"Aras!"

Haykırışı odayı kaplamıştı. Her şeyi bir anda hatırladığı için acısı da şiddetli olmuştu. Hızlıca ayağa kalkıp Aras'ın evinde dolanmaya başladı. Önce mutfağa baktı. Kimseler yoktu. Tezgahın üzerinde duran kahve kutusu yutkunmasına neden oldu. Acıyla diğer odalara da yöneldi. Evdeki tüm odaları teker teker gezdi. Ancak Aras'a dair hiçbir şey bulamadı. Nefesi sıklaşmış, gözlerine yaşlar birikmişti. Elinin tersiyle yaşları sildiğinde koşarak salona döndü. Üzerindeki kıyafetlere aldırmadan sokağa indi.

Gün yeni doğduğu için hayat da yeni başlıyordu insanlar için. Etrafta savaştan kalma ufacık bir iz bile yoktu. Her şey yerli yerindeydi. Safir, Aras'ın motorunu her zaman bıraktığı yere baktı. Motor oradaydı ama üzerinde Aras'a ait hiçbir şey yoktu.

"Aras!" diye bağırdı sokağın ortasında. Etrafındaki üç beş insanın garip bakışlarına aldırmadan Aras'ı tarif etmeye ve onun gibi birini görüp görmediklerini sormaya başladı. Her bir insana umutla yönelse de hiçbirinden umduğu cevabı alamadı. Belki gelmiştir diye ümit ederek eve çıktı. Asansöre binmek yerine merdivenleri tercih etti. Daireye vardığında derin bir nefes aldı ve salona geçti. Gözleri umutla etrafta dolansa da beklediği olmadı.

"Aras!"

Tekrar bağırdı kimsenin olmadığı odada. Nefes almakta zorlanıyordu. Tekrar teker teker odaları gezdiğinde salona döndü ve İstanbul'a bakan camın önündeki tekli koltuğa çöktü. Aras'ın her zaman yaptığı gibi. Bacaklarını toplayı başını dizlerinin üzerine koydu. Hıçkırıkları 'Aras' nidalarına karışırken yumruk yaptığı ellerini koltuğa vuruyordu. Daha fazla orada öylece oturmaya dayanamayarak ayağa kalktı ve duvarda asılı olan tabloları teker teker yere indirdi. Elleri titriyordu. Duvardaki tablolar bitince sehpanın üzerinde duran dergileri ve anahtarları da fırlattı. Acıyla ortalıkta dolanırken duvar kenarında dizlerinin üzerine çöktü. Gücünün kalmadığını hissettiğinde yere oturdu ve sırtını duvara yasladı. Elleriyle kırık çerçevelerden birine uzandığında cam parçaları elini kesti. Alıştığı siyah mürekkep yerine akan kan biraz daha sinirlenmesine neden oldu.

İçinden bütün duygularını almışlar gibi hissediyordu. Bir bilinmezdeydi. Kimseler yoktu. Aslında buna alışkındı, her zaman kaybetmişti. Ancak bu defa kaybettiği şey başkaydı. Kaybettiği sanki ruhuydu. Acıdan başka bir şey hissedemiyordu. Aşkı hissetmek istiyordu. Aşkının gözlerine bakmak ve kalbinin kalbine nasıl dokunduğunu bir kez daha izlemek istiyordu.

Eli tekrar kolyesine uzandı. Ondan kalan tek şey buydu, bir de zihninde biriktirdikleri. Birde aklına gelen fikirle ayağa kalktı. Zihninde biriktirdiklerine erişebilirdi, anılarına o olmasa da dokunabilirdi. Gözyaşlarını elinin tersiyle sildikten sonra lavaboya gitti. Aynadaki yansımasına bakmadan saçlarını düzeltti ve yüzünü yıkadı. Salonda duran çantasını ve yere düşen Aras'ın motorunun anahtarını aldırtan sonra koşarak evden çıktı. Kıyafetlerinin ne kadar berbat halde olduğunun farkındaydı. Ancak şu istediği tek şey Aras'ın anılarını hissetmekti. Motoru çalıştırıp oraya gitti.

Kafeye girdiğinde her şey eskisi gibi olması yüzüne buruk bir gülümsemenin oluşmasına neden oldu. İnsanların tuhaf bakışlarına aldırmadan bir masaya oturdu. Garson garip bakışlarını esirgemeden menüyü bıraktıktan sonra Safir, sayfalara göz attı. O gün ne yediğini hatırlamaya çalıştı. Ancak başarısızdı. Kendine kızarken menüyü bir kez daha karıştırdı.

"Safir."

Duyduğu sesle irkildi. Bu imkansızdı. Sesi uydurduğunu düşündüğü sırada aynı ses tekrar adını söyledi. Bu defa hızlıca arkasına döndü. Okyanus mavisi bir çift göz arkasında dikiliyordu. Kalbi alev almıştı adeta. Bir ateş tüm vücuduna yayılmıştı. Hızlıca sandalyeden kalktı ve gördüğü şeyin bir hayal olmamasını umarak ürkek ellerini karşısında dikilen adamın gözlerine değdirdi. Gerçekti. Aras, karşısında dikiliyordu.

"Aras!"

Sesinin beklediğinden yüksek çıkması bakışların üzerine kenetlenmesine neden olsa da ikisi de bunu umursamadı. Safir hızlıca kollarını Aras'ın boynuna dolarken kokusunu olabildiğince içine çekti. Geri ayrıldıklarında Aras hala kızı tutmaya devam ediyordu. Safir ellerini Aras'ın yüzünde gezdirmeye başladı. Önce alnına dokundu, sonra gözlerine indi. Ona okyanusu hatırlatan gözlerine. Ardından elmacık kemiklerine ve burnuna dokundu. Onu hissetmek hoşuna gidiyordu.

Aras ellerini kızın belinden çekip yüzüne uzattı ve onu kendine çekti. Nefesini hissetmeliydi. İhtiyacı olan şey buydu. Alnını kızın alnına dayadı. Aralarındaki mesafe yok denilecek kadar azdı.

"Kokunu kaybettim sandım, gülüşünü, bakışını, her şeyini. Her şeyimi kaybettim sandım Aras, her şeyimi. Ruhumu bile."

Aras onu susturmak için kızın yüzünü kavrayan ellerinden birini çekti ve dudaklarına dokundu.

"Ruhunu kaybetmedin, ruhunu bana yolladın. Ve senin aşkın ruhunla beraber beni buraya getirdi."

Safir gülümserken hala dudaklarının üzerinde olan Aras'ın parmaklarına bir öpücük kondurdu. Aras ise onu kendine çekip ruhuna dokunduğunu hissettiği gözlerine değdirdi dudaklarını. İkisi de mutlulukla gülümserken kalplerindekini göğe fısıldadılar.

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."



Ve finali de yapmış bulunmaktayız, umarım beğenirsiniz. :) Bu süreçte yanımda olan herkese teşekkür ederim. Evet, bırakmayı düşündüğüm anlar oldu ama sizleri yüz üstü bırakmak istemedim. Yani bir kitabı merakla beklemek ne demek biliyorum. Gecikmeler içinse tekrardan özür dilerim. Bundan sonra beni Kırık Topuk Anlaşması adlı hikayemde görebilirsiniz. Ki o hikayemden sonra yeni bir hikayeye başlamayı da düşünmüyorum. Bunu da buradan bildirmek istedim. :)

Daha başka şeyler de yazmak isterdim ancak bu konuda çok da başarılı biri değilim ne yazık ki. Kusurum varsa affedin. Hiçbir zaman yanlış bir şey yapmak istemedim. Ben sadece içimdekileri kelimelere döktüm. :) Ve de tekrar teşekkür ederim. :)

Bir de medyadaki bu hikayenin şarkısı. Yani hikayenin kurgusu oluşurken zihnimde, hep bu şarkı vardı kulaklarımda. Hikayenin ritmini de bu şarkıya göre ilerletmeye çalıştım.:) Kendinize iyi bakın. Sevgiler. *-*

Mürekkep DünyaWhere stories live. Discover now