29. BÖLÜM | Kader

6K 332 885
                                    





- düzenlenmiştir -





"Athena." dedi bir ses tenini ısıtırcasına.

Gözlerini açtığında bir uçurumun sonundaydı, ışık yoktu. Orman yoktu, ağaçlar yoktu, insanlar yoktu, yağmur yoktu, Draco Malfoy yoktu. Uçurumun sonundaydı ve sonda sadece karanlık vardı. Korkunun kelepçeleri ayaklarına yapışmış tenini eritiyordu. Kalbi yeni atmaya başlamış gibi uğuldadı kulakları. Boğazında toprak tadı hissetti öksürdüğünde. Başını yasladığı taş zemin kış rüzgarları gibi sertti. İnsanın içini donduruyordu fakat genç kız hala ölmemişti.

Bu daha kötüydü. Ölmedim. Hala buradaydı, mahzenin içinde. Kendi kurumuş kanının ortasında, taşın üstünde cenin pozisyonunu almış yatıyordu. Yüzünü hareket ettirdiğinde dudaklarının arasından yanaklarına kayan tanıdık sıvıyı hissetti. Kaç saat geçmişti bilmiyordu, belki de aylar, yıllar geçmişti. Kana alışmıştı; önce sıcacıktı. Yeni doğmuş bebek kadar yumuşak bir iz bırakıyordu üzerinde. Fakat sonrası felaketti; içinde durduğu mahzenin olağanüstü soğuğunda kuruyordu kanı ve olduğu yere eziyet etmek ister gibi yapışıyor, batırıyordu. Ağzından akan kanı silerek doğruldu ve gördüğü rüyayı hatırlamaya çalıştı.

Athena. Duyduğu şey buydu. Birinin ona seslendiğine emindi, ve sesin içinde cenneti keşfetmiş kadar sıcak bir his uyandırdığından daha çok emindi. Sırtını, en büyük düşmanı olan soğuğu içine çeken duvara yasladı ve dişlerini birbirine bastırıp nefes almaya çalıştı. Üzerinde bir çift göz hissetti.

"Bunu bana neden yapıyorsun?" dedi Hermione Granger, sesi tahmin ettiğinden daha berbat çıkmıştı.

Mystogan kapıyı açtı, kendinden emin adımlarla Hermione'nin tam karşısındaki duvarın önünde durdu. "Çünkü hak ediyorsun." diye tısladı.

Kız başını kaldırıp karanlığı delip geçer gibi baktı. Üzerindeki giysiler seçilmiyordu, boynunun aşağısı belirgin değildi fakat o karanlıkta bile iblisin yüzünü görebiliyordu. Sinsi, kaçık bir ifade. Dipsiz kuyuyu andıran kapkara gözler. Biçimli yüz hatları. Adamın yüzünü hayatının sonuna kadar unutamayacağını daha iyi anlamıştı.

Hermione'nin vücudunun her yeri sızlıyordu, acıyordu, belki de kanıyordu. Emin değildi.

Hermione avazı çıktığı kadar bağırarak ağlamak ve güvendiği birinin kollarında sakinleşmek istiyordu. Fakat sessizce oturuyordu.

Mystogan ise intikamını istemişti, ve alıyordu.

"Ne kadar zaman geçti?" diye devam etti Hermione, iblisi görmemek için avuçlarını gözüne bastırarak. Bilmesi gerekiyordu, buna ihtiyacı vardı.

Mystogan biraz ileri çıktığında elinde minik bir cam şişe vardı. Eğildi ve elindeki şişeyi kızın önüne ittirdi. "Sadece bir gün geçti." dedi dürüstlükle.

Hermione şişeye bakmak için gözlerini kıstı. İçi su doluydu, enfes görünüyordu. O kadar zayıf hissetti ki kendini o an. Bir iblisin verdiği minicik su damlalarına muhtaçken kendisinden tiksiniyordu. Daha dikkatli olmalıydı. Olmamalı mıydı? Bir terslik olduğunu anlamalıydı. Suçluluğun oklarını istemsizce üzerine çeviriyordu. Sanki Mystogan, Marceus ve Yaxley günahsız meleklermiş gibi.

"Kabullenmek zordur tabii." dedi boşluğa bakarak.

Mystogan geri çekilip ayağa kalktı. "Neyi?"

Fake or Granger ( Güncelleniyor )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin