"Hayırdır?" diye sorguladığında ilk kez kafasını çizimlerinden kaldırmış ve gözlerini Gazel'e dikmişti. O an Gazel'in aralık olan kapıdan kaçmasına ramak kaldığını hissettim. "Aleyna'nın velisi misin? Not durumunu da soracaksan geç otur."

Aleyna...

Gazel buruk bir şekilde gülümsedi. Dudağının kenarında olan o kıvrımın bir tebessümden çok, içten edilen küfürlerin bastırılması olduğunu anlamak için onun en yakın arkadaşı olmaya gerek yoktu.

"Saat 23.00 ve bu saatten sonra otobüs, dolmuş çok sık yok." diyerek Savaş Bey'in tepkisini görmek için vakit kazanmak istercesine genzini temizledi. "Leyna'nın eve gece tek başına gelmesinden endişe duyuyorum sadece."

Hiçbir şey söylemeden masasına bıraktığı kalemi tekrardan eline aldığında oturmaktan uyuştuğunu hissettiğim popomu karıncalanmasına rağmen salladım. Kontrol edilemez bir yorgunluk, işlevsizlik ve sıkılmışlık hissiyatı bedenimi ele geçirmişti.

"Gerekirse ben evine bırakırım." dedi ve çizim yapmaya kaldığı yerden devam etti, "Çıkabilirsin Gazel."

Gazel, üzgün gözlerle bana baktığında zihnimdeki tüm umut içerikli düşünceler yok oldu. Kafamın içindeki yorgunluk, bu odanın içine hapsolmuş bir kuş gibi oradan oraya çırpınıyordu. Tüm günüm hapishanede cezasını çekmekte olan bir mahkum gibi bu dört duvarın arasında, onunla yalnız geçmişti.

"Kolay gelsin, size iyi çalışmalar." dedi ve bana döndü, dudakları küçük bir çocuk gibi ağlamaklı büzülmüştü. "Evde görüşürüz Leyna."

"Görüşürüz canım, dikkatli ol."

Kırık kanatlı, cılız bir kuş gibi önümdeki taslağa birkaç çizgi daha salladım.

Gazel'in odadan çıkmasının üzerinden en az 45 dakika daha geçmişti. O ana kadar bitkin olmanın ne demek olduğunu bildiğimi sanırdım. Meğerse yorgunluk olarak bildiğim o his, en dinç anlarımdı, şimdi anlamıştım. Bedenimi çepeçevre saran kuvvetli, sarsıcı bir uyku isteği gözlerime kepenk kurduğunda kafamı yavaşça masama yasladım.

O ise tüm zindelik ve adeta 10 saat uyuyup yeni uyanmış gibi bir dinçlikle çizim yapmaya devam ediyordu. Öğle vakitlerinde yemek yemem için beni odadan çıkarmış, kendisi koca bir kase tavuklu salata ile günü geçiştirmişti. Tuvalet ve su içmek dışında ayağa kalkıp çizim yapmayı bıraktığını görmemiştim.

Bu adam modacı değil, deliydi.

"Yoruldun?" diye seslendiğinde panik içinde başımı yasladığım masadan kaldırarak silkelendim. Yorgun gözlerim, onun parlak gözlerini buldu.

"Biraz... Pekala çok."

Kara kalemini, masasının üzerindeki ahşap kalemliğin içine bıraktığında bir yandan da önündeki darmadağınık kağıt yığınını düzene sokmaya çalışıyordu. Hep bir düzen içinde sıraladığı çizim kağıtlarını, standart mavi bir klasörün içine özenle yerleştirdi.

Oturduğu heybetli sandalyede arkasına yaslandığında bunun bir 'Paydos' anlamı taşıdığını bilerek rahatlamış bir nefes aldım.

"Saatlerdir itiraz etmeden benimle birlikte çalışıyorsun." dedi ondan beklenilmeyecek bir minnet içinde. "Geç oldu, seni eve bırakayım."

Şaşkınlığım yırtıcı bir nişan gibi dudaklarımı araladığında onunla biraz daha baş başa kalma düşüncesinin bedenime verdiği kabus etkisini yok etmeye çalışarak daha derin nefesler almaya başladım.

BANA KENDİMİ VERΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα