Kar Tanesi

38.3K 1.5K 60
                                    

Etkisinden kurtulabildiğimde koridor neredeyse boşalmıştı. Elime tutuşturduğu kağıda bakmadan önce dolabıma gidip gerekmeyen kitapları bırakıp ödevlerimi aldım ve okuldan çıktım. Yolda yürürken derin bir nefes alıp kağıdı açtım.

'' Meadows restoranı. Saat 20.00 ' da bekliyor olacağım.''

Gitmeyecektim tabikide. Yani gidemezdim. Eve gider gitmez odama çıkıp bilgisayarımı açtım ve restoranın yerini araştırdım. Gitmek için en ufak bir düşüncem varsa da artık gidemezdim çünkü restoran trenle 45 dakika - 1 saat uzaklıkta olan Wilmington'daydı. Babam arabasını kesinlikle vermezdi bu yüzden o hayali unutabilirdim. Oraya gitmemin tek ve en hızlı yolu trendi.

Aaronla konuşmak nerdeyse 1 saatlik olan tren yolculuğuna değer miydi? Belki de bu gece ben kafamı kurcalayan bir çok şeyin cevabını bulacaktım. Evet 1 saatlik tren yolculuğu delirmemek için feda edeceğim birçok şeyden sadece biriydi. Bu akşam oraya gidecek ve muhtemelen aramızda geçecek çoğu tatsız sohbete katlanacaktım ama birşeyler öğrenmeden geri dönmek istemiyordum. En ufak bilgi kırıntısına bile ihtiyacım vardı. Sadece Aaron'la olan kişisel şeyleren başlayabilirdim. Hem böylece çok dikkat de çekmezdim.

Duş aldıktan sonra üzerime bir şeyler giydim ve hava durumundaki kadının tavsiyesine uyarak yanıma kalın bir şeyler aldım. Trende donmak istemezdim. Saat 20.00 da orda olmak için 18.30 daki treni yakalamak üzere istasyona gittim ve neyseki geç kalmama rağmen yetiştim. Sırf bir şeyler öğrenebilmek için toplamda 3 saat gibi bir süre yollarda olacaktım. Aslında sırf bir şeyler öğrenmek için olmadığını kalbim kadar beynimde biliyordu çünkü istemsizce Aaron'a doğru oluşan bu girdabın içine o da kapılmıştı ama sadece kabullenemeyecek kadar gururluydu.

Wilmington istasyonunda trenden indiğimde saat 19.25 ti. Telefonumu çıkarıp restoranın adresine bir kere daha baktım. Hava bu kadar soğuk olmasa yürünebilecek kadar kısa bir mesafedeydi ama hava gerçekten de çok soğuktu. Buraların daha Ekim ayında bu kadar soğuduğunu bilmiyordum. Esen rüzgar insanın suratına çarpıyor ve iliklerine kadar donduruyordu. Bu yüzden kendi sağlığımı düşünerek bir taksi bulmaya karar verdim.

İstasyonların önünde hep taksiler olurdu ama şu anda nerdeyse hiç taksi yoktu. Muhtemelen ben yürüyüp yürümeyeceğime karar verirken insanlar taksilere doluşup gitmişlerdi. Bir süre bekledikten sonra bir taksi geldi ve bende binip restoranın adını söyledim. Gerçekten de düşündüğümden bile kısa bir sürede restoranın kapısına gelmiştim. Taksiden indiğimde rüzgar bir tokat gibi suratıma çarptı.

İnsanlarda salak olmadığı için dışarda oturan kimse yoktu. Restoran gerçekten çok güzel görünüyordu. İki katlı ve geniş bir restorandı. Güzel bir şekilde aydınlatılmış salaş ama bir yandan da özenli görünüyordu. Dışardan temasının plaklar ve Cd'ler üzerine kurulu olduğunu görebiliyordum. Duvarlarda plaklar asılıydı ve görebildiğim kadarıyla yemeklerde plak şeklinde tabaklarda servis ediliyordu. Gerçekten yaratıcı ve güzeldi.

Garsonlar koyu yeşil üzerinde restoranın ismi yazan tshirtleriyle ordan oraya dolanıyor ellerindeki menüleri ve yemekleri aç bir şekilde beklemekte olan insanlara veriyorlardı. Restoran nerdeyse tamamen doluydu. Garsonlardan birine çarpmaktan son anda kurtuldulduğumda kendime ve sakarlığıma bir kere daha kızdım.

Duvardaki saate baktım. Tam zamanında burda olmuştum ama keşke birazcık geç kalsaydım diye de düşünmüyor değildim. Sanki onunla konuşmaya çok hevesliymişim gibi görünecektim. Gerçi öyle değil miydim? Evet öyleydim ama onun bunu bilmesine gerek yoktu. Kendi içimdeki çelişmelerime ve kavgalarıma bir son verdiğimde montumu çıkardım. Burası yeterince sıcaktı. Etrafa şöyle bir baktım ama Aaron'u göremedim. Adımlarımı merdivenlere yönlendirip yukarı kata çıktım ve her masaya teker teker baktım ama Aaron burda da yoktu. Lanet olsun! Beni ekmiş miydi? Bende salak gibi 1 saatlik tren yolculuğu yapıp buraya gelmiştim.

ATEŞLE OYNAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin