Korktuğum başıma gelmişti! İlk başlarda Barlas'la bir eve tıkılıp kalmak her ne kadar güzel olsa da en başından beri böyle sürmeyeceğini biliyordum. Biz birbirimizi tamamlıyor olsak da zıttık birbirimize. Birbirimiz için yanarken en ufak bir sıcaklık bile sunamıyorduk birbirimize. Böyleydik biz. Yan yana uyurduk ama sarılmazdık. Bir acayiptik. Her ne kadar bu acayipliği sevsem de yaklaşık bir haftadır hoşuma gitmemeye başlamıştı. Hiç olmadık nedenlerden kavgalar etmekten ve içimizde yaşama tutunmaya çalışan umut tanelerini de yok etmekten bıkmıştım. İki kişi yaşadığımız bu ufacık evde kendimi yalnız hissetmek istemiyordum artık.

Barlas'ın sanki ben yokmuşum gibi ya oturup kitap okuduğu ya da avuçlarına aldığı minik serçeyi sevdiği oturma odasını geçip mutfağa girdim. Artık yavaştan katı yiyeceklere başlamıştım ve tavuk suyunu sonsuza dek terk etmiştim. Bu bir haftada meydana gelen en güzel şeylerden ikincisi buydu. Birincisiyse Barlas'ın küçük serçesinin iyileşmesiydi. Artık uçabiliyordu. Sanırım Barlas onu kısa zamanda serbest bırakacaktı. Belki o zaman kafasını çevirip etrafına baktığında iyileştirilmek için bekleyen bir serçe daha görürdü.

Kendime ufak bir meyve tabağı hazırlayıp tekrar odama döndüm. Barlas'la birlikte kitaplara da küsmüştüm. Artık sadece resim çiziyordum. Boya ve kâğıtları Barlas'ın çalışma masasından almıştım. İzin almadığım için kızmıştı. Aslında buna değil içinde biriktirdiği başka şeylere kızmıştı o. Yoksa benim Barbar'ım böyle şeylere kızacak adam değildi. Ona kırılsam da kızamıyordum ama bazı davranışları beni gereksiz sinir krizlerine sokuyordu. O gün bana birkaç kâğıt parçası için kızmamış olsaydı ben de sinirlenip hepsini parçalara ayırıp onun suratına atmazdım. Hepsi onun suçuydu yani. Şimdi ise duvarlara resimler çiziyordum. Ve şunu fark etmiştim ki duvarlara çizmek kâğıtlara çizmekten daha zevkliydi. Uzun ve uğraş isteyen bir iş olsa da benim gibi işsiz biri için idealdi. Bütün gün Barlas'la kavga etmekten ve ölümü beklemekten başka bir işim yoktu nasılsa.

Bir yandan meyvelerimi yiyip bir yandan çizime devam ederken ağaçtan uçan bir kuşun çizimini daha bitirmiştim. Beyaz duvarda çok da güzel durmuştu. Yaptığım tüm bu resimlerin içlerini de boyadığımda daha güzel olacaktı fakat boyam yoktu. Barlas bir hafta kadar sonra alışverişe çıkacaktı. Ondan isteyebilirdim aslında ama aramızda böylesine derin uçurumlar varken ona seslensem de duymazdı beni.

Artık üşümeye başladığımda yorganımın altına girmeye karar verdim. Barlas sürekli içeride olduğu için içeri girmiyordum ve kapımı da kapalı tuttuğum için sıcak hava buraya gelmiyordu. Haliyle odam da buz gibiydi. Onsuz kalbim de çok üşüyordu, tabii bunu ona asla söylemeyecektim. Bizi bu duruma düşüren oydu. Daha bir hafta öncesinde bana söyledikleriyle bana beni bile unutturan gerçeğimken bu günlerde bana kendisini unutturmayı tercih ediyordu. O ince ruhlu adam Barbarlığına dönüş yapmıştı sanki.

Bir süre yatakta uzanıp ısınmasını bekledim ama boşaydı. Bu gün daha soğuktu sanki. Hem neden ben soğuk odada kalıyordum ki? Suçlu olan Barlas'tı, oturma odasında sıcacık koltuğa gömülüp uyuma hakkı da benimdi. Tüm bu düşünceler ya da bahaneler aklımı ele geçirdiğinde kendimi oturma odasındaki koltuğa otururken buldum. Sıcacıktı ve bu çok iyi gelmişti. Muşmula suratlı Barbar umurumda bile değildi. Kısa sürede o kadar mayışmıştım ki uykum gelmişti resmen. Koltuğa uzanırken ayağım Barlas'a çarptı. Delici bakışları gözlerimi buldu anında. Alt tarafı ayağım çarpmıştı bunda abartacak ne vardı anlamıyordum. O kadar çok kinliydi ki bana en ufak bir hareketim bile gözüne batıyordu. "Pardon bilerek oldu!"

"Komik olduğunu mu düşünüyorsun?"

"Hayır, ama sen baya komik geliyorsun bana. Çocuk gibisin." Diyerek azarladım onu. Artık canıma tak etmişti. Her hareketimizin altında bir düşmanlık arıyorduk ve en kötüsü de biz daha günler öncesinde birbirine aşkla bakan iki insandık. Bu hale gelmemiz fazlasıyla acınasıydı. Zaten ömrümüzden kaç günümüz kalmıştı ki? Kaçını beraber geçirebilecektik?

Barbar Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz