16-Direniş

7.5K 1K 127
                                    


"Hoş geldin."

O ürkütücü, çarpık gülümsemesi dudaklarındaydı her zamanki gibi. Öyle rahat oturuyordu ki karşımda, bu manzara bile başlı başına mide bulandırıcıydı. İnsanın hayatını mahveden, hayallerini öldüren, masumiyetini elinden alıp yaşarken kıyameti yaşamasına neden olan kişiyle, en karanlık kâbuslarının baş canavarıyla aradan bin yıl da geçse baş başa kaldığı an yaşadığı korku ilk günkü tazeliğini koruyormuş.

"Ne işin var burada Zafer? Defol git belanı benden bulma."

"Korkuyor musun sen?"

Üst üste attığı bacaklarının yerini değiştirerek başını hafifçe yana yatırdı. Sanki gözlerim üzerine değerse ben kirlenecekmişim gibi başımı kapıya doğru çevirerek çıkması için işaret ettim. Konuşursam sesim titreyebilirdi.

"Hani hayatı bana zehir etmeye dönmüştün? Çok çabuk kabuğuna çekilmedin mi?"

Haklıydı, bugün aldığım kararı uygulayıp onu öldürmeyecek miydim? O halde neden bedenimde gezen, gırtlağımı saran ellerinin hayaletiyle kasılıp kalmıştım?

"Senden korkmuyorum, iğreniyorum. Bu yüzden etrafımda olmanı midem kaldırmıyor."

Aniden ayağa kalkarak sahte sakinliğini bir tarafa bırakıp karşıma dikildi.

"Gerçekten ne için geldin buraya?"

Dokunmak için uzattığı eli karşısında bir adım geriye giderek dudaklarımdan dökülen tek kelimeyle onu uyardım.

"Sakın!"

"Daha ne kadar benden nefret edeceksin? Lan sevdim ben seni, sevdim! Yaranayım, sev beni diye etrafında pervane oldum! İki dakika yüzünü görebilmek için girmediğim kılık kalmıyordu ama bir beni sevemedin zaten. O Ege denen ite ağzının suyu akıyordu ama. Bulduğun her fırsatta onunla oynaşıyordun."

Histerik bir kahkaha sesi tüm dükkânda yankılandı. Gülen ben miydim?

"Ablamla evlendin gerizakalı, sen benim eniştemdin! Gerçekten ruh hastasısın."

İyice yaklaşarak nefesinin tenime değmesini sağladı.

"Sayende. Hâlâ deliriyorum sana. Ablan umurumda değil, senin olduğun yerde gözüm onu görür mü sanıyorsun? Çocuklar için katlanıyorum ben ona. Bugün iste, saniyesinde boşarım."

Öğürme isteğimi yutkunarak bastırmaya çalıştım.

"Bu kadar çok mu istiyorsun beni? Benim ne istediğimi umursamadan, insanlığımı hiçe sayarak..."

"Sen de beni iste istiyorum. Uğruna yapamayacağım şey yok. Senin kaderin benim."

Gözyaşlarıma söz geçiremedim ve ilk damla yanağımdan süzülürken yüzüne baktım.

"Sen benim celladımsın. İnsan değilsin, canavarsın."

Benimle konuşabiliyor olmanın heyecanıyla titreyen elini kaldırıp saçlarıma dokundu. Tüm bedenim felç geçirmiş gibiydi, geriye kaçamadım daha fazla.

"O gün bana direnmeseydin canın yanmayacaktı. Unutturabilirim Beril."

"Asla. Sen gözü dönmüş, kuduz olmuş bir hayvan gibi bana saldırdın. Aşağıladın, bende tek gördüğün bir et parçasıydı. İki dakikalık zevkin için bir insanın hayatını harcadın. İnsan hiç mi utanmaz? Nasıl sevgiden bahsedebiliyorsun? Bana yaptığın unutulur mu sanıyorsun? Sen benim ancak düşmanım olabilirsin."

Ne çektiğimi, beni nasıl yok ettiğini bile anlamıyordu. Sanki hakkı olanı almıştı benden ve şimdi de yeniden gelmişti aynı istekle. Bakışlarında dolaşan karanlık tutku ve açlık durduğum yerde korkudan titrememe neden oldu. Aniden kolunu uzatarak bedenlerimizi birbirine yasladı ve arkama sakladığım heykelciği hızla elimden çekerek beni silahsız bıraktı.

Umudun Külleri (Tamamlandı)Where stories live. Discover now