1.BÖLÜM

28.9K 2K 728
                                    

Dikkat!!

*Bazı bölümlerde konuşmalar tırnak içindeyken, bazıları konuşma çizgisi şeklinde. Bunun sebebi kitapları düzenlemeye almam... Düzenleme esnasında içerikte büyük değişiklikler yapılmayıp, bölümlerin yalnızca teknik açıdan eksiklikleri giderilmeye çalışılacaktır... Düzenlemesi biten bölümleri yavaş yavaş yükleyeceğim.

İlginiz ve sevginiz için bin teşekkür...

İyi yolculuklar...

Bu sabah da tıpkı son iki haftadır olduğu gibi annemin sesiyle açtım gözlerimi. Saatin öğlen on bire geliyor olmasına şaşırmamıştım çünkü dün gece çok geç saatte uyumuştum. Hayır, sıradan yaşantıma renk katan gece hayatım yoktu belki ama geç yatıp, geç kalmak diye bir zevkim olduğu doğruydu.

"Beria! Hadi kızım uyan artık. Saatin kaç olduğunun farkında mısın? Kahvaltı hazır ve ben başlamak için seni bekliyorum."

Anneme uyandığımı ve beş dakika sonra yanında olacağımı söyleyerek, elimi yüzümü yıkmak için lavaboya geçtim. Aynaya baktığımda belime kadar uzanan, gür, kızıl ve dalgalı saçlarımı alışageldiğim gibi yine darmaduman bir halde bulmuştum. Parmaklarımı aralarından geçirerek onları düzene sokma çabam boşunaydı çünkü saçlarımın her bir teli, en az benim kadar inatçıydı.

Aynadaki can sıkıcı görüntüm, artık umurumda olmayan dağınık saçlarımla sınırlı kalmıyordu tabii ki. Sabah sabah yüzümün de yeni bir güne açılan temiz sayfa kadar beyaz olması, bu tabloyu kesinlikle paha biçilemez kılıyordu. Hatta kızıl kahverengi iri gözlerimin altında oluşan ve Satürn'ün yörüngesini andıran, koyu halkaları görmezden gelmek onlara haksızlık etmek olurdu.

Yansımama dil çıkardıktan sonra avucuma doldurduğum suyu yüzüme çarparak uykumu açtım. Soğuk su! Tanrı'nın bu dünyada yarattığı en sevimsiz şeylerden birisi olsa gerekti. Evet, kesinlikle öyleydi. Şayet, soğuk kelimesini düşünmek bile ürpermeme sebep oluyordu. Pazar sabahlarında güne nefret tohumları saçarak başlamak hiç adetim değildi ama anlaşılan hala uykumu alamamış olmak elimde olmadan asabiyetimi körüklüyordu.

Normal şartlarda kolay kolay bir şeylerden nefret etmez, genelde çevremle ve kendimle barışık olmayı tercih ederim. Ancak sınırlı sayıda da olsa nefret ettiğim şeylerden oluşan minik bir listem var. Nefret edilenler listemin başında yer alan soğuktan hemen sonra yükseklik ve karanlık geliyor mesela. Bir de sabahları kalktığımda ve yağmur suyu ile temas ettiği anda kabaran saçlarım, hah bir de gözaltı torbalarım, bir de...

Kafamı iki yana sallayıp kendi kendimi doldurma eylemimi noktaladım. Hala mis gibi yumuşatıcı kokan havlu ile yüzümü kurularken, gülümsemeye çalıştım. Bugün ne aynadaki ıslak suratlı canavar görüntüm, ne de nefret listemdekilerin varlığı moralimi bozamamalıydı. Çünkü bugün benim doğum günümdü ve ben artık on sekiz oluyordum. Bilinçaltım değişen hiçbir şey olmayacak, hayal kurduğunla kalacaksın dese de içimdeki başka bir ses, inatla hayatımın değişeceğini fısıldamaya devam ediyordu. Sanırım ben de onu duymayı seçiyordum.

Hayatımın değişme zamanı gelmişti...

Annem kahvaltıdan sonra işe gitmek zorunda olduğunu, akşama geç kalmayacağını söyledikten sonra evden çıkmıştı. Pazar günleri bile çalışmak zorunda olmasından nefret ediyordum. İşte nefret listemden bir madde daha... Üstelik sitemlerimde son derece haklıydım. Birisinin annemin sivrisinek beyinli patronuna pazar günlerinin tatil olduğunu söylemesi gerekiyordu.

AYKIRIWhere stories live. Discover now