Bölüm 22

335 25 2
                                    

Gidenlerin ardından bakan Hana , dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı.Kadere ağladı , yitip giden sevdiğine ağladı , bilinmezliğe götürülen kadınlara ağladı...

Uzun zamandır, tüm acıları birlikte yaşadığı , isimlerini bile bilmediği dostlarına ne olduğunu bilmemek ,tüm gücünü tüketiyordu.

Kadınları götüren askerlerin hiçbiri geri dönmemiş,kadın sayısı gibi ,asker sayısı da azalmıştı,bu ölüm vadisinde.

Düşünceler içinde , çöktüğü yerden kalkıp,temizlik yapan kadınların yanına gitti. Konuşmanın , boş durmanın , yalnız dolaşmanın yasak olduğu , kurallara uymayanın ceza aldığı -sadece kendinin değil, onunla birlikte ,tüm kadınların ceza aldığı, şiddet görüp , günlerce aç ,susuz kaldıkları , gururlarını kırmak için , çırılçıplak bırakıldıkları, bu kamp ; ölüm kadar soğuk,ölüm kadar sessizdi.

Bu yüzden tüm kadınlar gözleriyle anlaşır, kurallara uymaya çalışırdı.Hiç birinin derdi kendi canı değildi ama başkasının cezasının sebebi olmak ,işte bu en ağır olanıydı.

Boş kalan yataklar,sessiz çığlıkların hapis olduğu pis tuvaletler - ki çoğunun zeminin de ki kan izleri, ilk döküldüğü halini korurken ; yaşamak , yaşamaya çalışmak sadece nefes almaktan ibaretti.

Bu gece de , düzen bozulmamış , çilingir sofralarında eğlencelerini tamamlayan askerler ,bir köşede bekleyen kadınlardan , istediklerini alıp götürmeye başlamıştı. Tıpkı bir genelev gibi ,kimse ses çıkarmadan ki- çıkarırsa cezalandırılacaklarını bilerek -kendisini çağıran askerin ardından yürüyordu, idam mahkumu gibi.

Bütün gece , sessizce bir köşeye çekilen Hana , askerler seçimini yaparken,içinden bildiği tüm duaları okuyup , görünmez olmayı diledi .

Geriye kalan kadınların başında nöbetçi olarak kalan asker; ''Hadi toparlayın buraları, sonrada gidip zıbarın, kimse ayağımın altında dolaşmasın.''

Cebinden bir dal sigara çıkarıp yakarak, kalan içkisini keyifle yudumlamaya devam etti.

Bu günlük kendini şanslı sayan kadınlar,hızlıca işe odaklandılar. Zira asker içkisini bitirmeden ortadan kaybolmazlar sa ; onun da , içlerinden birini seçeceğini acı şekilde öğrenmişlerdi.

Kendine düşen işleri bitiren Hana , yatağına gidip uzandığın da , bir günlük şansın vermiş olduğu rahatlamayla , uykuya daldı.

İçinde büyüyen varlığın kıpırtısıyla gözlerini açtığında , bir an sabah olduğunu düşündü.Etrafın zifiri karanlık olduğunu görünce, kendisini neyin uyandırdığını anlamaya çalışırken, içinde bir kıpırtı daha hissetmesinin verdiği şaşkınlıkla , yatağından doğruldu.

Böyle mi oluyordu yani.Bir bebeğin varlığını hissetmek , bunun gibi , mide bulandırıcı bir şey miydi.? Ne kadar zamandır orada olduğunu bilmediği, ona ait olmayan bebek ; ben varım ,ben buradayım , içinde..... Seninle nefes alıyorum,seninle büyüyorum ve senin sayende var olacağım , yaşadıklarını unutsan bile , varlığım sana hep hatırlatacak, diyordu adeta.

Sessizce kalkıp tuvalete gitti.Şaşkınlıkla bir kaç kez yüzünü yıkadıktan sonra, ne yapacağının bilinmezliğiyle zemine çöktü.

Ne kadar zamandır burada tutulduğunun , kaç kişinin, bedeninde hüküm sürdüğünün ve geride bıraktıklarına ne olduğuna dair , hiçbir fikri yoktu.Bir sabah zorla evden çıkarılışı , annesinin gözlerinde ki acı, tüm babalar gibi kendi babasının çaresizliği, kardeşlerinin birbirine kenetlenmiş elleri geldi aklına. Sonrası her şeyin sonu ,her şeyin başı olan , herkesin bindirildiği kamyonlar .....

MAVİ KELEBEKLERWhere stories live. Discover now