Bölüm 19

548 25 1
                                    


Ölüm kurtuluş gibiydi kimileri için,kimileri içinse kaçış.Bazıları iliklerine kadar korkarken , bazıları da sevinçle kucak açıyordu ölüme. Koridor da yürürken duyduğu çığlıklar üzerine koşmaya başlayan Hana, ilk gün getirildikleri odaya girdiğinde Lamiya 'nın gülümseyen yüzüne takıldı bir an .Ne korku ,ne de acı ifadesi vardı yüzünde.Huzura ermiş olmanın mutluluğunu yaşıyordu adeta.

Bütün kadınlar çığlık çığlığa bağırıp feryat ederken ,Hana bir an Lamiya 'yı kıskandığını hissetti.Elbisesinin eteğini yırtıp , kurtuluş silahını yapmıştı Lamiya. Cesur Lamia,inatçı Lamia.Demir parmaklıklara geçirdiği elbise kumaşını boynuna dolamış,kendini boşluğa bırakmıştı.Ya da başka bir şekilde yapmıştı.Neyi nasıl yaptığının önemi yoktu Hana için .Lamiya kurtulmuştu işte.Titreyen vücuduna aldırmadan Lamiya 'nın yanına gitti. Yara bere içinde ki elini avucuna alıp öptü.Başı yana düşmüş, biçimli dudaklarının kenarından kan sızmıştı.Bedenine aldığı darbelerin izleri,güzelliğini bozmaya yetmemiş,hafif aralık kalan göz kapaklarından görünen deniz gözlerinde ,sevdiğine kavuşmanın mutluluğu ,takılıp kalmıştı sanki.

Ah Lamia'm ;canım kader arkadaşım.Mekanın cennet olsun. Lamia'nın elini son kez öperken; askerler Lamia'nın bedenini olduğu yerden alıp , dünyanın en iğrenç şeyini tutuyormuş gibi sürüklerlerken Hana göz yaşları içinde ''dayan arkadaşım , bu dünya da sana yaptıkları son eziyet.Elbet Allah'ın da bir hesabı vardır.''diyerek arkadaşı için dua etmeye başladı.Son kez baktı,yerde sürüklenen cesur arkadaşına .Eteği beline kadar sıyrılmış,kemer izleri ortaya çıkmıştı.''Son kez sürüklüyorlar seni arkadaşım,vuslata az kaldı.Olur da annemi görürsen selam söyle.''diye içinden geçirirken onun kurtulmuş olmasına sevinse de , Lamia'nın ziyarete gideceği bir mezarı bile olmayacağını bilerek zihnine kazıdı Lamia'nın yüzünü.

Buraya ne zaman gelmişler, Lamia ne zaman ölmüş aradan ne kadar zaman geçmiş,diğer herkes gibi Hana da zaman kavramını yitirmişti.Bazen öyle anlar oluyordu ki gündüz mü gece mi onu bile fark edemiyordu. Lamia'nın ölümünden sonra askerler , kadınları yalnız bırakmıyor , bir kişi sürekli başlarında nöbet bekliyordu. Günün belirli saatlerinde mahkumlar gibi kaldıkları yerin temizliği,askerlerin çamaşırları, yemekleri gibi işlerde çalışıp, geceleri de suratlarını dahi hatırlamadıkları adamların tecavüzüne uğruyor, sabaha tekrar aynı işlere devam ediyorlardı.

Hamile kalan kadınların kesinlikle kendine ya da bebeğe zarar vermesine izin vermiyorlar,ancak Karınları belli olduktan sonra gönderiliyorlardı ya da öldürülüyorlardı.Geriye kalanlardan hiç kimse, gidenlere ne olduğunu bilmiyordu.

Hana da hamile olduğundan şüpheleniyordu.Şüphenin ötesinde artık emindi,sabahları hissettiği bulantıların nedenini ilk zamanlar anlamasa da, diğer kadınların da kendisi gibi kustuğunu gördüğün de artık emin olmuştu.Götürülen kadınların akıbetlerini bilmedikleri için kimse ne soru soruyor ne de hamile olduklarını söyleyebiliyorlardı.Geldiğinden beri sadece bir kere adet olmuş,zaman kavramını yitirdiği için ne kadarlık olabileceğini dahi kestiremiyordu.

İçinde bir katil varmış gibi hissediyordu adeta.Nefret ettiği bir bebek büyüyordu içinde.İnsan kendi çocuğunu sevmez mi? Gerekirse Lamia gibi kendini öldürecek bu bebeği büyütmeyecek ti. Lamia da bunu düşünüp yapmış olmalıydı.Kaç defa kendini yerlere attığını , karnını yumrukladığını unutmuş,kendi kanıyla canıyla bir cani yetiştirdiği hissine kapılmıştı diğer herkes gibi. O Adin 'in bebeğini taşıyacak, sevgiyle okşayacaktı.Sabırsızlıkla günlerin geçmesini bekleyecekler,merak ettiği şeyleri annelerine soracaktı. Anneleriyle örgüler örecek şefkatle okşayacaktı karnını.Sonra Adin gelecek canının ne istediğini soracak, telaşla istediklerini bulmaya çalışacaktı.Sonun da mutlaka bulacaktı.Hem Adin ona kıyamazdı ki ,mutlaka bulurdu istediğini. Sevgiyle karnını okşayıp, öpücüklere boğardı,eğer içinde ki Adin 'in bebeği olsaydı.

