3. Bölüm

246 38 10
                                    

Merhaba arkadaşlar ❤❤❤ 

Sizleri özledim, yazmayı da özledim.
Bu zamanda en çok kitap okumakla zaman geçiriyor olduk, o yüzden hiç bir yenilenme yapmadan hikayeyi yeniden yükledim.
Umarım eskisi gibi beni bu hikayemde yine tek bırakmazsınız.

Seviyorum sizleri!

Vote ve Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Bölüm ile baş başa bırakıyorum.

Multimedya:
Selçuk Balcı - Gel sar beni
_________________________

Damlam demişti bana, Damlam. Acaba doğru'mu duydum diye düşünürken, Kemençe sesi herşeyi alıp götürdü ve başladım halka'da horon tepmeye. Kemençe'nin sesini duyduğun da zaten coşarsın.
Yanımda tepen Samet'e bi baktım.
Önce Ayaklar.
Sonra Omuzlar.
En son da o mavi gözler.
Cenneti simgeleyen maviler.
Ona bakmamla göz göze gelmemiz bir oldu. Bana bir gülücük attı ve devam etti horona. Müziğe kulak verdim ve bize uyduğunun hakikatine vardım.

Seni gördüm beğendum
Gönül penceresinden
Anla beni ne olur
yüreğumun sesunden

Seni gördüm beğendum
Gönül penceresinden
Alur seni kaçarum
Sürmene deresinden

Çirkin çirkin kızlarun
Tutarmiyum elini
Ya seni alacağum
Ya senden güzelini

Akşama kadar horonlar, karşılamalar ve kolbastılar oynanmıştı. Ve her oynadığımız zaman, bize yakın bir yerde Samet ve arkadaşları bize bakıp duruyorlardı. Kesin arkadaşları bizim kızlara kafayı takmıştı. Kesin yani yoksa niye demi yani. Akşam olunca Samet'in bir arkadaşı geldi ve az sonra Kemençe sefası yapacaklarını söyledi ve bizi sefa'ya davet etti.
Bizde geleceğimizi söyledik ve onunla Kemençe sefasının yapılacağı yere gittik.
Vardığımızda herkes bir toplumda çimenin üstüne oturmuşlardı.
Ve bilin bakalım kim vardı.
Tabiki benim Mavim.
Ben çok kaptırdım kendimi. Burdan daha nerde göreceğim ki ben onu? Hiç biryerde tabi, çünkü niye?
Cünkü ben çok şanssız bir insanım. Allah sahibine bağışlasın diyeceğim de, bağışladığı kişi bari ben olayım bee Mavim. Hiç fena olmazdı bence. Herneyse, biz oturduk boş olan yerlere. Bizim tam önümüzde Samet ve tayfası oturuyor. Var ya kesin bunlar benim kızlarıma göz diktiler. Aman bee bende onların kankilerine dikmişim gözümü ne yazar ki.
Herkesin sevmeye ve sevilmeye hakkı var değil mi ama?
Genç Kemençeci Ömer önce kendine ait bir potpori söyledi. O türküleri, şarkıları söylerken, toblumda bir parça kağıt ve kalem geziniyordu.

Herhalde istekleri oraya yazacaktık. Sonra bana geldi kağıt. Benim istek şarkım belliydi.

"Selçuk Balcı - Gel sar beni"

Sonra bizim kızlar yazdı. En son Samet yazdı. Acaba ne yazdı diye merak etmedim değil yani.
Sonra Ömer başladı şarkıları tek tek söylemeye. Aralarında Resul Dindar, Zeynep Başkan, Onay Şahin, Koliva ve Kazım Koyuncu şarkıları da vardı. Sonra benim şarkımın sırası gelmişti. Gözüm kapalı dinledim yarı şarkıyı sonra açtım gözlerimi ve Sametin bana doğru baktığını gördüm. Yüzümde bir tebessüm oluşmuştu ve kesinlikle domates gibi kıpkırmızı olmuşturum ama neyseki hava kararmaya başlamıştı. Gözümü ondan çektim ve yanımda oturan Simgeye baktım. Bide ne göreyim.
Bakışını Samet'in yanında oturan bir çocuğa dikmişti. Anaaa çocukta ona bakiyordu.
Bu kader mi yada kader mi şimdi? Ona birşey demeden kendi önüme baktım ve kulağımı şarkıya verdim.

Saat gece bir'e geliyordu ve biz kalkmaya karar verdik bu sırada Samet ve Arkadaşları da ayaklandı. Onlarda mı gidecekler di? Simgeye bakan çocuk geldi ve başladı konuşmaya.

'Kızlar herhalde eve gidiyorsunuz. Şimdi geç oldu korkar morkarsınız onun için geldik' dedi.

'Biz neden korkacakmışız acaba? Senin gibi dangalaktan mı?' diye çıkıştım ona.

Hemen bir taktik uygulamış bak görüyormusunuz Simgeyi tavlamak için. Pis fırsatcı seni.
Sonra bir taraftan Samet basladı konuşmaya
'Yok yok öyle demek istemedi, demi Burak' dedi, adını yeni öğrendiğimiz çocuğa bakarak.

'Iyi öyle olsun bakalım' dedi Zeynep.

'Siz burda kalın ben arabayı getireyim' dedim ben kızlara.

Üç adım atmıştım ki, kolumu bir el tutu. Sol'a baktım ve Sameti gördüm.

'Yanlış anlamanı istemem ama, benim seninle gelmem sanki daha iyi olacak. Bak burası senin bildiğin yerlerden değil. Burda her türlü sapık var. Yani diyeceğim şu ki seninle gelmeme izin ver' dedi.

Bende 'iyi tamam' dedim geri.

Elindeki cep telefonu ile ışık yaparak arbaya ulaşmamızı daha da kolaylaştırdı. Hiç kimse konuşmuyordu. Takı o sessizliği bozana kadar.

'Şey Damla birşey soracağım?'

Sor Mavim diyecektim, zor çektim kelimeleri yine geri. Bi yutkundum ve 'Sor' diye kısa bir cevap verdim.

'Kaç yaşındasın acaba? Yani istersen cevapla.'

'Ondokuz. Sen? Ha bu arada mükemmel horon tepiyorsun. Bunu söylemezsem olmaz.'

'Sağol. Ama sende hiç fena sayılmazsın. Tam bir Karadeniz kadını gibisin. Herneyse bende yirmibir yaşındayım.'

'Çok güzel bir iltifat oldu bu. Teşekkür ederim.'

'Rica ederim.'

'Numarani verirmisin?' dedim ben.
Ben ya ben. Nasıl derim ben bunu ya.
'Efendim?'diye geri soru sordu.
'Ehhh...ayakkabı...evet evet, ayakabı numaran kaç diye sordum.'

Allahım bu ne biçim bir soru çevirme. Kendimi boğasım geldi bi an. Neyseki hemen toplamıştım soruyu. Ama bu anca yılın en saçma sorusu olurdu. Yeminle. Yok böyle birşey.

Aşkmış insanı değiştiren demekki, Aşkmış dünyayı yaşatan, Aşkmış iki yüreği bir araya getiren.

Bizim de yüreğimiz bir araya gelirmiydi?

Ben Aşkı Kadırga'da buldumWhere stories live. Discover now