15-Bohça

8.7K 1K 159
                                    

***

Ege'nin sözleri gerçeklerin bir tokat gibi yüzüme çarpmasına neden olmuştu. Buraya dönerken içimde hâlâ varlığını sürdürmekte direten hayalperest bir yanım vardı. Her şeye rağmen geçmişe bir sünger çekip sevdiğim adamla önüme bakabileceğimi ummuştum. Ya da o yanımda olmasa bile tek başıma yeni bir hayat kurabileceğimi sanmıştım. Şimdi ise ihtimaller gözüme fazlasıyla imkânsız geliyordu. Ege ne kadar aksi için çabalasa da bana olan kırgınlığı geçmiyordu ve ben de ona beni bağışlaması için hiçbir geçerli sebep vermiyordum. Beni elbette seviyordu, zaten her zaman sevmişti. Ancak güvenemiyordu, olmadık anlarda yıllar süren ayrılığımız, ona yaptıklarım aklına geliyor olmalıydı. Kendimi onun yerine koyduğumda, olaylara onun bakış açısıyla baktığımda çok daha acımasız oluyordum. Ege tüm kasaba bizi konuşurken beni terk etse ne yapardım? Peşinden gittiğim, yalvardığım, beni bırakma dediğim halde kalbimi binlerce parçaya bölen sözlerinin ardından bir başkasıyla olduğunu söylese, başka bir kadınla karşıma çıksa?

Gerçeklerin ortaya çıkması ise ailem için, sevdiğim herkes için kıyametin kopması demekti. Bir köşeye çekilip etrafımdaki her şeyin yıkılıp dağılmasını nasıl izleyecektim? Ege benim yeryüzünde en iyi tanıdığım insandı. Yıllarca sustuğum için beni affetmeyecekti. Kandırılmış hissedecekti ve en önemlisi Zafer'in cezasını çekmesini sağlayamamak onu delirtecekti. Adaletin yerini bulmasını sağlayamaması için de beni suçlayacaktı. Benden hesap sormak onun en doğal hakkıydı. Ege'nin beni kaybetmemek uğruna bu haktan vazgeçmesini istemek de bencillikti. Benim gözlerimdeki korkudan bahsediyordu ama asıl onun gözlerinde her an ortadan kaybolmamdan korkarmış gibi bir ifade vardı. Hangi kadın sevdiği adamı bu hale getirip yine de bencilce yanında tutmaya çalışırdı?

Peki, gerçekler ortaya çıktığında yaşadığımız yerin insanları beni suçlarsa ne olacaktı? Eniştemdi bana bunu yapan, ya ablam da dahil herkes benim ona bu cesareti verdiğimi düşünürse, hatta onu baştan çıkarmakla suçlarsa ne olacaktı? İki ihtimal vardı. Bana ya acıyarak bakacaklardı ya da iğrenerek, suçlayarak... İki türlü de burada barınamazdım. İşler tamamen kontrolden çıktıktan sonra Ege'nin kurulu düzenini, ailesiyle, kızıyla yaşadığı hayatı bozmaya hakkım var mıydı? Kendimi İstanbul'a ilk gittiğim zamanlardaki gibi, oradayken eski hayatımı her düşündüğümde olduğu gibi fazlalık olarak görmeye başladım. Merdivenlerden çıkarak lavaboya sığınmak istedim ama Hatice Teyze çıktı karşıma ve kaçmama izin vermeyecek şekilde yüzüme baktı.

"İyi misin sen?"

Muhtemelen yüzüm kireç gibi olmuştu, midemdeki tanıdık bulantı ve ağzımdaki ekşi tat nasıl göründüğüm ile ilgili fikir sahibi olmamı sağlıyordu. Bu yüzden vaziyetim için bir bahane aradım.

"Tansiyonum düştü biraz galiba, bugün pek bir şey yemedim."

"Olmaz öyle, Emine'ye söyleyeyim de sana bir şeyler hazırlasın. Zaten yüzün kaşık kadar çok zayıfsın. Neyse sen biraz gel benimle, konuşalım sonra karnını doyurursun."

Bu kadının karşısında çocukluğumdan beri garip şekilde öğretmeninin karşısındaki bir öğrenci gibi hissediyordum. Hem beni sevsin diye gözüne girmeye çalışıyordum, onun tarafından takdir edilmek istiyordum hem de hata yapıp gözünden düşmekten ve azarlanmaktan deli gibi korkuyordum. Kısa bir an da olsa Ege'yi aklımdan çıkarmayı başardım ve onunla birlikte ömrüm boyunca sayılı kez girdiğim yatak odasına adım attım. Dört kapılı ahşap dolabı, kocaman yatağı, beyaz perdeleri, el dokuması yeşil halısı ve yeşil yatak örtüsü... Her şey hatırladığım gibiydi. Yatağın ayakucunda, sağ tarafta duvara yaslı halde duran kocaman, oymalı ahşap sandığa doğru ilerledi ve oturmam için yatağın ucunu gösterdi. Tuhaf şekilde strese girmiştim. Avuçlarım terlemeye başladı. Neden çeyiz sandığının başına gelmiştik? Aklıma birden yıllar öncesine ait bir konuşma geldi.

Umudun Külleri (Tamamlandı)Where stories live. Discover now