"Biraz dinlen." Deyip çıktı odadan. Bir süre boş boş etrafa bakındım. Tüm bu yaşadıklarım, peşimdeki bu insanlar gerçek miydi? Böyle şeyler sadece filmlerde olur sanıyordum. Benim başıma gelmesi saçmalıktı. Keşke hepsi birer kâbus olsaydı. Bendeki bu şansla böyle kötü bir kâbustan daha berbat olan bir hayata uyanırdım ben.

O kadar yorgun hissediyordum ki kendimi yatağa yatar yatmaz uyuyakalmıştım. Öyle ki ertesi sabaha kadar aralıksız uyumuştum. Uyandığımda ise üzerimde iki tane yorganın örtüldüğünü fark ettim. İkincisini gelip Barlas örtmüş olmalıydı. Kışın ortasında geldiğimiz bu evin ısıtma sistemi yoktu sanırım. Üzerimde iki yorgan olmasına rağmen yorganın dışında kalan burnum donmuştu. İstemeyerek de olsa sıcacık yorganı terk ettim. Odadan çıktığımda Barlas'ın burada olmadığını gördüm. Odaları gezmeye önce mutfaktan başladım. Ardından mutfağın yanındaki kapıyı açtım. Buranın küçük bir banyo olduğunu görünce Barlas'ın burada olmayışına şükrettim. Sonraki oda zaten benim odam olduğu için benimkinin yanındaki odaya girdim. Lacivertin ağırlıklı olduğu bu oda benimkinin aynısıydı tek farklılık bir makyaj masası yerine üzerinde boya kalemlerinin bulunduğu bir çalışma masasıydı. Tam çıkacakken camdan Barlas'ı gördüm. Elindeki odunu bıraktıktan sonra yine gözden kayboldu. Aceleyle dışarı çıkıp evin arka tarafına geçtiğimde Barlas'ı odun kırarken gördüm. Bu soğuğa rağmen üzerinde kalın bir gömlek vardı sadece. "Seksi olmaya çalışayım derken üşüteceksin." Dediğimde kafasını kaldırıp bana baktı. "Sen de beni izlerken üşüteceksin." Diyerek lafı yerine oturttu resmen. Onunla eskisi gibi didişmek biraz olsun unutturmuştu bana tüm bu yaşadıklarımızı. Sanki buraya bizi öldürmek için peşimizden gelen adamlardan kaçmak için değil de kafa dinlemeye gelmiştik.

"Hadi, yeter bu kadar. Bak gömleğin kanlanmış bile." dediğimde durup karnına baktı. Gömleğindeki kanı görünce suratını buruşturup sıkıntılı bir nefes verdi. "Sanki çok varmış gibi giysi değiştirmekten sıkıldım."

"Seksi olacağım diye karnındaki yarayı umursamadan gösteri yapmaya kalkarsan olacağı bu." Diye söylenip eve döndüm. Daha ben kapıyı kapatmadan o da elindeki odunlarla peşimden geldi. İçeride şömineyi yaktığını görünce buradaki tek ısıtma sisteminin bu olup olmadığını sordum. Aldığım cevap beni hüsrana uğratmıştı. Sadece salonda bulunan bu şömineyle nasıl ısınacaktık biz? Kısa sürede üşütüp hastalanmamız kaçınılmazdı.

Ben Barlas'ın yaktığı şöminenin başında durup çözülmeye çalışırken Barlas lacivert odaya gitti. Sargı bezinin değişmesi gerekir diye ben de gittim peşinden. Odaya girdiğimde üzerindeki gömleği çıkarmıştı. Yatakta oturmuş karnındaki sargıyı açıyordu. Karşısına geçip dizlerinin dibine oturdum. Elindeki sargıyı alıp ben açmaya devam ettim. Sonunda açtığımda dikkatle yarasını temizledim. Barlas mikrop kapıp kapmadığını sordu. Kafamı kaldırıp Barlas'a baktım. Özellikle yaraya bakmıyordu. Ayrıca acı çekiyor gibi bir hali vardı. "Nasıl anlayacağım?"

"Dikişlerin çevresinde şişme ya da kızarıklık var mı?"

Kafamı tekrar yaraya indirdim. Dikkatle süzdüğümde herhangi bir kızarıklık olmadığını gördüm.  görünürde şişlik de yoktu fakat bir de elimle kontrol etmek istedim. Elimdekileri çekmecenin üzerine bırakıp elimi hafifçe yaranın üzerinde gezdirdim. Ya en ufak bir şişme varsa diye korkuyordum ve bu da ellerime yansımıştı. o kadar çok titriyordu ki anlayamıyordum bir türlü. Barlas bunu fark etmiş olacaktı ki elimi kanının bulaştığı elimi tuttu. Elimi yaranın üzerinde gezdirdi. "Şişlik hissettin mi?"

  "Yok." Dediğimde onunla birlikte ben de rahat bir nefes verdim. Ardından yarayı tekrar kapattım. Kanlı bezleri atmak ve ellerimi yıkamak için banyoya gittim. Geri döndüğümde Barlas'ı yatağın içinde görünce "İçeriye geçsene. Isındı bile orası." Dedim. Aslında amacım yanında olmak için bir bahane bulmaktı ama o "Böyle iyiyim." Deyince yüz bulup da gidemedim yanına. Kanlı gömleğini aldım. "Yıkayayım da evin içinde böyle gezme." Diye ona sataştıktan sonra banyoya döndüm. Sabundan başka bir şey bulamayınca gömleğin üzerine biraz sıvı sabun döküp köpürttüm. Soğuk suda gömleği yıkadıktan sonra mutfaktaki sandalyelerden birini şöminenin önüne koyup gömleği de üzerine astım kuruması için. Ardından donan ellerimi ısıtmaya başladım. Duş almak istersem nasıl alacaktım merak ediyordum doğrusu. Kısa süre sonra acıktığımı hissettiğimde mutfağa girip ne yiyebilirim diye bakınmaya başladım. Dondurulmuş köfteleri gördüğümde iştahla dudaklarımı yaladım. Tam da elimi uzatmışken Poyraz'ın dedikleri geldi aklıma. Büyük bir hayal kırıklığı ile elimi geri çektim. Onun yerine çekmecedeki hazır çorbalardan birini aldım ve kaynattıktan sonra şöminenin başına geçip içtim. Millet şömine başında sevgilisiyle kırmızı şarap içer ben tek başıma tarhana çorbası içiyordum. Nasıl bir hayatım vardı böyle!

Akşam olduğunda midemdeki ağrıyla can çekişiyordum. Bana o kadar acı veriyordu ki sırf bu acıdan kurtulabilmek için ölmeyi bile dilemiştim. Bazen öyle bir sancı giriyordu ki çığlık atıp da Barlas'ı uyandırmamak için yumruğumu ısırıyordum. Bu duruma en fazla on beş dakika dayanabilmiştim. Geçmeyeceğini anladığımda Barlas'ın odasına girdim. Kapı çalmak ya da görgü kurallarından her hangi biri umurumda değildi o an. Zaten hiçbir zaman da olmamıştı. Ben yemek yerken Barlas'ın midesini bulandırmak için ağzımdaki çiğnenmiş yiyecekleri gösteren biriydim. Eminim Barlas odasına bu şekilde dalmama takılmazdı. "Barlas, uyan!" diye bağırmamla irkilerek uyandı. Hemen yataktan kalkıp yanıma gelirken endişeyle, "Ne oldu?" diye sormuştu.

Ne olduğunu açıklamak yerine istediğim şeye odaklandım. "Bana ilaç ver. Ya da Poyraz'ın yaptığı iğnelerden birini yap." Panikle başucundaki çekmeceye ilerledi. Çekmeceyi açıp içindeki ilaçları karıştırmaya başladı. Sonunda içlerinden birini alıp yanıma getirdi. İçinden bir tane çıkarıp verirken elleri titriyordu. O kadar panik yapmıştı ki kutuyu bile zor tutuyordu. Sonunda bir tanesini çıkarıp avucuma verdiğinde suya ihtiyaç bile duymadan yuttum. Ardından bir tane daha istedim ama vermedi. "Saçmalama! Bu ilaçlar çok ağır. Ölmek mi istiyorsun."

"Bu acı dinecekse istiyorum." Dediğimde ensemden tutup kendine çekti beni. Kafamı göğsüne yaslarken sıkı sıkı sarıldı bana. "Öyleyse gülümseyeceksin. Ölüm sen hazır olduğunda gelmez çünkü." Dedi. Her zamanki gibi haklıydı. Ölüm onu dilediğimizde değil hep en mutlu anımızda gelirdi. Ölüm zamansızdı.

Barbarlarım Hera'nız geldi :)
Bilgisayarıma kavuştuğum gibi bir yeni bölüm hazırladım. Umarım beğenmişsinizdir. Bir sonraki cuma yeni bölümle görüşmek üzere :)

Barbar Where stories live. Discover now