Bölüm 9

1K 83 24
                                    

*Alevlerin önünde dikilmiş, acıyla kavrulan ruhları izliyordum. On sekiz yaşında görünmeme rağmen sadece 2 yaşındaydım. Kızıl saçlarımı hiç kesmemiş, güzelce örerek ensemde toplamakla yetinmiştim. Yine de topuzdan kurtulan tutamlar yüzümün iki yanına sarkmış, zümrüt yeşili gözlerimde yanan ateşle birlikte asice savruluyorlardı. Ülke değiştirme zamanım gelmiş de geçiyordu, üzerimdeki elbisenin kalıntıları bir gece öncesinin anısını taşıyordu. Gök mavisi elbise yanmış, paramparça olmuştu. İç çamaşırlarım meydandaydı ve bu başta beni utandırsa da artık cehennemde, evimdeydim. Her ne kadar aciz insanlar gibi ağlamak istesem de gıkımı bile çıkaramıyordum, babamın cehennemin her köşesinden haberdar olduğunu biliyordum, onu hiç görmesem bile onun beni gördüğü yerlerde ağlama zayıflığı gösteremezdim, onun kızı öyle bir yaratık olamazdı. O gün cehennemden ayrılmanın zulmünü yaşadığım için öfkeliydim.

 Bir süredir bende bir tuhaflık vardı. Hareket ederken sanki kasalarım itaat etmiyor gibiydi. Üzerimdeki uyuşukluk tarifsizdi. Uzunca bir süredir babamın beni cehennemde tutmasından sonra dünyaya gelmek balık olup da karaya uyum sağlamaya çalışmaktan beterdi, dünyanın en büyük gölüne sahipken doymaz susuzluğunu bir bardak tuzlu suyla gidermeye çabalamak gibiydi. Haliyle vücudum bu dengeye alışmakta zorlanmış, babamın sürekli itaat edilmesini bekleyen sesi bile zihnimde kendine kuytu bir köşe bulmuş susuyordu. O yüzden birkaç zavallı insan beni sürükleyip evimden çıkarırken karşı koyamadım. Evimi yerle bir edip büyücü olduğumu bağırırlarken hala sessizdim. Babamın gelip beni kurtarmaya tenezzül etmeyeceğini bildiğimden Lucifer'i çağırmak geldi aklıma ama bu rezaleti görmesini göze alamadığımdan sessizce bezden bir bebek gibi sürükleniyordum. Üzerimde mavi uzun kolları ve bileklerime kadar inen tülleriyle geceliğim vardı. Uyumaya yeltenmek en büyük zayıflığım ve zorunluluğumdu, bunun tek suçlusu da sapına kadar insan olan annemdi. Zihnimin tüm bulanıklığı beni kazığa bağlayıp tezahüratlar eşliğinde ayaklarımın dibindeki odunları ateşe vermeleriyle dağılıverdi. Ateş beni yakamaz ya da canımı acıtamazdı, ateş benim damarlarımda gezen en güçlü varlığımdı ve cehennem ateşinin yanında ayaklarımın altında yanan sadece su kadar yakıcıydı. Yine de alaycı ve memnun yüzlere bakıp beni rezil eden insanlardan çok cehenneme hangi yüzle geri dönceğimi düşünüyordum. Babamın zihnimde sürekli gürleyen sesi yok olmuştu ama öfkesini derimin bir kat altında fokur fokur kaynarken hissedebiliyordum. Bu beni harekete geçiren şey oldu. Benim küllerimle karşılaşmayı beklerlerken iplerimi kopardım, siyah kanatlarımı tüm görkemiyle açtım birkaç tanesi hemen şokü üzerinden attı ve ateşlerin içinden tenim bir gram hasar almamış bir şekilde çıkarken yere çöktü ve af dilenmeye başladı. "Dönek" dedim. Elimi sallamamla havaya sanki onu hayali bir yumrukla boğazlıyormuşum gibi çırpınarak yükseldi. Güçlü biriydi, beni kazığa bağlama fikrinin ondan çıktığını biliyordum. Herkes korkuyla çığlık çığlığa kaçmaya başladığında "İstediğimi öldürmek benim için en kolay şey. Düşmanlarımı avlamakta üzerime yok!" diye bağırdım ve küçük bir el hareketimle havadaki adamın boynunu kırıp yere düşmesini umursamazca izledim. Çığlıkları dinlerken gözlerimi yumdum ve gülümsedim. İntikam bana en çok zevk veren şeydi ama utancımı atlatmak, babamın huzurundan bir süre kaçınma isteğimi dindirmeye yeteceğinden emin değildim. Yine de o gece köyde tek bir canlı bırakmadım. Tüm vücudum kanla kaplandığında gülümsüyordum. Hepsinin kanını son damlasına kadar akıtmış sonra henüz canlarını teslim etmemişken beni bağladıkları kütüğün dibinde yakmıştım onları. Babamdan kaçmam gerektiğini unutmuştum bile. Üzerime yeni geçirdiğim mavi elbisem de yırtılmış ve yer yer yanmıştı ama hiç eğlenmediğim kadar eğlenmiştim. Değişmeyen şeyler de vardı. Babam gibi. Yerde açılan yarığın içine düştüğümde babamdan asla kaçamayacağımı ya da onun affının olmadığını hatırladım. Yine de cehenneme vardığımda kısa bir boyut deişikliği oldu ve gözüm karardı, açtığımda ise ayaklarım lavdan zemin sanki soğuk betona değer gibi rahatlıkla yere  basıyordu. Bir süre babamdan veya babamın hizmetkarı iblislerden birinin gelmesini bekledim.  