Sanki yarım kalan satırlar kızın ruhuna iğne gibi saplanmıştı. Safir öylece batmak üzere olan güneşim ışığında kağıda bakıyordu. Biraz önce vücudunda hissettiği acı bunun yanında hiçbir şeydi. Aras gitmiş miydi? Gözlerine dolan yaşlara engel olamadı. Gidemezdi. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu ama o yanında yoktu. Aklında birçok soru asılı dururken duyduğu bomba sesiyle yere çöktü. İçinden bir kez daha lanetler savurdu. Buraları okumamıştı! Şimdi bilmediği bir hikayede bilmediği karakterlerleydi. Derin derin nefesler almaya çalışsa da hıçkırıkları önüne kocaman dağlar diziyordu. Gözyaşları teker teker kendini özgür bırakıyordu. Olayları sindirmekte zorlanıyordu. Kolyeyi ve kağıdı önünde duran yosunun üzerine bıraktı ve ellerini boynuna sardı. Nefes almak istiyordu. Nefes almak istiyordu ancak yanında Aras yokken nefes alamıyordu.

Birden duyduğu bomba sesiyle yere kapaklandı. Yüzünü ormanın batmak üzere olan gün ışığından dolayı üzerinde haleler olan çimenlere attı. Kafasını kaldırıp etrafına baktığında her yer toz ile kaplıydı. Birden doğrulup buraya neden geldiğini hatırladı. Dünyasından nefret ediyordu ama burada yaşanan dünyayı da nefret edilecek hale getiremezdi. Bencilliğine esir düşüp buranın yok olmasına izin veremezdi. Biranda kararan havaya rağmen yere bıraktığı kolyeyi buldu ve boynuna taktı. Asla o kolyeyi çıkarmayacaktı ancak nefesi kesilecek olsa bile burayı nefret edilecek bir dünya olarak bırakmayacaktı. Aras'ın yazdığı kağıdın üzerinde dolaştırdı önce parmaklarını, sonra da buruşan kağıdı cebine sıkıştırdı ve karşısında gördüğü yola doğru koşmaya başladı. Nerde olduğunu bilmese de buradan kurtulmanın bir yolunu bulacaktı.

Tozla kaplı ormanda ağaçların arasında ilerleyerek yola vardı. Adımlarını hızlı atmaya çalışsa da önünü görmediği için zorlanmıştı ve çalılar sürekli ayağına dolanmıştı. Defalarca yere kapaklanmaktan son anda kurtulmuştu. Yol kenarında araba beklemek yerine etrafına bakındı. Aşağıya doğru inen taraftan şehrin yıkık binaları belli ediyordu kendini yoğun sis tabakasının ardından. Çok uzakta değildi. Şehir merkezi ile arasında sadece dakikalar vardı. Derin bir nefes alıp hala akmakta olan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve şehre doğru koşmaya başladı. Asfaltta çatlaklar oluşmuştu. Üzerlerinden atlayarak yolu tamamladı ve kendini tozlar içindeki şehirde buldu. Zaten zor aldığı nefesini şimdi daha zor alıyordu. Alığı oksijen ciğerlerine ulaşmıyor gibiydi. İki adım atıp gördüğü sokağa daldığında alevlerle karşılaştı. Tanıdık gelen bu sokakları kitaptaki haritada gördüğünü anladı. Arka cebinde olduğunu hatırladığı telefonunu almak için uzatsa da hissettiği tek şey boşluktu. Telefonu yoktu. Ya düşürmüştü ya da Aras almıştı. Nedense içinden bir ses ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğunu söylüyordu.

Elinin tersiyle gözlerinden akan yaşları sildi ve sokaktaki aleveler arasında koşuşturan insanlara baktı. Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar kanlar içinde yerde yatarken bazıları da koşturuyordu. Titreyip kendine gelmeye çalıştı ve insanların arasına karıştı. Yerde yatan bir bebek dikkatini çekti. Ağlıyordu ancak kimse yüzüne bakmıyordu. İnsanlar oradan uzaklaşmanın derdindeydi. Yerle bir olan binaların arasında kalan çocuğa koştu Safir ve onu kucağına aldı. Yaşamaya hakkı vardı. Etrafta başka çocuk var mı diye gezdirdi gözlerini. Anne babaları yaşayan çocuklar zaten onların yanındaydı. Gözün gözü zor gördüğü sokakta gezdirdi gözlerini. Binalarının birinin bahçesini çevreleyen duvarların arasındaki kapıdan bir kıpırtı gördü. Bir yandan ağlayan bebeği sakinleştirmeye çalışırken diğer yandan da oraya doğru koşmaya başladı. Demir kapının ardında gördüğü kıpırtı bir hayal değildi. On iki yaşlarında bir çocuk orada ileri geri sallanıyordu. Önü lavantalarla kaplı duvara yaslanmış yaşlı bir kadın vardı. Ağzından gelen kanlardan kadının çoktan öldüğünü anladı. Ancak asıl vurucu darbe olan kadının göğsünü delen ucu sivri demirdi. Kadının kalbine kalın bir demir saplanmıştı, sarı saçlarından biraz daha koyu olan gömleği kanla kaplıydı. Ve küçük kız sadece ona odaklanmıştı. Safir tek koluyla bebeği sıkıca kavrarken diğer kolunu da çocuğun beline doladı yere çökerek. Küçük kız hiçbir şeyin farkında değildi. Safir onunla konuşmaya çalışsa da sözleri idrak edemediğinin farkındaydı.

Mürekkep DünyaWhere stories live. Discover now