"Doğduğumuzdan beri." Sehun benim yerime cevap vermişti.

"Böyle bir arkadaşlığınız olduğu için çok şanslı olmalısınız. Baksanıza hiç birbirinizi yalnız bırakmamışsınız."

"Şanslı olan kişi benim aslında. Böyle sessiz görünse de Luhan aslında hep çok sevilen biri olmuştur. Ben ise sevilmeyen. Arkadaşları her zaman Luhan'ı oynamaya çağırırken Sehun'u getirme diye uyarıyorlardı ve Luhan hiçbir zaman bensiz onlarla oyuna gitmedi." Çocukluk anılarımızı anlatırken dudaklarında aşık olduğum o gülüş vardı. Burun delikleri hafif büyüyor, anlatırken çubuk tuttuğu ellerini hareket ediyordu.

"Ne var? Aileniz zengindi. Senin oyuncakların daha güzeldi." Ona daha o zamandan beri onda gözüm olduğunu söyleyemezdim değil mi?

"Luhan'ın oldukça çıkarcı olduğunu da anlatmış mıydım?"

"Luhan'a dair anlatmadığın bir şey kaldığını düşünmüyorum ama kaldıysa da sonra anlatırsın. Ders başlamak üzere." Kyungsoo çantasını ve tepsisini aldığında onu takip etmiştik.

Sehun beni anlatmıştı.

Sehun bana dair çoğu şeyi anlatmıştı.

Tanrım Sehun beni arkadaşlarına oldukça detaylı bir şekilde anlatmıştı.

Hey! Burada anlattığı şeye neler dahildi?

"Bizim dersliklerimiz burada, dersten sonra görüşürüz Luhan. Memnun olduk." Yemekhanenin merdivenlerinde ayrıldığımda sevinçle uzun boyuyla okulun içinde oldukça dikkat çeken Sehun'a dönmüştüm.

"Arkadaşların beni sevdi mi gerçekten?" Alt dudağını ısırıp saçlarımı yeniden karıştırmıştı. Kısa olmaktan şikayetçi olsam da aramızdaki boy farkını seviyordum.

"Luhan seni sevmeyecek insan yok ki." Oldukça şımartılmış bir şekilde dik uzanan merdivenlerden çıkmaya başlaşmıştım onu takip ederek.

Üniversiteli olma fikri hiç de fena değildi. Özellikle her günüm böyle geçecekse.

İki kat çıkmamızın ardından koridorda ilerlemeye başlayınca dersimin burada olacağını anlamıştım. Bu iyiydi çünkü bir kat daha çıkarsam ilk önce öğreneceğim yer sınıf değil revir olacaktı.

"Burası senin sınıfın, programına göre dersin 15 dakika sonra. O zamana kadar sınıfta kalabilirsin değil mi? Benim dersim başlamak üzere de." Sevimli ses tonu bana bir şeyler açıklarken daha güzel oluyordu.

"Tabii ki."

"O zaman iyi dersler." Arkasını döndüğünde ne kadar aptal olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. Derse geç kalacak olsa da öncesinde yapması gereken bir şey vardı.

"Sehun! Bir şey unutmuyor musun?"

"Yapma Luhan, unuttuğunu sanmıştım. Burada da yapmak zorunda mıyız? Benim bir havam var okulda."

"İyi şanslar kucaklaması olmadan seni bırakacağımı düşünmedin değil mi?" Pes etmeyeceğimi bildiği için oflayarak kollarını açmış ve beni arasına almıştı.

O saçlarımı deli gibi karıştırırken ben ise poposunu pat patlamıştım. İşte bizim şans tılsımımız burdu.

"Artık gidiyorum." Bozulduğunu belli ederek arkasını dönmüş ve dersliğine ilerlemişti. Ben de heyecandan mideme giren krampları görmezden gelerek kapıdan girmiştim.

En öne ya da en arkalara oturmanın iyi olmayacağını düşünerek ortalarda bir yerin camdan olan tarafına doğru yürümüştüm. Birkaç kişi vardı ama pek benimle ilgileniyor gibi bir halleri olmadığı için sessizce gözüme kestirdiğim yere geçip oturmuştum.

The SeditionWhere stories live. Discover now