15. Bölüm

130 17 3
                                    

Merhaba arkadaşlar

Sizleri özledim, yazmayı da özledim.

Bu zamanda en çok kitap okumakla zaman geçiriyor olduk, o yüzden hiç bir yenilenme yapmadan hikayeyi yeniden yükledim.

Umarım eskisi gibi beni bu hikayemde yine tek bırakmazsınız.

Seviyorum sizleri!

Vote ve Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Bölüm ile baş başa bırakıyorum.

____________________________

Hala o kuvvetli eli benim kolumu tutuyordu ve acımalara sebep oluyordu. Gevşetmeye çalıştım ama nafile hiç bir gevşetme yoktu. Acaba acı çektiğimi biliyormuydu diye sordum kendime. Acı çektiğimi bilse bırakırdı ama. Benim burdan hemen mutfağın yolunu tutmam lazımdı. 'Böyle devam edersen', dedim ve kolumu gösterdim göz ücümla ve devam ettim, 'düşünmeliyim kimin öğrentmeni olabilirim diye.' Bu sözden sonra elini hemen çekti ve 'Özür dilerim istemeyerek oldu. Birdaha olmaz. Acıdı mı?', diye sordu.
"Evet" dercesine kafamı salladım ve ondan uzaklaşarak mutfağa gitmeye karar verdim. Arkamdaki gözlerin benim üzerimde olduğunu bildiğim halde durmadım çünkü kendine gelmeliydi Samet'in ve tabiki de benim de. Neticede acı çeken bendim o değil. Mutfağa girdiğimde Beren masaya oturmuş beni bekliyordu. Beni gördügünde önündeki biberonu yudumlamayı bıraktı ve sandalye'den aşağa indi. Ilk sözü 'Hadi yemek yapayım' oldu. Eh tabi çocuk acıkmıştı ve nerdeyse duvarı kemirmeye hazırdı. Tencere aramaya başladım ve buldum. Bulduktan sonra içine makarna suyu koydum ve altını açtım. Makarnaları da bulduktan sonra tezgaha koydum. Beren benim her hareketimi gözleri ile kayıt alıyordu resmen.
'Salsalı yapşana şen onu. Öyle daha güzel', dedi Beren beni kayıt alırken. Salsa mı o neydi şimdi!?
'Berencığım salsa tam olarak ne oluyor anlatabilir misin?'
'Şen biymiyomusun salsayı? Duy bi ben gösteyim şana buş doyabında.'
Hemen buz dolabının oraya koştu ve önüne bir sandalye koyarak dolabın seviyesine ulaştı. 'Bak buyda...kıymışı salsa.'
Ha o muydu o salsa. Kırk yıllık salça olmuş salsa, hay Allahım. Ben nerden bileyim ki Beren'in söylediği şeyin salça olduğunu. Tabiki de yengesi ona salçalı makarna yapardı. Gösterdiği salçayı elime aldım ve onu sandalye'den aşağa indirdim. Sandalyeyi yerine koyduktan sonra gülme krizine girdim nedense. Ben miydim deli olan yoksa kırk yıllık salçayı degiştiren minacık beden mi? Gülmekten hala kendimi alıkoyamadım bir türlü. Şimdi de Beren gülmeye başlamıştı benimle. Biz tam deliyiz galiba. Umarım Samet bizi duymuyordur çünkü onu rahatsız etmek istemiyordum.
'Tamam. Tamam. Şimdi susuyoruz ve yemeğe devam ediyoruz yoksa Samo amca kızar demi ama.' Yemeği duyar duymaz sustu Beren. Ben bu bücürün haline ama bayılıyorum. Bu ne tatlılıktı ama ya.

Sustuğumuz'a göre devam edebilirdik. Tuz ilave ederek makarnayı kıvama getirdik. Şimdi sadece yağlamak ve salçalamak vardı. Onu da yaptıktan sonra birer birer tabaklara koydum makarnayı. Bunun üzerine Beren 'Oley, bitti', diye bağırdı. Bende eksik kalmayarak 'Yaşasın yemek', diye bağırı verdim. Beren'in hoşuna gitmiş olacak ki kıkırdamaya başladı. Birden arkamdan bir sıcaklık hissettim ama kale almadım. Keşke kale alsaymışım dedim, Samet'in sesini elli santimetrecik arayla duyduğumda. 'Ne bağırıyorsunuz hanımlar? Yemek biz adamlardan daha mı önemli?'
Bu soruyu duyar duymaz dirseği karnına yedi. Oh canıma değsin işte. 'Terbiyesiz', diye tızladım.

Ne cüretle çocuğun yanında böyle şeyler diyordu ki? Ben bile Beren'i bu kısıtlı zamanda ezberlemiştim. O doğduğundan beri tanıdığı yeğenini hala mı tanımamıştı? Bazen diyorum ki acaba bu kafası ile geride mi kaldı diye. Ya adam bi düşünür ama demi? Ama yok illa bi terbiyesizlik yapacak Samet beyefendi.

Hep beraber masaya oturduk ve makarnanın muazzam tadına baktık.

'Bugünkü şefiniz, Damla Kaya sizlerin karşınıza salçalı makarna ile çıktı. Bu eşsiz görünen yemeği benim önümüzdeki ay çıkacak olan tarif kitabım'da görmek istermisiniz Beren Hanım?'
Elimi mikrofon olarak kullanarak elimi ağzına doğru uzattım.
Ağzındaki son lokmayı bitirdi ve 'Evet', diye bağırdı. Ciddiyetimi koruyarak Samet'e döndüm ve aynı soruyu ona da sordum. 'Eh yani Damlacığım', diye başladı. Ama bana böyle hitap etmesinde Beren'in bakış açısından bir hata vardı. Samet cümleyi toparlayarak hemen baştan aldı. 'Pardon...eh yani Damla Hanımcığım biz nicelerini gördük ama başlangıç için güzeldi diyebilirim. Ve tabiki de benden de bir evet almış bulunmaktasın. Tebrik ederim.' Beren aralarda kıkırdamayı haliyle unutmuyordu tabi.
'İşte bu! Bende evet diyorum ve üç evet ile kendimi uğurluyorum.' Elimi kalbime koyarak "Eyvallah" dercesine kafamı salladım. Bunun üzerine hepimiz güldük.
Mutfağı birlikte toparladık ve sonunda oturma salonuna geçtik. Benim gitme saatim gelmiş de geçiyordu. 'Hadi Arslan ev halkı, şefiniz eve gider ve bir daha görüşmek üzere iyi akşamlar diler.' Beren yanıma geldi ve beni kucaklayarak yanağıma bir öpücük bıraktı.

Samet beni uğurlamak için benimle aşağı indi. 'Sen gelme dışarı. Bak vallah sevgilim demem oyarım o gözleri.'
'Damlam gören gördü be gelsem nolacak.'
'Gelma dediysam gelma.'
'Eh iyi öyle olsun bu sefer. Ama bak birdahakine gelürüz ona göre.'

Ayakkabılarımı giyindim ve tam kapıyı açacaktım ki Samet buna engel oldu. 'Ne var yine Samet', diye ofladım.
'Sence de birşey unutmadın mı?' Bu soruyu sorarken sağ eli ile yanağını gösterdi.
'Öpücük he? He he bugün bana yaptıklarından sonra sana öpücük müpücük yok. Hadi selametle.'
'Imeram yapma bunu bana.'
'Yaparım, bal gibi de yaparım. Çekil şuradan. Biraz aklın başına gelsin de sonra öpücüğü hak edersin. Ben sana ne öpücügü verim? Niye ve neye?'

'Aman hatun çok koniştin ama', diyerek beni yanına çekti ve alnıma uzun bir öpücük bıraktı. Kulağıma inerek 'Kizum ben lazum. Benum olduğum yerda senun isteduğun yada istemeduğun sökmez baa. Şimdi tıpış tıpış eve gidiysin ve beni araysin varince.' 'Of Allahım of', diye ofladım ve Samet'in sinirden birleşmiş kaşlarını görmem ile sustum.

'Oflama baa oflama.'

Böylece beni bıraktı ve kapıyı açtı. 'Hadi gülüm hadi git selametle.' Bu olaydan sonra selameti mi var laz öküzü?

Arabama bindim ve evin yolunu tuttum. Neydi bu şimdi? Tamam anladık laz damarın patlayacak ama bu kadar da olmaz ki. Biraz özgürlük yahu. Yok neymiş efendim onun olduğu yerde benim istediğim ve ya istemediğim sökmezmiş. Söker canım söker öyle bi söker ki nevrin şaşar. Bizde karadenizliyiz. Laz olmasak da giresunluyuz Allaha şükür.
Eve vardım ve kapıyı açarak içeri girdim. Akşam daha yeni olmuştu. Haliyle hepsi oturma odasında oturuyordu.
'Kim geldi?', diye sordu annem.

'Ben geldim.'

'"Ben" de kim oli?'

'Ben işte Damla.'

'Kızım hep aynı şeyi yapinuz bilin mu. Ben diysunuz. Ben nerden bilim kımsuz tövbe yarabbim ya resulülallah.'

...

Hemen odama çıkarak yatağıma uzandım ve bugün ne yaptıklarımıza gitti aklım. Bazen istesekte istemesekte deli deli şeyler yapabiliriz. Mesela çocuk gibi davranarak bir kavganın başlamasına yol açabiliriz. Ama hangi yaratık böyle bir hatayı yapmadan önce düşünüyor ki? Maalesef hiç kimse. Pardon, özür dilerim, daha yapmayız deriz ama yinede yaparız. Örneğin bugün Samet'in benim elimi ikinci defa öylesine sıkı tutması gibi. Daha zamanında demiştim acıyor bırak diye ama bırakmamıştı. Hep aynı şeyi yaşıyordum. Acaba akıllanacak mı diye şüphe etmiyorum değil, tabiki şüpheleniyordum. Öylesine bana zarar vererek nasıl ben onula BIR olurdum? Aslında sadece biraz zamana ihtiyacım var gibi görünüyordu. Böylece belki ona da dediğim gibi aklımızı başımıza toplayarak BIR olurduk.
Ama aşk bize bunu yapmamıza
izin verirmiydi...

işte onu bilemiyordum...

Ben Aşkı Kadırga'da buldumWhere stories live. Discover now