"Bizim mekânın adresini yazdım. Poyraz hep orada olur. Posta geldiğinde alabilir."

Ben ona yazarken o Poyraz'a mı yazmıştı yani? "Sen Poyraz'a mı yazdın yani?"

"Evet, bu kadar şeyi Poyraz'a yazdım." Diye dalga geçtikten sonra devam etti. "Bizim nerede olacağımız belli değil. Daha karar vermedik. Poyraz bize postalar daha sonra."

Ben de aynı adresi yazıp garsona teslim ettim mektubumu. Ardından postanın karşılığını ödeyip ayrıldık tesadüfen bulduğumuz bu güzel yerden. Tekrar otele geldiğimizde odamıza çıktık. Barlas üzerindeki montu çıkarıp kendini yüz üstü yatağa bıraktı. Ayakları yatağın dışında kalırken yüz üstü uzanıyordu. Üzerindeki kazak yukarı katlanmıştı ve belindeki gamzeler gözüküyordu. Adam yorulmuştu tabii. İki ayda bir kez bıçaklanmış bir kez de vurulmuştu. İkisinde de dinlenmemişti. Çok kan kaybetmişti ve kaçmaya devam ediyorduk. Dengesiz besleniyorduk. O kendine bakmıyorsa benim ona bakmam gerekirdi. Ona kan yapacak şeyler yedirmeliydim. Ama bunu uyanınca yapacaktım çünkü uyumuştu bile. Camın önündeki sandalyeye oturdum ve güneş batarken gökyüzüyle birlikte içerisini de kızıla boyayıp loş bir ortam yarattığı odada uyuyan Barlas'ı çizmeye başladım. Ara ara sadece onu izledim. O benim Barbar'ımdı.

Barlas saatler sonra kendiliğinden uyandığında hala çizimi bitirememiştim. Aslında tamamen bitmişti ama ben belindeki gamzeleri daha güzel çizmek istiyordum. O çukurluğunun hepsini resmetmek istiyordum ama ressamlığım burada bitmiş gibiydi. Barlas "Ne yapıyorsun?" diye sorarken yanıma gelip elimdeki deftere baktı. "Yardım etsene, şu gamzelerini bitiremedim hala."

"Olmuş iste."

"Hayır, ya. Seninkiler gibi güzel durmuyor."

"Demek gamzelerimi güzel buluyorsun."

"İnkâr etmiyorum Barlas güzel tabii. Keşke benimkiler de yanağımda değil belimde olsaydı." Dediğimde güldü. Elimdeki kalemi ona uzattığımda kabul etmedi. "Senin çizimin bu. Ben üzerinde oynama yapamam. Ayrıca gamzelerimi göremediğim için çizmemi de bekleme benden."

"Vazgeçtim. İyi ki gamzelerim belimde değil. Her gün göreceğim diye belimi kırardım ben." Diye boş boğazlık yapıp aklıma geleni düşünmeden ifade ettiğimde Barlas gür bir kahkaha attı. O doya doya güldükten sonra odaya yemek siparişi verdik. Yemeğin yanında pekmez de istediğimde Barlas şaşırsa da bir şey söylemedi. Yemeğimiz geldiğinde şehrin ışıklarına karşı yedik. Daha sonra yatağa oturup televizyon açtık. Tabii bu benim fikrimdi. Barlas kitap okumak istemişti ama ben biraz da benim istediklerimi yapalım deyince beni kırmadı. Boş boş televizyonu izlerken yataktan kalkıp masaya gittim ve kaşıkla pekmezi alıp tekrar yatağa döndüm. Barlas bana bakıp "Kansızlık için mi o?" diye sordu. Ben de öyle olduğunu söyledim. "Çok mu halsiz hissediyorsun kendini." Deyip elini omuzuma attı ve göğsüne yasladı beni. Saçlarımı öpüp "Başın da dönüyor mu?" diye sordu. Benim yiyeceğimi sanmıştı zavallı. "Ben değil Barlas sen yiyeceksin bunu." Deyince kendini geri çekti. "Hayır istemiyorum?"

"İsteyip istemediğini sormadım. Yiyeceksin. Her sabah ve akşam."

"Hayatta olmaz."

"Melike'ni mi kıracaksın?"

"Senin için çiğ tavuk bile yerim ama o olmaz."

"Çiğ tavuğu boş ver. Şunu ye hadi." Deyip ağzına uzattım. İnatla ağzını açmayınca ben yedim. "Ben de sevmiyorum ama sen yiyeceksen sana eşlik ederim."

"Sen ye, senin de ihtiyacın var ama ben yemem. Vişne suyu falan içerim ben."

"Bana eşlik et bari." Sesli bir nefes verip göz devirdi. "Peki, ver." Hemen koca bir kaşık tıktım ağzına. Hazır savunmasızken birkaç kaşık daha tıktım. Yataktan kaçıp gitti. Bir kaşık da ben aldıktan sonra masanın üzerine bıraktım ve yatağa atladım.

Barbar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin