RA15 Kalbime Dokundun...

Start from the beginning
                                    

"Yine onu mu düşünüyorsun?"

Gözlerini ellerinin arasında sıkıca tuttuğu fincana odakladığını görünce oturduğum yerden kalktım. Nöbet geçirmesinden korktuğum daha doğrusu yanlış anlamasından korktuğum için yanına gittim. Karşısına diz çöküp, dikkatini çekmek icin ellerimi ellerinin üzerine koydum. Mavinin en güzel tonlarından birine sahip gözlerindeki öfke çabucak dağılınca "hayır, onu düşünmüyorum" dedim, sesimin titremesine engel olamamıştım.

Ellerimize bakıp "neden böylesin o zaman ?" diye sorduğun da kardeşimin hasreti, özlemi  her bir  zerreme vura vura içime dağıldı. Bu halimin iki sebebi vardı aslında. Biri kardeşimin yokluğu biride onun gidecek olmasıydı. İlk sebebimi içimde saklayıp ona ikinciyi söylemeye karar verdim. Kardeşim için onu ikna edip hayatını elinden almaya hakkım yoktu. Sıla ve ben bir şekilde idare ederdik ama o buralarda yapamazdı. Aklı, kalbi... bir başkasındayken yaşayamazdı.

"Gideceksin diye böyleyim..."

Dilimden kolayca döktüğüm kelimeler gözlerimi acıtınca, zor zaptetiğim yaşlarımı daha fazla tutamadım. Gözlerimi gözlerinden hızla kaçırıp, ellerinden ellerimi çektim. Dokunduğum da hissettiğim sıcaklık içimdeki boşluğa fayda sağlarken, temasımız kesildiği anda içimdeki garip boşluğum da soğuk esintiler yer alıyordu. Ne ara sıcaklığım olmuştu bu adam? Bu kadar kısa zamanda nasıl olurda onsuz üşüdüğümü hisseder olmuştum?

"Ağlama! Zorlaştırma...!"

Bağırması üzerine telaşla yüzümü ona döndüğüm de elindeki  fincanı yere fırlattı. Yerinden hızla kalkıp balkondan odaya girdiğin de arkasından gidip gitmemekte kararsız kalsamda yeniden bağırmasıyla vazgeçip odaya girdim.

"Neden...!"

Yatağın kenarında durmuş sinirle yüzüme baktığın da verecek bir cevap bulamadım. Zaten ne için sorduğunu da anlamamıştım. Yanına gitmek için yürümeye başladığım da "neden nefret etmedim senden?!" demesiyle adımlarım olduğu yere kenetlendi. Ben odanın ortasında o yatağın kenarında birbirimize bakarken neden bu soruyu sordu diye kendime sormaya başladım.

"Neden nefret etmedim senden? Sen benden neden nefret etmedin? Neden kalbimi acınla oyaladın...? "

Nefret etmek için bir sebebim yoktu ki. Aksine yanımda olduğu her an için ona teşekkür borçluydum. Kim benim gibi birine destek olur, arka çıkardı ki? Başkası olsa şu an karşısın da değil amcamın evinde olurdum! Nefret etmememi, etmemesini sorgulaması bir yana 'Neden kalbimi acınla oyaladın?' demesi canımı acıttı. Daha öncede benimleyken acısını unuttuğunu söylemişti fakat şimdi bu yaptığından pişmanlık duyuyora benziyordu.

"Revan neden?"

Gözlerinde ki öfke yerini, savunmasız  bir çocuğun masum sitemlerine bırakırken, gözlerim titreyen ellerine takıldı. Sözde nöbet geçirmesin diye sakinleştirmek isterken herşeyi berbat etmiştim. Şimdi yeniden konuşmak istesem daha da kötüleşecekti durumu. Bu yüzden de en iyisi bir süre sessiz kalmaktı.

"Neden daha fazla yakmadım canını? Neden kırık dökük kalbini daha fazla yaralamadım? Aptal ben neden sarmaya çalıştım yaranı?! Benim kalbim acırken neden senin kalbin için üzüldüm?"

"Ayaz..."

"Birbirimizden nefret etsek giderken yanımda gelmeni istemeyecektim. Ne güzel gidecektim seni umursamadan. Aklımda olmayacaktın! Ne halde olacağını düşünmek zorunda kalmayacaktım...!"

Onun tarafından önemsenmek güzeldi ama böylesi acı verirken değildi. Canının yanışını görmek canımı yakıyordu, aklında yer etmek iyi değildi. İyi bir şey değildi umrunda olmak, umrumda olması...

"Kahretsin böyle olmamalıydı!"

Titreyen elleriyle gözlerini sildiğini görünce dayanamayıp yanına doğru ilerledim. Attığım her  adım canımı biraz daha yakarken, ellerim göz yaşlarına dokunmak istiyordu. Sebebi olduğum yaşları yüreğimi dağlarken, bu haline son vermek istedim...
Yanına vardığım da yüzüme bakıp benden önce davrandı. Elleriyle yaşlarıma dokunduğun da kendime hakim olamayıp daha fazla ağladım.

"Ağlama..."

"Sende ağlama o zaman..." deyip elimi yüzüne uzattığım da gözlerini kapattı. Tenin sıcaklığın da kaynayan yaşı elimi yakınca "özür dilerim..." diye fısıldadım. Bir anda ne olmuştu ona, bana anlamadım. Hadi o dengesizdi ya ben? Ben neden darmadağın olmuş hissediyordum? Ben neden gözlerinin içi bana yeniden tebessümle baksın istiyordum.

"Dileme...Haklıyken özür dilemekten vazgeç artık"

Sözleri sona erdiğinde fırtınaya esir düşen dalgaları   andıran gözlerini, gözlerimle buluşturdu. Cevabım, bakışları yüzünden dilimde düğüm olmuş, dökülmekten vazgeçmişti.

"Uyuzun tekisin biliyorsun değil mi?"

Yüzüne değen tebessümle, sevinip başımı olumlu anlamda salladım. Yavaş yavaş normale dönen dengesizimin yüzündeki ellerimi çektikten sonra dikkatinin dağılmasına izin vermeden ellerini tuttum. Sıcaklığı içimdeki boşluğu ısıtırken, konuşmak için kendimi zorladım.

"Dengesizsin biliyorsun değil mi?" diye sorduğumda az önceki sevincim yerle bir oldu. Ona bir daha böyle söyleyemeyecek olmanın sıkıntısı içime çöreklenirken "biliyorum... " demesiyle yüzüme zoraki bir gülümseme takındım. Belki yarın bir daha söylerdim... Belki de bu son söyleyişimdi bilmiyorum. Bildiğim tek şey dengesiz ağamı özleyeceğimdi. Mutlu olacağını bilip mutlu olmaya gayret edeceğimdi.

"İnadı bırakıp gelsen... Bir kerede uyuzluk etmesen koca kız"

Yine onunla gitmemi istiyordu ve cevabımın değişmeyeceğini biliyordu. Ellerini sıkıp gelemeyeceğim dile getiren bakışlar attığım da yüzümdeki ellerini çekti.

"Peki..." diye mırıldanıp çevresine bakınınca ellerimi usulca ellerinden çektim. Yine ben yine dolmak bilmeyen boşluğum ile baş başa kaldım. Yine üşüyecek, kalbimin güzüyle baş etmeye çalışacağım...

"Hani sana 'bana ne yaparsan aynısını sana yaparım ' demiştim hatırladın mı?"

Gözleri yeniden gözlerimi bulduğun da neyden söz ettiğini hemen hatırladım. En son tırnaklarımı göğsüne geçirdiğim de söylemişti ve ben o günden sonra ona, buna benzer bir şey yapmamıştım. Yine de emin olamayıp düşünmeye başladığım da gülümseyip "son olanı hatırladın ama sonrasından emin değilsin " dedi. Gülümsemesine karşılık verip başımı salladığım da bile düşünmeye devam ettim ama hiçbir şey bulamadım. Bu halimiz daha çok gülümsememize neden olurken Ayaz aramızdaki mesafeyi kapatıp, yüzümü ellerinin arasına aldı.
Gözlerinin mavisindeki fırtınaya kapılmaktan korkarken, sıcak nefesi yüzümü okşamaya başladı.

"Sen bana iyi mi kötü mü bilmediğim bir şey yaptın Revan ve ben aynısını sana yapmak zorundayım... Üzgünüm..."

Gözlerinin içinde kendimi gördüğüm an fırtınasının esiri oldum. Aklım  ona ne yaptığımın düşüncesiyle duygudan duyguya geçiş yapınca kendime engel olamayıp "Ne yaptım ?" diye sordum.

Tebessümü yerini belirsizliğe bırakırken yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı. O an geri çekilmek istesem de yapamadım. Kim olduğumu unutup fırtınasına karşı koymaya kalkıştım, hadsizce...

"Kalbime dokundun Revan... Sen benim canımı yaktın..."

Sözlerindeki manayı tam anlamıyla idrak edemeden dudaklarımı araladığın da kalakaldım. Bir yanım deli gibi kaçmak isterken ödettiği bedelden, bir yanım ona teslim olmak istiyordu. Kalbim acı bir haykırış takınırken diline, bir yandan da tesellisi olmasını diliyordu... İkiye bölünen duygularım dudaklarının dudaklarımı zorlamasıyla darmadağın olup, ağır bir malubiyet aldı. Kalbine dokunduğumu söyleyen adam kalbimdeki yaraya tuz basıp karşılık vermemi sağladı...

Neden Nefret etmedim ki senden Ayaz? Nefret etseydim, gidişinle paramparça olmayacak, eksik hissetmeyecektim...

Hatalarım olduysa ne olur affedin... Yorumlarınız benim için çok önemli...

Aşk kıvılcımları kimi yakacak bakalım... Dilerim beğenmişsinizdir :))

Aşk Ayazı (Revan)Where stories live. Discover now