Bölüm 2

4.2K 205 46
                                    

*YGS LYS maratonu bitti ve geri döndüm! Bundan sonra düzenli olarak bölümleri yayınlıyorum. Her bölümün daha uzun olması için gayret edeceğim. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin ve Kaçış adlı romanıma, diğer iki kısa hikayeme ve @Vindiktam adlı hesaptan @Alyamina ile yayımladığım Audrey adlı hikayemize de göz  atın. Sabrınız için sonsuz teşekkürler :) 


Boğuluyorum...

Yattığım yerde kan ter içinde kalakalmıştım ve sakinleşmek, nefes almak istiyordum. Pijamalarım üzerime yapışmıştı ve altımdaki yumuşak, bordo renkteki ipek şort, kabus görürken çok fazla hareket ettiğimden ölü gibi beyaz olan uzun bacaklarımı açıkta bırakarak kalçama kadar sıyrılmıştı. Üstümde olması gereken örtü yerdeydi ve ne yazık ki göbeğim yüzünden asla üstümde durmayan dar tişörtlerim de göbeğimin yarısını açıkta bırakarak şortumla değişik bir uyum yakalamıştı. Saçlarım terden alnıma yapıştığı için çektiğimde ıslaklıklarını hissettim. Nefesimi düzene sokmak için tavanı izlemeye başladım. Ahşap tavan yeni cilalanmış gibi parlaktı ama eski olduğu gerçeğini gizleyemiyor, yaşını yer yer belli olan küçük çürükler belli ediyordu. Yattığım büyük pirinç başlıklı yatak da oda gibi eskiydi. Bu karargahımızın -ya da geçici kamp yerimizin- neredeyse her şeyi eski ama konforluydu. Yine de o kabustan sonra beni hiçbir şey yatıştıramıyordu. Kalbim hala bedenimi terk etmek ister gibi hızlıydı ki bu, bebeğimin bana getirdiği bir şeydi; Hissedebilmek. O yüzden olsa gerek sevgili eşim, çocuğumun babası, güzel gözlü meleğim Hariel'in babama, yani Şeytan'a dönüştüğü temalı rüyamın etkisinden kurtulmak çok zordu.

Bu rüya gerçekçiydi, fazla inandırıcıydı ve ne yazık ki biyolojik saatim, sevgilimin öldüğünü haber veren babamla dolu olan belki de milyonuncu kabusumun tam 42 saat sürdüğünü kusursuz bir hesaplamayla haber verdi. Yerimden doğrulmak çok zordu. Ellerim karnımda birleşti ve huzursuz minik çıkıntımı telkin etmek istercesine ovaladım. Hamileliğin ikinci ayı olmasına rağmen normal bir insandan çok daha farklı bir süreç yaşıyordum. Karnım olması gerekenden biraz daha şişti ve Mell, bebeğin ne durumda olduğunu eskisi gibi hissetmekten acizdi. Oysa bebeğimin ne durumda olduğunu bir hafta kadar öncesine kadar bana sadece elini birkaç saniye karnımda tutmasıyla anlatabiliyordu eskiden, şimdi ise bebeğimin kendini sardığı tuhaf bir büyü kozası vardı sanki, ne insanların ultrason aleti, ne de büyüler onu kırıp içini göremiyordu. Saklamak istemesi kendini sorun değildi, doğumunda annem gibi her hücremin yanıp da onun yaşaması ihtimalini dahi gizlediğini bilsem de, orada güvende ve iyi olduğunu da biliyordum ve bu bana yetiyordu. Beni kan görünce zayıf düşüren, gücümü arttırırken psikolojik direncimi kırmaya başlayan bebeğim, Hariel ile olan minik mucizem hala hayattaydı ve onun için canımı verebilirdim, tıpkı Hariel için ölmeye şu an hazır olduğum gibi. Doğruldum ve telefonuma uzanıp tarihe baktım. Gerçekten neredeyse iki gündür uyuyordum ve beni kimse uyandırmamıştı. Ayaklanmamla odaya Mell girdi ve çatılmış kaşlarıma bakarak "Uyuman bize zaman kaybettirmedi Alexandre. Bu arada, Adriel bir tane daha yakalamayı başardı" dedi ve ellerini her gün yaptığı gibi karnımda birleştirerek "Bu ufaklık bugün de kendini benden koruyor" diyerek gülümsedi. Ellerini yakaladım Mell'in, gözlerime korku ile karışık bir ifadeyle bakınca ellerini fazla sıktığımı fark edip birazcık gevşettim ve onu yatağın hemen karşısındaki, odadaki az sayıdaki eşyalardan biri olan antika koltuğa çekip oturttum. O da ufak tefek bir melek olmasına rağmen koltuk ağırlığımızla hafifçe inledi. "Senden bir şey istemeliyim Mell, diğer iş iki dakika daha beni bekleyebilir" dediğimde rahahtlayarak "Elbette" dedi "Senden korkmuyorum Alexandre, hareketlerini kısıtlayıp kendini kasma." diye de ekledi. O esnada ellerimin kasıldığını bu sözüyle fark ettim ve içimde sıkıp tuttuğum enerjiyi bir an saldığımda oda aydınlanıp eski loşluğuna geri döndü. "Gücünü, ruhunu bastırman iyi değil" diye mırıldandı. "Her neyse, konu bu değil ama sanırım" dediğinde gülümseyerek saçlarımı yüzümden çektim ve "Eğer ki bana bir şey olursa ya da doğum esnasında bir şey ters giderse beni değil bebeğimi kurtaracaksın tamam mı? Eğer ki bunlardan herhangi biri Hariel'i bulmamdan sonra gerçekleşirse de bebeğimi korumak ve Hariel'i bulmaya çalışmak için çabalamak senin sorumluluğunda olacak. Bunu... kabul etmen çok zor ama başka kimseden bunu böyle rahatlıkla isteyemem Mell..." dedim. Sözcükler boğazımda diziliydi. Gözlerim dolmamıştı ama reddederse oracıkta ağlayabilirdim. Elim yine karnımı buldu. Gözlerimi konuşurken Mell'den uzaktaki bir duvara dikmiştim ve Mell'e bakmaya cesaretim yoktu. Birden bana sarılınca şokla ona baktım ve kollarımı ufak tefek bedenine sardım. "Sana bir şey olmayacağını biliyorum Alexandre ama söz, söz veriyorum dediklerini yapacağım" dediğinde rahatlayarak "Teşekkür ederim" diye fısıldadım. Daha sonra beni çekeleyerek "Daha yapacak işlerimiz var. Bir tane daha yakaladılar" diyerek kaldırmasına gülerek göz yumdum. Buruk bir gülümsemeydi ama içtendi. Böyle duygusal anların bana göre olmadığını çok iyi biliyordu.

Cehennem'in Kanatları (Gölge 2)On viuen les histories. Descobreix ara