gece onunla kal dedi."

Elleriyle yüzünü sıvazladı ve dirseklerini dizlerine koyup öne doğru eğildi. Sakin durmak istiyordu ama bacakları hareket ediyordu oturduğu yerde. Bu defa başını öne eğme sırası ondaydı. Ağzını açtığı an söyleyeceklerinden korkarak sustu. Ben ise onun yerine de konuştum.

"Ayakkabılarımı değiştirdim yol yürüyeceğim diye. Hava serindi, üstüme şal aldım ve sıkıca sarındım. Saçlarım ensemi rahatsız etmesin diye sıradan bir lastikle öylesine topladım. Makyajımı da mendille mümkün olduğunca silmiştim. Zaten bizimkiler kızardı biliyorsun makyaj yapmama. Elbisemin diye açık bir yanı yoktu. Sen hatırlarsın belki, bir Mehtap Abla vardı. Onun düğününde giymiştim iki yıl önce. Babam çok sıkardı bizi. Öyle açık giyinerek laf getirmekten korkardık. Anlayacağın kıyafetimde bir... Bir fenalık yoktu."

Yeniden yutkundum, ağlama isteğiyle sızlayan burnumu yok saymaya çalıştım. Ama başını kaldırarak içime işleyen yeşil gözlerindeki katıksız acıyla bana baktı.

"Sakın... Böyle konuşmana izin veremem."

"Ama ben anlatmak istiyorum! O kadar uzun zaman o geceye hapsoldum, kendimi suçladım ki... Hep ne yaptım da böyle oldu dedim. Ben nerede hata yaptım diye düşünüp durdum. Ama inandığım, değer verdiğim her şey üzerine yemin ederim ki Ege ben davetkâr değildim!"

Öyle bir sıçrayışı vardı ki yerinden yanıma gelirken oturduğu koltuk devrilecek sandım. Yediğim dayak yüzünden incinen bedenimin hassasiyetini umursamadan yatağa oturdu ve bana sıkıca sarılıp yüzümü avuçları arasına aldı.

"Değil kendini suçlamak savunmak için tek bir kelime bile söylemeyeceksin! Bunu kendine yapmana izin vermiyorum! Üstünde ne olduğuyla, hangi saatte nerede olduğunla ya da ne yaptığınla ilgilenmiyorum Beril. Benim derdim sana yapılanla! Bunun bir sebebi olabilirmiş gibi konuşma."

Umudun Külleri (Tamamlandı)Where stories live. Discover now