-Bölüm 1-

129K 3.2K 408
                                    


İki uçurumun arasına gerilmiş incecik bir ipin üzerinde yürüyordum. Belki de bundandır sendelediğimde bana destek olacak kimsem yoktu. Arkamdan gelen de dengemi bozmaktan başka bir işe yaramazdı. Hoş! Arkamdan gelen de yoktu zaten. Adına hayat denilen bu incecik ipin üzerinde tek başımaydım. Geldiğim yer güzel değildi, gittiğim yerde beni ne bekliyor ondan bile haberim yoktu. Tek istediğim düşmeden karşı tarafa ulaşmaktı, ama sanki bu ip yürüdükçe daha da uzuyor ve daha da inceliyordu.

Sabah gözlerimi alışık olduğum o güçlü kolların arasında açtım. Hayranı olduğum sert ve erkeksi kokusunu içime çekerken yüzünü görmek için kafamı yukarı kaldırmamla kahvenin en sıcak tonundaki gözleriyle karşı karşıya geldim. Gözlerindeki kahverengi öyle bir tondaydı ki hem bir ağacın gövdesi kadar sert hem de küçük bir kuşun korkup içine sığınabileceği bir ağaç kavuğu kadar şefkatli... Ya da soğuk bir kış gününde yağmuru izlerken içtiğiniz sıcak çikolata kadar huzur verici. Barlas böyleydi işte ona doğru yönden bakmasını bilmek gerekiyordu.

Her ne kadar biz böyle sohbetler yapacak insanlar olmasak da adetten selam verdim; "Günaydın."

"Dün geceyi unutturmayı amaçlıyorsan yanılıyorsun." Derken hem çok sakin hem de çok soğuktu. Her zaman böyleydi aslında. Oldukça sakin ve soğuk bir kişiliği vardı. Sinirlense bile bağırmazdı. Zaten sesi ve yüz ifadesindeki soğukluk buz parçalarına dönüşüp sizi yaralamaya hatta öldürmeye yeterdi.

Ses tonuna aldırış etmesem de söylediklerine anlam veremedim. Dün gece olanları aklıma getirmeye çalıştığımda kafamda zaten var olan ağrı iyice şiddetlendi. Sanki biri kafamın üst kısmına çekiçle vurup duruyordu. Dün gece neler yaptığımı hatırlamıyordum ama kafamdaki ağrıya bakılırsa alkolü fazla kaçırmıştım. Aslında alkolik biri değildim, hatta nadiren içerdim. Sanırım sorun da buradaydı, bünyem alışkın değildi.

Biraz daha uyumanın bana iyi geleceğini düşünüp de gözlerimi yumduğumda vücudumda hissettiğim yorgunluktan olsa gerek uykuya dalmam çok da uzun sürmemişti. Tekrar uyandığımda saat ikiye geliyordu. En azından uykum yoktu ama beynim hâlâ zonkluyordu. Sıcak bir duş almanın iyi geleceğini düşünerek yataktan kalktım ve odamın içinde bulunan banyoya doğru ilerledim. İçeri girip kapıyı kapadım ve küvetin dolmasını beklerken soyundum. Sonunda küveti hazırladığımda yavaşça suyun içine süzüldüm. Şimdiden iyi geldiğini hissedebiliyordum. Fakat bir şey eksikti. Müzik. Telefonumdan Raving George & Oscar – you are mine şarkısını açıp gözlerimi yumdum.

Duş almak dün gece olanları hatırlatacak kadar rahatlatmıştı beni; Dün gece barda Barlas'a sarkan kızları kıskanmış "Barlas gey." demiştim ve sonrasında Barlas sarhoş olduğumu söyleyip beni zorla eve getirmişti. Tabii ben kâbus gördüğüm her gece onunla uyuduğum için dün gece de bana kıyamamış yanımda uyumuştu. Eminim bana çok kızmıştı, kızılmayacak gibi de değildim zaten. Barlas'ın yanındaki kızlardan bana neydi canım! Hem çocuk benim ısrarım üzerine gelmişti, hem de kızlara hiç yüz vermemişti. Böyle bir şeyi yapmamam gerekirdi.

Sabah ona hak versem de gece fikrim değişmişti. Saat bir olmuştu ama hala eve gelmemişti insan haber verirdi. Ama bir Barbar'dan böyle bir şeyi bekleyerek hata yapan bendim.

Saat üç olduğunda onu beklemeyi bırakıp uyumaya karar verdim. Kesin bir kızla gecesini geçiriyordu. Hadi itiraf edin onu benim sevgilim sandınız. Ama değildim. Ne olduğumuzu ben de bilmiyordum. Hiç bir zaman da sormaya cesaret edemedim. Korktuğumda onunla uyuyacak kadar yakındım onunla. Ama gerek duyduğunda başka kadına gidecek kadar uzaktı bana. Biz böyleydik işte ne sevgili, ne kardeş, ne de arkadaş... Biz sadece birbiri olmadan yapamayan iki insanız. Biz sadece Barlas ve Hera'yız.

Barbar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin