13-Dört Aşık.

4.1K 149 116
                                    


Dokunmaktan korktuğum kalbinin içindeyim artık.

Her şey bir rüya gibi seninle, inanılmaz ama az önce saklı olan cennetimi buldum.

Sakladığım tüm duyguların açığa çıkma anıdır bu, karanlığımdaki en büyük cennet uyandı.

Günümü, aylarımı ve hatta yıllarımı bir anda unutturan, o aydınlanmaz olan kaderimin güneşi; yeşil yeşil bakan meleğim seni buldum, ben.

Artık unutulmaz ne varsa hatırlamak bile imkansız, sen yanımdayken bundan böyle hiçbir değeri yok eski anıların.

Sadece sen ve ben ha birde unuttuğum geçmişim, hepsi bu...

Küçücük kanepenin üstünde, omzuna yasladığım başım ve birde sıcacık nefesin. Buram buram kokan şefkatin, tenin ve birde beni tekrar ayağa kaldıran suretin.

Bilmiyorsundur belki sen yokken, senin o gönül aynanı görmeden önce ben yerde sürünerek can çekişiyordum ama şimdi senin tam karşında görünmez olan kalbimi ayaklarının altına sermiş bir şekilde duruyorum, senin o cennet gibi ışıldayan gözlerinin içine bakarak.

Sen benim en vazgeçilmez tutkum, geleceğim, mutluluğum. Sen benim yaşama hazzım, sen benim dayanılamaz sevdamsın be aşkım.

__

İkisi de suskun suskun birbirine baktılar tam ayrılacaklarken ama Rüzgar daha fazla dayanamayıp kapıyı açtıktan sonra "Bora özür dilerim ben öyle söylemek istememiştim" dedi. Bora ise onun yüzüne bakmadan, kapıdan çıkıp tam gideceği o sırada arkasını döndü ve kapıda bekleyen adamın dudaklarına tüm çaresizliğiyle yapıştı.

Rüzgar ellerini havaya kaldırdı tam bu sırada ve dudaklarına yapışan genci ilk önce ittirmek istedi çünkü inanamadı, onunla öpüşüyor olduğuna inanamadı ama kokusu ve o masum teni ona değdikçe onun olduğunu, dudaklarındaki gençle hep hayalini kurduğu öpüşmeyi gerçekleştirdiğini sonunda anladı ve gözlerini bir anda kapatmasıyla havada olan ellerini de bırakıverdi yer çekiminin etkisine.

***

Her şey bu kadardı işte tek bir hareket, tek bir kıvılcım her yeri aleve veriyordu; tıpkı Rüzgar ve Bora'nın birbirlerine olan aşkı gibi.

İkisi de gayet masum bir şekilde, artık ikisi içinde sembolleşmiş o televizyonun hemen karşısında bulunan kanepede oturuyorlardı. Tek fark Bora sırtını kanepenin başlığına dayayıp bacaklarını aralamış ve Rüzgar'sa o aralanan bacakların tam kesişen noktasına oturup sırtını cennetine yaslamıştı. Ve böylece birbirinden gizledikleri ortak aşk, birbirleriyle buluşan dudaklarla açığa çıkıp şimdi bütünleşmişti.

Kaçınılmaz bir sondu bu Rüzgar için, çünkü ya ölecekti ya da Bora'yla olacaktı. Nihayetinde şimdi birlikteydiler ve her şey daha da garip olmuştu.

"Şimdi ne olacak Bora, şimdi ne yapacağız; ne yapmalıyız?" dedi sessizliği bozarak Rüzgar.

"Bilmiyorum" dedi Bora ciddi ama kısık bir sesle.

Rüzgar ise bir şey demek istemedi daha fazla, sadece başını arkasındaki adamın omzuna yasladı ve onu bir daha bulamayacakmış gibi gelen, 'anı' yaşadı sevdiği adamla birlikte. Doğru düzgün düşünemedi bile bundan sonra ne olacağını, bundan sonra ikisinin hangi düzeyde, hangi durumda olacağını düşünmedi. Sadece gözlerini kapattı ve huzuruna kavuştuğu anın sevgisiyle cennetine bıraktı kendini.

Tam cennetinin nefesiyle uykuya dalacaktı ki lanet olası kapı çalmıştı.

"Off kim geldi yine ya?" dedi Rüzgar sitemli bir sesle ve hiç istemeye istemeye Bora'nın dizlerinden ayrılıp, kapıya doğru yöneldi. Bora ise tebessüm içerisinde sevdiği adamın kapıyı açmasını izledi, hala kanepede dizlerini uzatmış bir şekilde. Rüzgar ise zil çaldığı için biraz sinirlense de Bora'yla bakıştıktan sonra sinirini yatıştırıp güler yüzüyle birlikte kafasını tekrar kapıya yöneltip, eliyle kapı kolunu tutup açtıktan sonra bir müddet şoka girmişti. O anki ifadesi adeta bir boşluktu. Hani hiç bir mimik yoktu yüzünde, ağlaması mı gerek, gülmesi mi yoksa şaşırması bilemedi Rüzgar, karşısındaki yüz karşısında.

KARANLIĞIMDAKİ CENNETWhere stories live. Discover now