4. Bölüm

215 35 3
                                    

Merhaba arkadaşlar ❤

Sizleri özledim, yazmayı da özledim. 
Bu zamanda en çok kitap okumakla zaman geçiriyor olduk, o yüzden hiç bir yenilenme yapmadan hikayeyi yeniden yükledim.

Umarım eskisi gibi beni bu hikayemde yine tek bırakmazsınız.

Seviyorum sizleri!

Vote ve Yorumlarınızı eksik etmeyin.
Multimedya: Samet Arslan
Onur Tuna'yı herkes tanır herhalde. Herkesin Sameti başka olabilir ama ben bu oyuncumuzu karaktere uygun gördüm.

Bu sefer Samet'in bakış açısından da birşeyler öğreneceğiz. Bakalım bizim uşağmuz neler düşüni...

Bölüm ile başbaşa bırakıyorum.

__________________________

Samet

Demek ayakkabı numaramı bilmek istiyor karşımdaki güzellik.
Ne kadarda güzel kurtardı kendisini. Bende tabi çaktırmadım. Aslında ne istediğini biliyordum.
Telefon Numaramı.
Şimdi bilemeyecek işte, kendisi kaşındı. Bu duruma tebessüm etmemek elde bile değildi.
Ona bakarak, ayakkabı numaramın kırküç olduğunu söyledim. Kesin kıpkırmızı olmuştu ama malesef karanlıktan hiç görünmüyordu o kırmızıya bürünen nur yüzü.
Tabii elimdeki ışığı ona odaklayabilirdim ama gözü bozulur diye yapamadım.

Bende aynı soruyu ona sordum
'Senin ayakkabı numaran ne?'

O da 'otuzyedi' dedi.

Minik minik ayaklar ha ?!
O çeneye bu ayaklar yetiyor ise eğer...vallaha bravo.

Sonra o konuşmaya devam etti
'Bak burda benim arabam. BMW olan.'

Demekki BMW seviyoruz küçük hanim. Iyi bir zevk.

'Çok güzel bir zevk'in varmış' dedim.

'BMW olmayacakta ne olacak. Bu araba sanki benim için üretilmiş'

'Galiba çok bağlısın arbaya'

'Tabiki. Sen ne sandın, tek sizin mi bebeğiniz olabiliyor bir araba?'

Vayyyy, ilk gördüğümde hiç böyle birisi olduğunu sanmamıştım.

'Ne oldu, donup kaldın öylece?' diye bir soru attı ortaya.

'Yani şey ehh...böyle bir kızı ilk defa tanıyorum. Hani bana göre hep kızlar saç, oje, üst ile ilgileniyorlar.'

'Demek ki böyleleride varmış' dedi.

Bende fisildayarak 'Demek ki' söyleyi verdim.

Bunu söyledikten sonra arabasına bindi. Bende hemen öteki yana koştum. Ne acelesi varsa prensesin. Aslında ben süreyim mi diyecektim, ama benimki çabuk çıktı.

Benimki mi?
Kim bilirdi ki benim de bir gün Yalın'a bağlayacağımı. Halbuki hiç sevmezdim onun şarkılarını.
Ne o öyle, yok canım cicim bebeğim. Ben hiç gelemem öyle şeylere.
Bu cadı beni bu şeylere yöneltirse işim yaş. Ama önce bi tanımak lazım onu. Onları yolcu ettikten sonra ben ve oğlanlar alana girdik tekrar.

Biraz efkarlanmaya ne dersiniz?

Ömer Kemençesi ile telleri oynatıyordu. Bizde ona şarkıyı söyleyerek eşlik etmeye başladık. Yanımda oturan Burak bana eyildi ve

'Oğlum bu kızlar neydi beee, hele de seninki. Vallah çok çekeceğin var bu hatundan benden söylemesi' dedi.

'Bak laflarına dikkat et, ben seni gebertmeden yengen seni gebertir. Sonra görürsün çok mu yada az mı çektiriyor diye'

'Demek öyle çabuk olur bu iş diyorsun. Hadi bakalım göreyim seni. Bende kendimi seninkinin yanindaki sarışına kaptırdım be Reis.'

Bunu duymam ile büyük bir sırıtış oluştu yüzümde.

'Vayyy bizim Kabadayı ne işler peşinde. Hiç beklemezdım bunu senden.'

'Oğlum sencede bizim evlenipte çocuk çoluğa karışmamızın zamanı gelmedi mi?'

'Geldi gelmesine de sen önce öteki kızlarını bırakabilsen keşke.'

'Söz bırakacam anasını satayım.'

'Öyle olsun bakalım'

'Sözüm sözdür kardeşim'

Geceyi de böyle bitirmiştik. Yarın yeni bir gün bizi bekliyordu.

Damla

Arbaya bindiğimiz andan itibaren hiç kimse konuşmamışti. Malum bugün kurtlarımızı dökmeye zamanımız olmuştu ve haliyle yorulmuştuk. Ama sonra Eylül bu sessizliği bozdu.

'Sizce bu oğlanları birdaha görürmüyüz?'

Biz sadece omuz çekmek ile yetindik cünkü hiç kimsenin hali yoktu bu saate. Eylül devam etti konuşmaya

'Bence görürüz. Hayatta iki kez görürsün birini derler ya, işte ondan bizde de olabilir mesela. Olamaz mı yani?'

Bende dayanamadim ve Eylüle cevap vermek için içimdeki kelimeleri yerlerine yerleştirmek için uğraştım. Yoksa bu kız yalnızlık hısıne takılıp bayılırdı, mazallah. Kelimeleri yerli yerince yerlerştirdikten sonra başladım uykulu sesimle konuşmaya

'Bak güzelim öyle birşey sadece ve sadece dizilerde olur. Çok kaptırma kendini onlara. Hepsi sana zarar kuzum. Diyeceğim şu ki Allah ne verdiyse o olur. Kaderini cetvel ile çizemezsin.'

Eylül bunu duyduğunda geri birşey söyleyemedi. Dizi delisi olursan olacağı bu.
Gerçi bizim hayatta bir çeşit dizi değilmiydi ama?!

Ama tabiki televizyondaki dizilerden başka.

Nasıl biliyormusunuz.

Hep düzeli aynı şeyi yaşayan,
kalkan, yemek yiyen
ve sonrada yatan.

Böyle basit bir hayat işte. Ki bendeki olan basit bir hayat hiç kimsede ne görüldü ne de duyuldu. Ben hiç bir kız gibi olamadım.
Mahalledeki çocuklarla futbol oynayan bir tiptim ben hep.
Ve hiçte değişmedi. Tamam giyinime ve kuşanıma şimdi daha da dikkat ediyorum ama gerisi hepsi halen aynıydı.

Takı bugün neye uğradığımı şaşırarak önüme iki Masmavi göz çıkana kadar. O an dedimki kendi kendime, vayyy bee Damla kızım sende mi aşık olacaktın bir gün.
Birisi gelip bir yıl önce bana aşık olacaksın dese, inanmazdım açıkçası.

Eve vardığımda evin diğer yandaşları uyumuşdu bile. Normal yani saat üç'e geliyordu. Bende kanepede uyuyup kalmamak için hemen odama çıktım. Yatağımda sağ, sol döndüm durdum ama uyuyamadım.

Niye mi?

Çünkü Mavimi düşünüyordum. Hakkaten olurmuydu Eylül'ün söyledikleri.
Ikinci kez görürmuydün bir insanı?
Görsem sanki o beni tanıyacakta. Hem kesin sevgilisi vardır.
Sahi, ben bunu niye düşünemedim.

Çünkü gerizekalısın.

Yuhh yani bukadarda olmazki ama. Aşk bukadar deli ediyor ise eğer, uzaklaştırayım kendimi ben o "Aşk" denen yaşantıdan.
Demek ki o mavi gözleri unutma vakti gelmişti.

Hoşçakal Mavim...

Ben Aşkı Kadırga'da buldumWhere stories live. Discover now