Sonra ise bunun hıncımı çıkarmam için bir başka şans olduğuna kanaat getirdim. İnsanlardan nefret ediyordum ama tüm utanca rağmen dimdik duruyor, ruhlardan hangisini çekersem onu ölmekten beter etmekle uğraşıyordum. Bir süre zaman kavramını yitirerek işkenceme devam ettim. Sonra O'nun sesini duydum. Cehennem için fazla gür ve berraktı, canlı sesinde güzel bir tını vardı. Arkamı döndüğümde Berial'i gördüm. Benden nefret ettiği su götürmez bir gerçekti. "Zayıfsın" dedi. Zihnimin duvarlarını indirdiğim an görüntüsü en çok arzuladığım kişiye dönüşecekti. O zamana kadar sadece geleceğimde olacağını bir şekilde düşündüğü görüntülere bürünüyordu. Karşımda kaslı ve sarışın meleklere benzeyen, taştan oyulmuş kadar yakışıklı bir adam duruyordu. Berial cinsiyetsizdi ama karşımdaki erkek gerçek olsa kesinlikle dikkatimi çekecek bir tipi vardı. Kokusu toprak gibiydi ve cehennemi bıçak gibi yarıyordu. Yakışıklılığına rağmen zayıf olduğu belliydi, babamın zihnindeki sesi hep söylerdi "İyilik zayıflıktır. Dünyaya bak, hangi iyi mutlu?" Ayrıca iyi olmak, babamın gözüne girmeme yardım etmediği gibi zevk de vermiyordu. O yüzden Berial'e bakıp "Defol" dedim. "Bir zamanlar iyiliğe hizmet eden biri için fazla iddialısın" diye de ekledim "Yarı insan için fazla küstahsın" diye cevapladı beni. Karşımda şimdi bronz bukleleriyle cennetteki görüntüsü duruyordu "Bu yüzün cennette bile yakalanmadan kaç günah işlediğini tahmin bile edemezsin" diyerek meydan okudu. Babamın zihnimdeki sesi Berial'in haklı olduğunu kükredi ve "Bana layık değilsin ve senin lanetin bu olacak. Bana layık bir evlat olana kadar tıpkı başına gelen bu olay gibi kimse tarafından sevilmeyecek, ne cennet ne cehennem ne de dünya tarafından kabul görmeyeceksin. Zaten senin gibi zayıf bir mahluku kim sevebilir ki? Onlara işkence etmenin hiçbir anlamı yok, zayıfsın, seni yakmaya kalkışan iki üç insana karşı koymak için benim cehennemin güçlerini sana tekrar açmam gerekti. Onlar tarafından kabul görmeye ve aralarına karışmaya o kadar meraklıydın ki! Seni cehennemime kendini kanıtlayana kadar almıyorum, görevini de sana çok yakında söyleyeceğim. Zayıfsan ölürsün, güçlüysen dönersin! Yine de cehenneme dönebilsen bile lanetin üzerinde duracak, ne zaman kabul görüp sevildiğini sanarsan o zaman ortada kalacaksın!" Karşımda sırıtan Berial'e bakmak daha da zorlaşmıştı. Bu sebeple babam beni cehennemden uzaklaştırmadan önce eşyalarımı toparlamak üzere dünyaya kendim  döndüm ve evimin karanlığında buldum kendimi. Eşyalarım yerle bir olmuş kıyafetlerim parçalanmıştı. Özenle büyüttüğüm çiçek koparılmış, yerde yatıyordu. Babam yakında bana kendimi kanıtlama şansı sunacaktı ve onu elime yüzüme bulaştırmayacaktım. O yüzden çalışmalı, güçlenmeli ve daha önce babamın bana sunduğu "Gölge olmayı" ve "Beslenmeyi" çözmeliydim. İşe yarar tek bir eşyam kalmamıştı ve beni buraya bağlayan bir sebebim yoktu. Arkamı dönüp çıkacakken radarlarım bir kişinin daha etrafta olduğunu haber verince arkamı döndüm. Tehdit geldiği gibi yok olmuştu. Tehlike çanları sessizleşmişti. Bir süre bekledim, elimi kendi ellerimle dövdüğüm hançerime yasladım ama kimse saldırmadı. Ortam sessizdi. Bu yüzden tekrar önüme döndüm. O esnada çiçeğimi saksısında tekrar boy gösterirken görünce kısa bir şok geçirsem de hayatta değdiğim her şeyi kuruttuğum düşüncesi hala beynimde yankılanıyordu. Yine de çiçeğimi kucaklayıp ilerledim ve babamın sözlerini ne olursa olsun unutmamaya yemin ettim. 

Cehennem'in Kanatları (Gölge 2)Where stories live. Discover now