Bölüm 10- Superbia

1K 66 15
                                    

Merhaba! Gelecek 7 bölüm biraz sakin olacak ancak bu yedi bölüm çok önemli olayları anlamaya ve hikayenin çözümlenmesine çok katkıda bulunacak. Bu bölümler biraz daha hızlı gelecek ve belki biraz daha kısa olacak. Hariel-Alexandre ilişkisinin düğümlerinin iyice sıkılaşıp çözümlenmesi için sabrınıza sığınıyorum. Keyifli okumalar!

*

Lucifer alevlerin içinden çıkıp etraftaki ruhları dizginleyen iblislerden birini yakasından tutup kulağına eğildi ve lanet sözcükleri dudaklarından dökülmeye başladı. İblis sabit kaldığında ise belinden hançerini çekip iblisten uzaklaştı. Bugün sorunlarının kaynağı avucunun içine düşmek üzereydi, öyleyse neden hala böylesine öfkeli hissediyordu? Gözlerinin önüne Alexandre'yi ve o melek ona her yakınlaştığında nasıl tiksintisinin altında eridiğini getirdi. Alex de o kadar uzak değildi Hariel'e. O melek nasıl Alex'e dokunmaya cürret edebilirdi? O Lucifer'indi. Ona sahip olana kadar Alex yıllarca beklemişti, Lucifer de onu elde edebilmek, onunla birazcık oynayabilmek ve kalbini paraparça etmesine rağmen peşinden gelişini görebilmek için asırlarını vermişti. Alex saf göründüğü kadar kötü, şaşkın göründüğü kadar da kararlı ve özgüvenliydi. Onunla kavga ettikleri zamanlarda gül kurusu dudaklarını hafifçe araladığında ona bakıp korkmuş ya da şaşırmış denilebilirdi ama sonra bir an gözlerinizi buluşturma hatasına düşerseniz o yeşil-mavi gözler tıpkı içinden geçen elektrik akımları varmış gibi öfkeli ve tehlikeli görünürdü. Onda öyle bir şey vardı ki Lucifer önünde diz çökmek ile ona meydan okumak arasında sıkışır kalırdı. Güzel bir yüzü vardı ayrıca. Ne melekler gibi ilahi ne de insanlar gibi basitti. İri gözleri, dolgun dudakları, çıkık elmacık kemikleri ve küçük çenesinin her hattında onu ilginç kılan bir ayrıntı vardı. Gülünce çıkan gamzesine dokunmamak bayağı güç sarfetmeyi gerektiriyordu. O, tıpkı siyah ipekli bir kumaş gibiydi ve Lucifer onda yırtıklar açarak onu olduğundan daha ilginç hale getirmek için yanıp tutuşuyordu. Hariel ise o kumaşı gördüğü en kutsal şeymiş gibi elleriyle yüceltiyordu. O anda Şeytan belirdi yanında. "Hayırdır Lucifer?" diye kükredi  "Bugün ekstra keyiflisin" Lucifer bıçağıyla oynuyor, onu duvardaki hedefine bininci kere ustalıkla saplıyor sonra bıçağı artık kanamadık yeri kalmamış iblisin göğsünden ekip alıyordu. Şeytan'ın sesini duyunca hançerini elinde evirip çevirse de atış için belirlediği -hedefine bir hayli uzak olan- noktasına geri dönmedi. İblis birkaç saate iyileşip Şeytan'ın hizmetine geri dönecekti, o yüzden onu rahat bıraktı. "Kızım o aptal meleği düşürme konusunda benimle anlaşmaya vardı. Eğer ki Hariel denen o orospu çocuğunu, eski müttefiğini burada olabildiğince iyi ağırlar ve sana düşen görevi yaparsan ödülünü alacaksın. Evet, istediğin ödülü biliyorum. Kızım Alexandre senin olacak." Lucifer keyifle güldü, siyah gözlerinden yansıyan alevler onu tehlikeli gösteriyordu. "Size saygım ve inancım sonsuz efendim; ancak elimizden kaçarsa yine de ödülümü alabilecek miyim?" diye yanıtladı. Şeytan birkaç saniyeliğine durdu, önce öfkelenir gibi olsa da sonradan duruldu ve "O zaman size engel olmam ama yardım da etmem. Hariel kaçarsa kızım cehennemde kalacak nasılsa ama ONUN.KAÇMASINA.İZİN.VERMEYECEKSİN!" diye haykırdı. Lucifer hiçbir öfke belirtisi göstermedi ama Şeytan gider gitmez gülümseyerek yavaşça kendine gelen iblise bıçağını fırlatıp Hariel'e yapacağı, ona kainatın en güzel yüzünü getirecek eziyetleri düşünerek "Artık benimsin" diye mırıldanıp kahkaha atmaya başladı.

*

'Kabuğuna çekilmek' diye düşündüm. Şu an yaşadığım tam olarak buydu. Hayatımda başıma gelen milyonlarca yılda yaşadığım her anıyı gözden geçirmek için kendime bir hafta süre tanımıştım.  Yeterli değildi, asla yeterli olmayacaktı ama yine de önümdeki yedi günün her birine farklı bir günahımı, farklı farklı duygularımı saklamıştım. Yedi Şeytani günah diye geçen her dinde her inanışta günah kabul edilen günahları geçirdim hızlıca aklımdan; kendini beğenmişlik, açgözlülük, şehvet düşkünlüğü, kıskançlık, oburlu, yıkıcılık ve miskinlik. Din kitapları beni yazmazdı, hiçbir inanış isimsiz bir korkudan öte işlemezdi beni. Ama her günahın atfedildiği birileri vardı, benden daha önemli, benden daha kötü birilerine...  Ve tuz basacağım yaram, en övündüğüm günahlarımdan biri Lucifer'e atfedilmişti. Kibir, onun adında can bulmuştu ve benim de kanıma doğduğum an işlenen kibir Hariel'i yaralamamı sağlayan en büyük günahımdı. En büyük kıyımları kibir uğruna yapmıştım. Kibir benim en güçlü yanım olduğu kadar en zayıf noktamdı da. Ben Hariel'i kibrimle zehirlemiştim, beni ise Lucifer... Aşkımdan yansam da, herkesin zihninde sanki evinin arka bahçesiymiş gibi gezinen ben, bunun ne kadar çıplak hissettirdiğini o korku dolu zihinlerinde hissettiğimden olacak ki kendi duvarlarımı asla kimseye indirmemiştim. Hariel'in güvenini geri kazanmak için ise tek şansım Hariel'e kendimi sonuna kadar açmaktı. O yüzden kibrimi, bunun onu nasıl yaraladığını, yeri gelince nasıl iyileştirdiğini hepsini aklımdan geçirdim. Sonrasında gözlerimi kapatıp altın renkli bir el hayal ettim, bu elin Hariel'e uzandığını ve zihnine dokunduğunu hayal ettim. Hariel'in zihninin çırpınışı beynime doldu, gözlerim kapalı olsa da önce bir hayalet gibi yanına süzülmüşüm gibi şaşkın yüzünü gördüm, sonrasında dünyam onun bakış açısına doğru büküldü. Hayali altın elim zihninin gerçeklikle olan bağlarını birer birer koparırken zihninin nasıl olup da bu kadar dirençsiz ve zayıf kaldığına hayret ettim. Alnımda biriken boncuk boncuk terler, bu işi bu kadar kolay  yapmama rağmen uzaktan zihin kontrolünün acısının eseriydi. Onun zihninde kopardığım her bağ, kendi zihnimde ince bir acıya sebep oluyor, Hariel'in beyninde patlattığım bombaların enkazları üzerime yıkılıyor gibi hissettiriyordu. Yine de durmadım, bayılmasına ramak kala tekrar karşısında durduğumu hayal ettim, gözlerine bakmaya kıyamazken şimdi öylesine hasret kalmıştım ki hafızama ne kadar  kazıyabilsem kar olacağını düşünüyordum sık sık.Ama gözleri bir kabus görür gibi sımsıkı yummuştu. Hayali elimi yüzüne uzattım, başını bilinçsizce elime doğru eğdi. Yüzünü tatlı bir meltem kadar hafifçe okşayabilmiştim. Ona en yakın anım buydu. Zihnindeki son bağa elimi uzattım, onu da koparmadan önce elektrik kadar keskin ve ölümcül mavi gözlerini açtı ve dudaklarını bir kelime için araladı ama söyleyemeden onu tatlı bir uykuya yatırdım ve zihnine fısıldadım

Cehennem'in Kanatları (Gölge 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin