Bölüm 25

325 21 4
                                    


Gece güne kavuşup, güneş tüm heybetiyle etrafı aydınlattığın da , iki arkadaş aynı ağacın altında oturmaya devam ediyordu...

Belirli aralıklarla karısını bir camın ardından izleyen Adin'in daha fazla sabrı kalmamıştı. Doktor 'un yanına gidip , ''Karımı görmek istiyorum.''

Karşısında ki yıkılmış adamı , daha fazla durduramayacağını anlayan doktor, '' sadece beş dakika , ve ....''söyleyecekleri bitmeden Adin yanından ayrılmıştı bile.

Odanın kapısına gelince, titreyen bedenini kontrol altına almak için, bir kaç saniye beklemek zorunda kaldı. Tüm heyecanını içine hapsedip yavaşça kapıyı açtı.

Hayatını adadığı kadın, sedyede öylece yatarken , binlerce kez kendine verdiği ağlamayacağım sözüne inat , gözyaşları akmaya başladı , bağımsızlığını ilan edercesine.

Elinin tersi ile gözyaşlarını silip,meleklere benzettiği karısının , yara bere içinde kalmış elini avucunun içine aldı .

Her tutuşunda kalbini ısıtan bu el ,bugün yüreğini dondurmuştu , soğukluğuyla.İncitmekten korktuğu eli , usulca sıkıp,defalarca öptü.

Bir zamanlar yastığını süsleyen , kokusu baharı hatırlatan, dalga dalga saçları ,yarı kesik yarı uzun vaziyette ,yüzünün yarısını kapatmıştı.

Eskiden coşkuyla okşadığı bu saçları , bugün acıtmaktan korkarak , kulağının arkasına sıkıştırdığın da, alnının yan tarafında ki yara izine takıldı gözleri. Yarası kabuk bağlamış olsa da etrafında ki morluk hala yerini koruyordu.

Usulca eğilip ,yarasından öptü , tüm acısını almak ister gibi.Dokunmaya kıyamadığı karısı , sedyede ölü gibi yatarken , ona bütün bunları yapanlardan hesap soramamak en ağır yarası olmuştu...

Ve hayatı boyunca , acısını en derinden hissettiği , geçmeyen bir yara olarak kalacaktı belleğinde.

***********************

Elinde hissettiği sıcaklıkla , gözlerini açan Hana ; karşısında kocasını görünce , yine beyninin ona güzel bir hayal yaşattığını düşündü.Bir süre bu güzel hayali izlemeye koyuldu.

Söylemek isteyip , söyleyemediği öyle çok şey vardı ki.En iyisi susup, bu güzel hayali yaşamak dedi içinden.Başında hissettiği öpücükle kendine geldi.Gözlerini tekrar açıp kapayarak nerede olduğunu anlamaya çalıştı.

En son tuvalette , içindeki lanet bebekten kurtulmaya çalışıyordu.Şimdi nerede olduğuna dair hiç bir fikri yoktu.Bir anda karşısında gördüğü Adin 'in yüzü şekil değiştirip, başka bir adamın yüzüne dönüşünce elini hızlıca çekti.Boğazını zorlukla temizleyip,acımasına aldırmadan ''Dokunma bana ''

Adin, kendine gülümseyerek bakan karısını görünce, baharı yaşasa da,ateşe değmiş gibi bir anda elini çekmesiyle, dondu kaldı.

Çaresizce ''Hana , benim, Adin ...''diyerek çektiği eli tekrar tutmaya çalışsa da , karısı onu görmüyor, dokunma bana diye attığı çığlıklar tüm odada yankılanıyordu....

Doktorların ve hemşirelerin içeri girmesiyle dışarı çıkarılan Adin, ne yapacağını bilmez vaziyette kendini dışarı attı.

Bu ne ağır imtihan böyle Allah 'ım diyerek ağlamaya başladığında , bir şey yapacak gücünün kalmadığını hissetti.

Hana 'nın uyanmasıyla tüm kötü günlerin geçeceğine ,kendini inandıran Adin ,asıl uyanınca daha kötü günlerin başladığını anlamış oldu.

Bir banka oturmuş etrafı seyreden Harun'u görmesiyle , gözyaşlarına aldırmadan yanına gitti.İki arkadaş birbirlerinin acısına o kadar çok şahit olmuştu ki, ağlamak sıradan bir eylemdi onlar için.

''Ne yapacağımı bilmiyorum, Harun. Hana uyandı ,ama beni görmüyor, duymuyor.Aramızda aşılmaz duvarlar var ve ben ona nasıl ulaşacağımı bilmiyorum.''

''Bunu bilmeyen sadece sen misin ? Olur da bir yolunu bulursan bana da söyle.''İkisinin derdi de aynıydı ve sabırla beklemekten başka çareleri yoktu.

Yetimhane görevlilerinin geleceğini ve onlara yukarı kadar bir kişinin eşlik etmesi görevini alan iki arkadaş, bir bebeğin daha dünyaya gelmiş olduğunu anladı.

Gönderilen kaçıncı bebek olacaktı bu bebek ve kaç tane daha göndereceklerdi kim bilir.Bosna yetimhaneleri, istenmeyen bebeklerle dolmuştu.

Kimsenin sevmediği, ve başlarına gelen her şeyin sorumlusu sanki onlarmış gibi , hor davranılan bu bebekler , yıllar sonra birer suç makinesine ve kaldırım fahişelerine dönüşecek, Bosna 'nın kayıp nesli olarak yazılacaktı tarih sayfalarına.

Savaş sadece yaşayanlar ile yapılmamış, daha doğmamış olanlar bile dahil edilmişti acımasızca.Medeni olduğunu iddia eden -sadece kendilerine medeni olan-Avrupa'nın ortasında yaşanmıştı tüm bu acılar.

Yetimhane araçlarının gelmesiyle hareketlenen Adin , gelen görevlilerle birlikte yukarı çıktı.Hazır mamalarla doyurulan bebek, anne sütü içmek bir yana, ana kucağını bile tatmadan, geride ''senden nihayet kurtuldum''diyen ve anne olmayı reddeden ,bir anne bırakarak , yetimhane görevlilerine teslim edildi.

Bebeğe bir kere bile bakmayan Adin, artık bu manzaraya alışmıştı.İlk zamanlar kendine derin acılar yaşatan bu manzara artık olağan bir hal olmuştu , herkes için.

Bütün duyguları birbirine karışmış bir vaziyette, kime üzüleceğini bilmeden, görevliyle birlikte aşağı indi. Hana'nın karnında ki bebek yaşasaydı o da mı böyle olacaktı diye düşünmeden edemedi.

Bir tarafta masum bir bebek , bir tarafta bebek ile lanetlendiğini düşünen bir kadın...Sadece bir an Hana 'nın bebeği kaybetmiş olmasına sevindi...Onu kendinin öldürdüğünü bilmeden.

Sonra Harun geldi aklına .İçinden çıkması imkansız olan bu durum , tam Harun 'un yaşadığı şeydi.

Yetimhane görevlilerini yolcu eden iki arkadaş , yaşanılanların ağırlığıyla yerlerine geçtiler konuşmadan .Zaten konuşacak hiç bir şey de yoktu.

Her gün aynı acıya uyanıp , bir gün geçeceğini umut ederek , günü bitirmek . En zor olan şey ise beklemekti.Sayılı gün çabuk geçer derlerdi ama onların günleri sayılı değildi ki.

Şimdi paylarına düşen sabırla beklemekti...Ne kadar süre sabretmeleri gerektiğini bilmeden sabretmek...

MAVİ KELEBEKLERWhere stories live. Discover now