7x35 Yaban Tavşanı!

6K 547 33
                                    

Oklar ateşe girdiği an Michi ateşi bükmeyi bıraktı ve Nadyab'ın görüşü düzeldi. Zaten ruh gücüyle okları hissetmişti. Kendisine doğru gelen okları keskin gözlerle süzüyordu Okların onu vurmasına bir saniyeden daha az süre kalmışken elleri gözle görülemeyecek bir hızla hareket etti ve iki oku yakaladı. Ancak geri kalan üç ok onun vücuduna saplanmıştı. Nadyab kaşlarını çattı ve Lenna'ya bakarken. "Çöp olmak sen!" diye bağırdı. Michi hızlıca ona atıldı, "Ha ha bu haldeyken bile dilin boyundan daha uzun!" ve Nadyab'a yumruk savurdu. Bunu gören Lenna derin oh çekti ve yayı oklarla beraber boyutsal yüzüğüne tekrar soktu.

Michi'nin yumruğu Nadyab'ın yüzüne vurmasına bir göz kırpması kala Nadyab elinde tuttuğu oku Michi'nin beynine diğer okuda ses hızında Lenna'ya fırlattı. Başına ok saplanan Michi, "İ-İmkansız!" dedi ve yere düştü. Lenna gelen oka hazırlıksız yakalandı. Ok sol göğsüne saplandı. Nadyab, Lenna'nın göz açıp kapayacağı sürede onun önüne geldi ve onu boğazından tutup kaldırdı. Lenna'nın ne olduğunu anlayamadığı yüz ifadesinden belli oluyordu, "Sen! Sen! Sen nasıl felç değilsin! İmkansız!" Nadyab onu boğazından sıktığı için sesi kısık çıkmıştı.

Nadyab vahşice gülümsedi, "Ben aile sağlık ilerlemek ben vücut zehir karşı güçlü çok olmak. Bir çok zehre karşı dayanıklı olmak" bu ses karanlık bir mağaranın derinliklerinde gelen vahşi bir hayvanın sesi gibi ürkütücüydü.

Lenna direnmeyi bıraktı, "Öldür beni!" Nadyab'ın gülümsemesi dahada genişledi, "Sen görmek anlamak ne olmak. Sen Indria taciz etmek ve bunu söylememek için öldürmeye çalışmak. Sen yaptığını sana yapmak!" dedi ve diliyle dudağını yaladıktan sonra sağ elleriyle Lenna'nın giysilerini parçaladı. Lenna'nın vücudundaki her türlü gizem ve yasak meyvesi Nadyab ile Indria'nın gözlerinin önüne serilmişti.

Göğüsleri bir portakal gibi yuvarlaktı, alt tarafı ise yeni çiçek açmış bir güle benziyordu. Bir erkeğin salyalarının akmasına neden olabilecek güzelliğe sahipti. Nadyab onu yere attı ve üzerine atladı yavaşça kulağına eğildi, "Sen beni haketmemek, bu utanç sana yetmek!" dedi ve hiç bir şey olmamış gibi geri kalktı. Lenna'nın şu an tüm vücudu utançtan kırmızılaşmıştı. Tüm vücudunu görmüşlerdi.Üstelik hiç bir şey yapmamışlardı. Bu Lenna'nın hayatı boyunca unutamayacağı bir utançtı onun için.

Lenna kekelemeye başlamıştı, "S-S-Sen ve Indria artık ölüsünüz siz! Sizi öldürteceğim ve yüz gün boyunca cesedinizden parçalar kopararak köpeklere yedirteceğim! Benle abime yaptıklarınızı anca böyle ödeyebilirsiniz!" Nadyab bunu duyunca Lenna'ya başını çevirdi, "İstediğini yap." dedi ve Indria'nın yanına yürüdü.

Lenna elbiselerini orada unutarak panik içinde hızlıca oradan kaçtı. O kadar paniklemişti ki, abisinin cesedini oradan götürmeyi bile aklından geçmemişti. Şu an zihninde düşündüğü tek şey vardı. Indria ve Nadyab'ın ölümü. Abisi ailesinin varisiydi ve ailesi umutlarını abisine bağlamıştı. Onun öldüğünü duysalar sırf öldüreni yakalamak için bir kaç krallığı yok edebilirlerdi. Sonuçta kendileri ikinci imparatorluğun en güçlü aileleriydi! Lenna ilerlerken kendi kendine konuşmaya başlamıştı, "Keşke! Keşke, annemi dinleseydim ve yanımıza koruma alsaydık!" hala çıplak bir şekilde ilerlediğinin farkında değildi.

Nadyab, Indria'nın yanına geldi ve şüpheci bir şekilde, "Sen nasıl olmak uyanık?" sordu. Indria'nın cevap veremiyordu.Ama kendisi bile nasıl uyanık olduğunu bilmiyordu. Bunu düşünürken ustasının sesi zihninde yankılandı, "Şu veledin konuşma tarzı beni sinir ediyor olsada gerçekten yetenekli." Indria bunu duyunca zihninde konuşmaya çalıştı, "Usta, sen mi uyanmama yardımcı oldun." cevap gelmesi saniyeler sürdü, "Hayır, sana en ufak bir yardımda bulunmadım. Hem ruhun hem vücudun hem korktu hem rahatladı aynı anda. Ve sen o sırada uyandın." bunu söylerken Gerçeği Gören Gözler, Indria'nın neden öyle tepki verdiğini düşünüyordu.

Indria ustasına cevap vermedi ama Nadyab'a minettar şekilde baktı. Nadyab bu bakışları görünce, "Bana öyle bakmamak sinir etmek" dedi ve sessiz adımlarla bir ağacın önüne gidip uzandı. Az önce gelişen olayları düşünüyordu, Nadyab ne kadar kibirli biri olsada duracağı noktayı iyi bilen birisiydi. Az önce o noktayı aştığını anlamıştı, "İmparatorluğa'mı dönsem, yada o'nun yanına mı? İmparatorluğa dönersem imparatora gerçekleri anlatırsam bana inanabilir. Ancak o'nun yanına dönmem daha güvenli olur. " Nadyab bunları düşünüyorken Indria'yı süzüyordu gözleriyle. "Onu böyle hasta bırakamam, doktorluk ünvanıma hakaret olur. O iyileştikten sonra karar veririm." karar verdi ve yavaşça olduğu yerden kalktı. Indria'nın yanına yürüdü, "Ben avlanmak hasta tok olmak sağlıklı beslenmek hızlı iyileşmek." dedi ve ortadan kayboldu.

Nadyab geri döndüğünde elinde sivri dişli beyaz renkte yaban tavşanı vardı. Yaban tavşanı eti düzgün pişirildiğinde ve üstüne baharatlar eklenince oldukça lezzetli oluyordu. Ancak düzgün pişirilmediği taktirde eti çok sert olurken tadı bozuluyordu. Soylu ailelerdeki aşçılar tavşan etini pişirirken saniye tutarlar. Belirledikleri süreleri geçince veya daha az pişirince etin tadı bozuluyodu. Ancak en önemli şey baharattı, baharatlar ne kadar güzelse etin tadıda okadar güzel oluyordu.

Nadyab öncelikle dalları topladı ve ilkel insanlar taktiğini kullanarak ateş yaktı. Daha sonra etini pişirmeye başladı boyutsal yüzüğünden baharatlar serpiştirdi. Tüm dikkatini ete vermiş haldeydi, etini pişirmeyi bitirdikten sonra boyutsal yüzüğünden bir tabak çıkardı. Etin yarısını Indria'ya yarısını kendsine koydu tabağı Indria'nın önüne koydu. Indria yüzü dışında hareket ettirebildiği nokta olmadığı için ağzıyla saldırmıştı yemeğe. Yemeği yavaşça çiğnemeye başldı göz bebekleri genişledi ve ruhu titredi düşündüğü tek bir şey vardı, "Hayatımda yediğim en iğrenç şey bu!"

DN:Yemek buldun da saray mutfağından çıkmışını arıyorsun be Indria. Ye gitsin işte. Doğada bulunduğunu ve doğa kanunlarının yürürlükte olduğunu unutuyor arada. Sanirim embesillik bulaşmış birilerinden .

IndriaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin