*17*

28.3K 871 150
                                    

Güneş çoktan doğmuştu. Bana yaşattığı acıyı unutmamak için uyumamıştım. Acıyan gözlerimi birkaç kere kırpıp yataktan doğruldum. Ayağa kalktığımda başım dönse de umursamayarak banyoya doğru ilerledim. Sıcak suyu açıp küveti doldurmaya başladım. Bir süre sonra küvet dolduğunda üstümdekilerden kurtulup sıcak suya bedenimi hapsettim. Sabaha kadar peşimi bırakmayan düşüncelerim tekrar ele geçirmişti beni. Hayatımda ilk defa bu kelimeyi ailem dışında biri için kullanmıştım. Sonuç içler acısıydı. Ondan "bende seni seviyorum" gibi bir cümle beklemiyordum. Zaten sessiz kalacağını tahmin etmiştim. Ama beni odada tek başıma bırakıp gitmesi... İşte bu hiç aklıma gelmezdi. Suyun soğumaya başladığını farkedince hızlı bir duş alıp havluyu bedenime sardım ve banyodan çıktım. İç çamaşırlarımı tekrar üstüme geçirirken şortumun üstüne giyecek birşey arıyordum. Ahşap dolabın önüne gidip kapağını açtım ve içine göz gezdirdim. Siyah 'V' yaka sade bir tişört bulduğumda direkt üstüme geçirdim. Islak saçlarımı elimle taradıktan sonra dağınık bir örgü yaptım ve converselerimi ayağıma geçirdim. Kendime bakma gereği duymadan aşağıya doğru indiğimde aklımdaki tek düşünce şuydu : Doruk'un tanıdığı Bulut artık yok.

Son basamağı da indiğimde etrafa göz gezdirdim. Utku dün sızdığı koltukta iki büklüm olmuştu. Doruk ise tekli koltukta oturur pozisyonda kafasını arkaya yatırmış ve kollarını bağlamış bir şekilde uyuyordu. Onlara biraz daha baktıktan sonra masaya yönelip üstündeki şişeleri ve bardakları topladım. Mutfağa gidip kirlileri makineye dizerken Utku'nun buraya sık geldiğini anladım. Ev temizdi, bir dağ evine göre fazlaca hem de. Kaloriferliydi, bütün elektrikli eşyaları bağlıydı ve dolap ağzına kadar doluydu. Mutfağı temizleme işim bittikten sonra dolaptan kahvaltılıkları çıkarıp mutfak masasına dizdim. Dolaptaki hazır doğranmış patatesleri de tavaya koyduktan sonra omlet yapmak için malzemeleri ayarladım. Malzemeleri karıştırıp tavaya koyduğumda salatayı da yapmaya başladım. O da hazır olduğunda çayı demleyip bardakları koydum ve masaya oturdum. Onları uyandırma gereği duymadan kahvaltıma başlamıştım. Bir dakika sonra Doruk ve Utku çizgi filim karakterleri gibi koklayarak mutfağa girdiklerinde gülmek istesem de kendimi tutup ifadesizce onlara baktım.

"Günaydın ufaklık. Bu ne güzel bir sabah, ne güzel kahvaltı. Ellerine sağlık"

"Afiyet olsun"

Verdiğim kısa cevaptan sonra Utku kaşlarını çatıp yüzüme baktı.

"Sen... İyi misin?"

Kafamla onaylayıp yemeğime döndüğümde Doruk'un bakışlarını yüzümde hissediyordum. Muhtemelen sarhoş olduğumu ve sabah olunca unutacağımı düşünmüştü. Çok yanılıyordu. O da masaya oturup kahvaltısına başladığında masa ağır bir sessizliğe gömüldü.

Kahvaltı bittiğinde hızlıca mutfağı toplamaya başladım. İşim bittiğinde arkamı dönmemle Utku'nun çatık kaşlarıyla karşılaşmak bir oldu.

"Bulut ne oluyor? Doruk bir yandan sen bir yandan ağzınızı bıçak açmıyor? "

"Birşey yok Utku."

"Dün birşey mi oldu? Yoksa siz.."

"Hayır. Öyle birşey olmadı. Olmayacak da."

"Anlat o zaman güzelim. "

Gözlerimi kaçırıp nefesimi üfledim.

"Dün... Dün Doruk'a onu sevdiğimi söyledim."

Yüzünde yakaladığım bir anlık şaşkınlıktan sonra gülümsedi.

"Sen? Sen söyledin? Vay be! Ee ne güzel işte"

"Yaa çok güzel. Söyledikten sonra odayı terk etmesi de 'bende seni seviyorum' deme şekli değil mi?"

SadistWhere stories live. Discover now