Şimdi bu lanet bebek,vücudunu işgal etmiş,yaşamaya çalışıyordu.Yaşadıklarını asla unutma der gibi hayatında mı olacaktı yani.

Her şey geride kalmıştı, yaşadığı mutlu günler bir hayalden ibaretti artık.Uyuyabildiği nadir zamanlarda Adin 'i düşünüp huzurla uykuya dalarken , sabah aynı kabusa uyanacak olmayı unuturdu adeta.Hele rüyasında Adin 'i görmüşse, o günün tüm acılarını unutur, tüm gün hasret kaldığı yüzünü düşünürdü. Adin 'in yüzünü unutmaktan öylesine korkuyordu ki , belleğinde canlandırmakta birazcık zorlansa aklını kaybedecek gibi oluyordu.Böyle zamanlarda Lamia aklına geliyor ve bir kez daha kıskanıyordu arkadaşını.

Adin bir kez daha sarıldı Hana 'nın saçlarına.Olur da kaybederim diye özenle sarıp sarmaladı,zira tek bir telini dahi kaybetmeye tahammülü yoktu.Hana 'yı kaybetmenin acısını yüreğinde yaşarken bir tutam saç ile avutur olmuştu kendini.Giderken bir tutam kesip aldığı saçı ,en değerli hazinesi olarak kalmıştı elinde. Allah'ım dönmeyi nasip et diye dua etmiş , duası kabul olmuştu ancak , dönüşte bulmayı nasip et , dememişti.Kendisinin dönemeyeceğini düşünürken, Hana 'yı, ailesini bulamayacak olmayı hiç düşünmemişti.

Pişmanlığı,acısı ,nefreti ,isyanı tüm duyguları birlik olmuş, Adin 'in yüreğini yakıyor,yakmakla kalmayıp,tüm ruhunu tarumar ediyordu.Onları yalnız bırakmış olmanın pişmanlığını yaşarken, gitmediğinin ve herkesi kurtardığının hayalini kuruyor,sonra bunun sadece hayal olduğunun farkına vardığında ,kendine lanetler ederek, sabahlara kadar sokaklarda dolaşarak içinde ki yangının soğumasını bekliyordu.

Beynine,yüreğine ,ve ruhuna kazınan'' Benim vatanım sensin.''Hana 'nın kurduğu bu cümle aklına her geldiğinde, her şeyle birlikte kendini de yakmak istiyordu adeta.

Savaş sona ermişti ama acılar geçmemişti.Kimse binlerce insana ne olduğunu bilmiyordu.Dul kalan kadınlar,yetim kalan çocuklar, soy kırımdan geçmiş bir nesil yetişiyordu ,Bosna 'da.

Şans eseri hayatta kalmayı başarmış olan herkese Hana 'yı soran Adin ,aldığı her olumsuz cevaptan sonra daha da yıkılmış olarak eve dönüyordu.

En değerli hazinesini eline alıp, Hana 'nın kokusunu alırım diye , yastıklara sarılıyordu.Olur da Hana ansızın dönerse diye kırılan kapıyı tamir etmiş, çamurları temizlemiş,eşyaları yerleştirmişti.Günler geçtikçe umudunu kaybederek,ailesini yalnız bırakıp, gitmiş olmanın pişmanlığını,acısını en derininde hissedip topladığı her yeri tekrar dağıtmıştı.İçinde Hana olmadıktan sonra bu evin ne anlamı vardı ki.Ülkenin,dünyanın hatta yaşamın ne anlamı vardı.

Her gece aynı kabusu görmekten , uyuyamaz olmuştu.Karısının çığlıkları sanki yanındaymış gibi kulağına geliyor,sürüklenerek kamyona bindirilişine şahit oluyordu. Tam elini uzatırken,sırılsıklam olmuş vaziyette yataktan sıçrayarak uyanıyor,Her sabah ölmüş olmayı diliyordu .

Ufacık ta olsa Hana'nın yaşadığına dair umudunu kaybetmek istemiyor,onu da kaybederse kafasına sıkacağını bilerek yaşıyordu.Bir şehir efsanesi olsa da herkes genç kadınların ayrı kamyonlara bindirildiğinden bahsediyordu.Gerçek olma ihtimali bir yana ,söylentinin olması bile yeterdi Adin için.Son nefesine kadar Hana 'yı aramaktan vazgeçmeyecekti.

Her gününü Hana 'dan gelecek bir haber alma ümidiyle geçiren Adin ,esir değişimi için gönderilen kadınların haberini aldığında ,yığılıp kalmamak için yere çöktü. Başını ellerinin arasına alıp ağlamaya başladı.Hana 'dan bir haber almış olmasa da , kamplara alınan kadınlarla konuşmak için gitmeye karar verdi.Belki bir umut Hana 'yı gören, bilen birini bulma ümidiyle, eve gidip hazırlanmaya başladı.Artık yaşamak için yeni bir sebep bulmuştu.Gerekirse aylarca o kampın kapısında yatacak ve gelen her kadına tek tek Hana 'yı soracaktı.


MAVİ KELEBEKLERWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu