Bölüm 4

2K 152 12
                                    

*

"Bu benim" diye fısıldadı Lucifer. Ateşin içinden bir ruh çekerek önümüze attı. Canice gülümseyerek kızıl saçlarımı geri attım ve "Benden daha yaratıcı olamazsın" dedim ruh önümüzde sisten daha maddesel bir hale geçerken. Kömür karasına dönmüş ama asla kül olamayıp sonsuza kadar yanmak ve çığlık atmaktan başka bir şey yapamayan, bir zamanlar insan olan yaratığa acıyarak baktım. "Ama senden daha can yakıcı olabilirim Alex" dedi Lucifer. Kimse bana tam adımla seslenmiyordu. İnsanlığın koruyucusunun cehennemde yeri yoktu. Lucifer'in el hareketiyle bir adım geri çekildim. Siyah saçlarını at kuyruğu toplamış, belindeki siyah ipek pantolonu uzun çizmelerine rağmen üstünü her zamanki gibi çıplak bırakmıştı. Sırtında, tıpkı babamınki gibi iki kemiğe dönüşmek üzere olsa da parlak siyah tüylerinin henüz hepsini kaybetmemiş iki büyük kanat vardı ve siyah gözleri, gülerken çıkan gamzeleri ile birlikte hemen karşımdaydı. Babamın her zaman sahip olmak istediği çocuk, benim ise sahip olmak istediğim tek erkekti ama yine de yüzüme o anlamda asla bakmayacaktı. Kendimi ona sunarak sevgimi gösterecek kadar aşağılık değildim ve reddedilirsem şu koca cehenneme sığamayacaktım. 

Babam yaklaşık yüz elli yıldır yüzüme bakmıyor, beni huzuruna kabul etmese de ara sıra bana seslenerek destek oluyor ve yılda birkaç kez Lucifer'le birlikte ruhlara eziyet çektirip biraz eğlenmem için cehennemin küçük bir kısmını bana açıyordu. Asıl cehenneme asla giremezdim, girmem iki meleğin gelip gücümü aldığım kanatlarımı sökmesine sebep olurdu. Bu nedenle resmi bir düşmüş melek olmamın babamı rahatsız etmesi -sanırım ruhumdaki şeytan kanı kadar melek kanını da önemsiyordu- beni bu cennete benzeyen sahte sahneye alışmaya zorluyordu. Ve tabi bir de Lucifer vardı.

Ruh dile gelip kim olduğunu sorarsa iyice keyiflecek olan Lucifer'in işe koyulmasını izledim. Dünyaya bir çok işkence aletini o tanıtmıştı. Git gide insan bedeni görüntüsüne kavuşan ruhu daha fazla rahatlamasına izin vermeden önce gözlerine, sonra kulaklarının içine olmak üzere kendi ateşiyle yavaş yavaş kavurmaya başladı. Onun ateşi daha bir acıydı, tek tek ruhun bedenine kesikler açıyor, birer birer, tuz basar gibi oraları yakıyor ve tekrar başlıyordu. En sonunda ruha "Şeytan sensin demek" diyebilecek kadar rahatlaması için müddet verdi ve bu cümleyi duyup kendini övme fırsatını yakalayarak "Ben Lucifer'im" demekle yetindi. Ruh anlamayarak "Aynı şey değil mi?" dediğinde bendeki kıskançlık Lucifer'de ego olarak yankı buldu ve ruhun dilini tek büyüyle yerinden çıkararak yaktı. Acıyla kendinden geçmek üzere olsa da cehennemde asla bilinci  kapanamaz, acıdan kaçamazdı. Tekrar siyah bir ruha dönüşmeye başlayınca "Şeytan'ı İncil'de de Lucifer adıyla tanımanız çok hoş, gururum okşanıyor ama aslında iş öyle değil" dedi. Daha çok bana anlatır gibiydi ,ruh acı çektiğinden pek masal dinleyecek kıvamda değildi. Kor ateşin üstüne oturan Lucifer'i takip ederek ben de oturdum. Cehennem ateşi babamın elinden çıkmadığı sürece beni yakamazdı, babam bana aynen böyle söylemişti. "Cennet'te, ya da diğer adıyla Eden'de Şeytan'ın kendisi kadar bulunmadım. Ben onun saf melek çocuğu gibiydim yine de. O sırtını Eden'e dönünce tereddütsüz onu takip eden ilk melektim. Lucifer, latincede Işık Getiren demektir, ben her zaman Lucifer'dim. Şeytan Tanrının kutsal dağlarına girebilir, ateş tarlalarına bekçilik yapabilirdi. Bense görünüş olarak o kadar benziyordum ki ona o zamanlar, Lucifer, ikimizin adına dönüştü. Şeytan güzelliğin kibrini üzerine alıp kötülükle dolduğunda, insana tapınmak ve onların üstünlüğünü kabullenmek benim de canıma tak etmişti. Ben ismimi korudum ama manasını değil. Ben Lucifer'im, o ise Şeytan. O bana siz insanların kölesi olmayı değil, efendisi olmayı öğretti" diyen Lucifer'e bakışlarımı çevirdim ve asla babamın beni onun kadar sevmesini sağlayamayacağımı düşündüm. Lucifer'e aşıktım ama babamın gözüne onun kadar girmek için her şeyi yapacak derecede kıskanıyordum onu. En sonunda çenemi tutamayarak "Eden'de özlediğin bir şey var mı?" diyebildim babamın biricik işkenceci düşmüş meleğine. Gözlerimin içine baktı, içimi okur gibi inceledi beni. Yanaklarımın saçlarımla aynı renge dönüştüğünü hissediyordum. Siyah gözlerinde şimşekler çakıyordu ve "Hayır" diyene kadar da öyle kalmıştı. Ayağa kalktım ve "Sinirlenme, asla Eden'i görmeyecek birinin merakıyla soruyorum. Seni cennetti özlemekle suçlamıyorum" dedim. Ruhu tek eliyle alıp ateşe geri attığında arkamı dönmüş gidiyordum, yeterince işkence etmiştim ve beslenmem gerekiyordu. Bunu asla onun yanında dile getiremezdim çünkü benim gibi komplike bir varlığın ihtiyaçlarını taşımayan biri için beslenmem acizce olmalıydı. Beni kolumdan tutup çevirdi, üstümdeki yirmi yıl kadar önce yıkılmış Bizans'tan kalan son kitonumu savurmama, onu üstümde tutan tek kol askısının omzumdan hafifçe düşerek sol elime kadar kapatmasına sebep oldu. Büyüyle yaptığım ve ben istemeden asla bozulmayan saçlarımdan süs olarak geçirdiğim altın zinciri takip ederek yüzümün iki yanından sarkan tutamlardan birine dokunduğunda sakin kalmaya çalışsam da nefes nefese kalacağım kadar yakındık ve tüm vücudumuz temas halindeydi. Tutamı kulağımın arkasına kıstırdı, dudaklarını omzuma değdirdi ve beni bir öpücükle kendine hapsedebilecekken, omzumu o öpücükten mahrum bırakıp dudaklarının sıcaklığını geride bırakarak çekildi. Daha sonra dudaklarını nefesi dudaklarıma değecek kadar yaklaştırdı ve "Ben sana asla sinirlenmem" diye fısıldayarak geri çekildi. Kolumda, parmaklarının izi kalmıştı. Hiçbir şey diyemeden titreyen ellerimi saklayarak arkamı döndüm ve gitmeye hazırlandım ama babamın sesi gök gürültüsü gibi üzerimize indi "Acizsiniz!" Sonrasında kendimi birden bire evimde buldum.

Cehennem'in Kanatları (Gölge 2)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora