10. BÖLÜM: "KATRAN KARASI"

En başından başla
                                    

Anlamamış bir şekilde saç diplerimi iyiden iyiye acıtmaya başlayan sıkı at kuyruğumun biraz olsun gevşemesi için parmak uçlarım ile kaşıyıp ona doğru döndüm. Yine yüzünün hatları bir eğlence kaynağı bulmuşcasına kıvrılmıştı ve söz konusu bir cenaze idi.

"Kendi cenazesine giden ilk insan olarak tarihe geçmelisin." diyerek yayıldığı yatakta toplanıp biraz kırışmış olan kıyafetlerini elleriyle çırparak düzeltti. "Savaş Bey, bu elbise içindeki sığıntı görüntünü görünce seni ya işten kovar ya da staj defterine 0 yazar."

"Nazi kampı mı moda evi mi belli değil." diye sızlandım, "Ateş etmeyin ben Polonyalı'yım diye çığlık atmama az kaldı."

"Neden o lanet olası siyah elbiseyi giyiyorsun o zaman?"

"Üşüyorum." diye mırıldandığımda ikimizin de çığlık çığlığa gülmemize az kalmıştı. "Cidden üşüyorum bu arada, bu soğukta elbise mi giyilir?"

"Nereden bilsin ki..." diye iç çekti Gazel, "Savaş Bey hiç Şubat soğuğunda elbise giymemiş ki..."

Sözleri üzerine tiz bir çığlığı odanın içine bırakırken "O adam tam bir deli!" diye bağırarak saatlerdir benimle alay geçen Gazel'in poposuna şakacı bir şaplak atıp yatağın üzerindeki kırmızı kabana uzandım. "Geç kalacağız. Hazır mısın?"

Kırmızı kabanı zor da olsa üzerime geçirmek için verdiğim savaşın kazananı ben olurken, Gazel daha beş dakika önce dudaklarıma bolca sürdüğü kırmızı ruju, aynı renkteki kabanının geniş cebine koyup "Rujunu tazelemeyi unutma." diye de küçük bir taktik verince ona kocaman gülümsedim. Şu an baştan aşağıya onun kıyafetleri içindeydim ve ona koca bir minnet doluydum.

"Teşekkür ederim canım arkadaşım benim." dedim tüm içtenliğimle. Ardından ojeleri henüz yeni kurumuş ellerim ile sırtını sıvazladım. "Sen olmasaydın asla hazırlanamazdım."

Gazel utanç içinde olduğunu belli edercesine kızaran yanaklarını gizlemek adına beni belimden tutup dış kapıya doğru yürümem için hafifçe ittirirken, "Bak şimdi geç kalacağız, işten kovulacağız." diye şakacı bir sesle kızdı.

Ayağıma ilk defa geçirdiğim ve benim gibi rahatına düşkün bir kadının ilk giyişte fazlasıyla zor anlar yaşayacağı topuklu ayakkabı, her adımımda yürümesi biraz daha sıkıntılı hal alırken sekteye uğradıkça Gazel'in omzundan destek alıyordum. Bir de bu şeyleri her gün giyecek olmanın verdiği stres hepten içimi kaplıyordu, huysuzlandığımı hissettim.

"Odasını toplayacağım, masasını hazırlayacağım." diye kendi kendime günün planını sıralamaya başladım. "Toplantısı ya da görüşmesi varsa not alacağım." diyerek devam ettim. "Ee, modaya dair hiçbir şey yok."

"Staj defterinin ilk sayfasına 'Sarı kula aldım, şantiyedeki inşaatçılara verdim içtiler.' de yazarsın sen artık." diyen Gazel o kadar eğleniyordu ki keşke ben de biraz gülebilseydim.

"Gazel sana bir şey soracağım." dedim evimin sokağının taşralı yolunu, topuklu ayakkabılarımla tedirgin bir şekilde yürürken. "Bu adam yani Savaş Bey kahveyi nasıl içer?"

Gazel sorumun garipliğiyle birlikte bir an için yürüdüğümüz yolu bırakıp bana dönmek istese de kolunu kurduğu kafesin içinden çıkarmadığım kolumla onu yürümesi için çekiştirmeye devam ettim.

"Filtre ya da sade Türk kahvesi." Sesi neler olduğunu anlamak ister gibi titrek ve meraklı çıkmıştı. "Ne oldu ki?"

"Savaş Bey her sabah kahve yapmamı istedi, ondan sordum." diye geveledim. "Önemli bir şey değil."

BANA KENDİMİ VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin