25.BÖLÜM

10.6K 1.1K 70
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


 Düşüncelerimi şimdilik (Pamir bana cevap verene kadar) bir köşeye bırakıp yeniden işime odaklanmıştım. Bana vereceği o cevap, geleceğimizi belirleyecekti. O cevap olmadan elimden hiçbir şey gelmezdi. Aslından ikimiz de başından beri biliyorduk, sadece itiraf edemiyorduk: Kazanmak ve intikam almak istiyorsak birbirimizin yanında olmalıydık, karşısında değil! Bunu Pamir de gayet iyi biliyordu, sadece kabul etmesi benden daha fazla vaktini alacağa benziyordu. Ya da keçi inadından vazgeçmeyip sonsuza kadar reddetmeyi düşünüyordu...

Yemek saatine kadar, biraz hız ve yönlendirme üzerinde çalışma yaptıktan sonra biraz da, Kor' un üzerinde atış yapmaya çalıştım. On ateş topundan sadece üçünü hedefe isabet ettirebiliyordum. Bana kalsa fena değildim, sonuçta dünyada her gün ateş topu yapıp birilerine fırlatmıyordum ama Pamir'in bu on atıştan yirmisini(!) tutturduğundan da adım gibi emindim. Bu da doğal olarak moral bozukluğu ve daha fazla çalışmam gerekliliğini beraberinde getiriyordu...

Yemekhaneye girerken oldukça yorgun ve tükenmiş hissetmeme rağmen, bunu dışarıya belli etmemek için yoğun çaba sarf ediyordum. Belki ben burada kimseyi tanımıyor olabilirdim ama aynı zamanda da oldukça tanınan ve merak edilen birisiydim. Kimseyle konuşmuyor, hatta onların yüzlerine bile bakmıyordum ama onların gözleri daima üzerimdeydi. Biliyordum. Bu başta beni çok rahatsız ederken artık alışmış ve görmezden gelebiliyordum. Fakat yine de çok dikkatli olup attığım her adımı tartmak zorundaydım...

Afşin ve Arat her zaman ki gibi erkencilerdi fakat Pamir ortalıklarda görünmüyordu. Acaba benimle karşılaşmamak için yemeklerede mi gelmeyecekti artık? Peki neden bu fikre sevinmem gerekirken üzülüyordum? Neden onu görmeyi bu kadar çok istiyordum, üstelik her karşılaşmamızın sonunda acı çekmeme sebep olmasına, beni aşağılayıp gururumu ayaklar altına almasına, hatta beni her fırsatta kırmasına rağmen! Neden onu merak ediyordum? Ne düşündüğünün, ne yaptığının benim için ne önemi olabilirdi ki? Sonuçta o benden nefret eden, ve bunu dilinden hiç düşürmeyen Pamir' di...

İyi ama yemek yemek için gelmeyecekse nerde yemek yiyecekti? Kurallar gereği: Yemek saatinde yemekhanede olmazsan o gün aç kalarak cezanı çekersin. Yani aç mı kalacaktı? Çok saçma daha ikinci gün koşarak yemekhaneye gelecekti! İlla ki gelmek zorundaydı. Kaç gün aç kalabilirdi ki? Bilinç altım offlayarak: " Allah' tan sana zarardan başka bir şey vermeyen bu adamı düşünmeyeceğim, dedin! Bir de düşünmek istesen, ne yapardım ben!!?" diye çemkirerek beni kendime getirmişti. Artık yemek masasına ulaşmıştım ve toparlansam iyi olacaktı. Arat' ın gözleri kapıdan girdiğimden beri üstümdeydi zaten.Gözlerindeki endişeden anladığım kadarıyla beni ciddi şekilde yaralamış olmaktan korkuyordu. Ahh! Onda ki nezaketin dörtte biri Pamir de olsaydı keşke diye düşünmekten de kendimi alamamıştım. Ben masaya otururken, Arat endişeli sesiyle:

-Beria, iyisin öyle değil mi? diye sordu. Afşin' in bu sorunun ne demek olduğunu soran gözlerle Arat'a bakıyor olması da, Arat' ın olanları Afşin' e anlatmadığını gösteriyordu. Hafifçe gülümserken:

AYKIRIWhere stories live. Discover now