10.BÖLÜM

12K 1.3K 81
                                    


 Yemekhaneden çıktığımda hala telaş ve sıkıntı içinde hissediyordum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yemekhaneden çıktığımda hala telaş ve sıkıntı içinde hissediyordum. Bir an önce Mimi' ye durumu anlatıp beni rahatlatmasını isteyecektim ama Pamir yemekten sonra ahıra gelmemi dersin devam edeceğini söylemişti. Üstelik bu kez de geç kalırsam büyük sıkıntı çıkaracaktı. Ben de daha fazla sıkıntı istemediğim için koşar adım ahırın yolunu tuttum. Neyse ki vardığımda henüz gelmemişti. Birkaç dakika kapının önünde bekledim fakat dikkat çekiyordum önümden geçen ara elementler bana iyi geceler deyip selam verdikten sonra burada ne aradığımı merek eden bakışlarıyla uzaklaşıyorlardı. Bakışlardan rahatsız olduğum için içeride beklemeye karar verdim. Çok yorgundum, belim ve bacaklarım tutmuyordu. Gözüm sabah Pamir' in kestirdiği yere takıldı. Biraz oturmaya karar verdim. Hava burada geceleri gerçekten soğuk oluyormuş. Bilinçaltım fırsatı değerlendirip: "Al işte bak, yeni bir şey daha öğrendin! Hadi yine iyisin." deyip sırıtmaya başlamıştı. Soğuk tenimi tırmalarken, bitmez sessizlik yorgunluğuma ninniler söylemeye başlamıştı bile...

Nereden baksan üç saate yakın zaman geçmişti. Hala ne gelen vardı ne de giden. Hatta bahçede de nöbetçilerden başka kimseyi göremiyordum. Mimi beni arıyor muydu acaba? Pamir neden hala gelmemişti? Resmen unutuldum burada. Acaba odama gidip yatıp uyusa mıydım? Ellerim buz gibi olmuştu, ahırdaki atlar bile derin bir uyku içindelerdi. Üstelik yıldızların o hafif parıltısından başka ışıkta yoktu. Tüm bunlar beni korkutmaya yetiyordu. Ama diğer taraftan çok da uykum vardı. Eğer bu köşede kıvrılsam korku falan dinlemeyip bir kaç dakikaya uyurdum çünkü yorgunluğum korkumu geride bırakıyordu. Burada tek başına beklemek (üstelik de saatlerce) gerçekten çok sıkıcıydı. Aklıma sürekli yemekhanede olanlar geliyordu ve bunları düşünmek içimi ürpertiyordu. Pamir: 'Bu seninle birlikte bizim de sonumuz olur.' derken neyi kastetmişti? Ne yani düelloda ölebilir miydim gerçekten? Hani ölümsüzdüm ben!? Peki ya ona gidip vazgeçtiğimi yapmak istemediğimi söylesem kabul eder miydi? Ya da neyse... Bu fikri aklımdan tamamen atsam iyi olacaktı. Beni yeterince aşağılıyordu zaten bir de (her ne kadar korkuyor olsam da) korkağın teki olduğumu söylemesine katlanamazdım. Hoş, katlanmayı göze almış olsam bile vazgeçmem gibi bir seçeneğin olmadığını biliyordum. İyi ama bir ay nağmağlup olan Pamir'i, hadi onu geçtim (nağmalup birisini yenmeyi istemek kadar gözüm yükseklerde değildi...) simsiyah gözleriyle oldukça güçlü görünen o adamı nasıl yenecektim!? Daha önce bay çömezlere katlanamayanla düello yapmayı başardığına göre gerçekten güçlü olmalıydı. Hem öyle olmasa Pamir bu durumu fazla büyütmezdi. Fakat adam bana meydan okurken Pamir' in bile gerildiğini hissetmiştim. Üstelik söylediğine göre kaybetmem gibi bir olasılık söz konusu olamazdı. Peki kaybetsem ne olurdu ki yani? En fazla ne olurdu? Sonuçta ölümsüzdüm...

Tüm bu sorular kafamda cirit atıyordu fakat hiç birisine herhangi bir cevap bulamıyordum. Üstelik göz kapaklarımı açık tutmak da her geçen saniye daha da zorlaşıyordu. Birkaç saate kalmaz güneş de doğardı zaten. Hangi cehennemdeydi bu adam ve niye hala gelmemişti? Sonunda daha fazla dayanamadım ve uzandım. Çatıdaki ufak delikten birkaç yıldız görünüyordu. Ne zaman gökyüzüne baksam aklıma annem geliyordu ve yine öyle olmuştu. Bu yıldızlar aynı yıldızlar mıydı? Annem... Hala aynı yıldızların altındaysak eğer, bir şansımız vardır öyle değil mi? Hala sana gelebilme umudunu taşıyorum içimde. Geleceğim annem... Ne olursa olsun, bir gün mutlaka sana döneceğim... Annemi düşünürken uyku, gözümün kenarından iznim olmadan yanağıma süzülen yaşlar misali, süzülüvermişti zihnime.

AYKIRIWhere stories live. Discover now