26-Kazanılan Birincilik, Kaybedilen Umut...

Start from the beginning
                                    

"Kaan benimle çalıştığım kafeye gelsene." dedi Rüzgar, yürürken bir anda ona dönüp.

"Rüzgar niye önceden haber vermedin, artık tanınan bir şairim randevu defterime bakmam lazım." deyip ikisi de kahkahalara boğuldu.

"Ne malsın lan." deyip Rüzgar gülmeye devam etti. Ardından ikisi birlikte Rüzgar'ın çalıştığı kafeye gittiler. Kaan bir milkshake alıp, boş olan kafede en dipte turkuaz kenarlıkları olan kocaman bir camın önündeki ahşap masaya oturdu.

Kafeyi inanılmaz beğenmişti. Sakin, sessiz ve huzurluydu. Şu anda ona ihtiyacı olan her şey tamda şu an oturduğu yerdeydi. Dışarısının sonbahara yenik düşüp sararmış ve bazı yaprakları dökülmüş ağaca odaklandı bir süre. "O kadar huzurlu rengin var ki" dedi ağaca "ama bu kadar sahipleniciyken bile; sen istemeden düşürüp, arındırıyorsun en sevdiğin, seni süsleyen parçalarını." diyerek ekledi hüzünle.

"Evvet geldim, ee napıyoruz" dedi Rüzgar, Kaan'ın pencereden dışarı dalmış gözlerini fark etmeden.

Kaan birden irkilmişti daha sonra kendini toparlayıp, ona suçluymuş gibi bakan Rüzgar'a döndü.

"Ya kaldır şu kaşlarını saf, küçük Emrah gibi bakıyorsun." dedi Kaan ve ikisi tekrardan gülüşmeye başladı.

Hayat böyle bir şeydi işte bir yandan kötülüklerle boğuşurken, bir yandan da iyiliklere maruz kalabiliniyordu. Güven veren insanlar kadar da güzel bir şey yoktu, çünkü güvenin varsa iyiliklere göğüs germen o kadar kolay olabiliyordu. Güven ve iyilik işte her şey bu ikisine bağlıydı...

"Bak ne diyeceğim sen hazır böyle huzurlu bir mekan bulmuşken şiir yaz, bende gidip şu yeni gelen müşteriyle ilgileneyim. Daha sonra yazdığını bana okursun olur mu?" dedi Rüzgar.

Kaan ise aklına gelmediği bu özelliğini hatırlayınca bir anda kafasında küçük bir ampul yanıvermişti. Sevinmişti de, çünkü güzel bir fikirdi, çünkü evinde babası dolayısıyla bu huzuru bulmak gerçekten çok zor oluyordu.

Kaan çantasından küçük bir not defteri ve tükenmez kalem çıkarıp, yazmaya başladı yaşanmışlıklarını. Hayır yaşadıklarını değil yaşatılanları, ona zor zamanlar yaşatan zavallıları, aşağılık pisliklerin kalbinin kararmasına sebep olan bir numaraları ona düşman savaşçıları yazmaya başladı. Bu metnin savaşçısı oydu ama galip gelen onun kalbinin kırılmasına izin veren düşmanlarıydı.

Kaan yazarken içindekileri pencereden bir süreliğine nefes almak için bakmıştı dışarı, yine yapayalnız kalın gövdeli ağaca odaklandı gözleri. Tam önündeki deftere dönecekti ki tekrardan, ağacın arkasından ona bakan birini fark etti. Hemen toparladı kendisini ve daha dikkatli bakmaya başladı oraya. Tanıdık bir yüz değildi, zaten Kaan'ın onu fark ettiğini anlayınca gizlenmişti hemen ağacın arkasına.

"Bir şey mi oldu?" dedi Rüzgar, müşterinin isteklerini halledip Kaan'ın masasına oturduğunda.

"Ha, yok ya düşünüyordum" dedi Kaan, dikkatini Rüzgar'a verdiğinde.

"Anladım, ee neler yazdın?" dedi Rüzgar meraklı bir sesle.

"Daha bitmedi, biliyorsun bitmeden okunmasından hoşlanmam" dedi Kaan ve tekrar kaldığı yerden yazmaya başladı.

"İyi bakalım ben mutfağı yoklayıp geleyim o zaman." deyip, masadan kalktı ve mutfağa geri gitti.

Kaan tekrardan yazmaya koyuldu ve arada milkshake inden içmeyi de ihmal etmedi. Yazarken yazısını birden aklına o bakışlar geliverdi, sert ve garip gözler...

Gözlerinden geçenler kadar sert, içinden geçenler kadar yumuşak olsun hayatım...

Her şeyin farkında ama bir o kadarda bilinmez olsun sonsuzluğum.

KARANLIĞIMDAKİ CENNETWhere stories live. Discover now