5. BÖLÜM : "ALLAME"

En başından başla
                                    

Savaş Bey, göğüs kafesinin izbesinde saklanan bastırılmış çığlıkların hepsini bir anda hiddetle bağırdı, "Barı sen mi yaktın?"

Böyle bir soruyu duymayı beklediği belliydi. Cılız omuzlarını silktiğinde gözümde korkunç derecede zayıf bir canavar belirmişti.

Adam bir sosyopat gibi dürtüsel bir bakış ve sıcak bir nefesle, "Dudaklarım..." dedi. "Dudaklarım sigaramı tutmayı beceremedi." Akıl almaz bir rahatlıkla ağzında biriktirdiği tükürüğü Savaş Bey'in ayak ucuna püskürttü. "Bir daha olmaz."

Savaş Bey dayanamayıp derin bir soluk aldığında genzinden aşağıya boca ettiği duman isyan ederek koca bir öksürükle kendini dışarı attı. Bir an için boğulacağı hissine kapılmıştım ki birkaç saniyede kendini toparladı.

Nefesini tekrar kontrol altına aldığında sıcak derisinin üzerinde buz küpleri gezdiriliyormuş gibi irkilerek öfkeyle titrediğini görebiliyordum.

"Dudaklarının sigara dışında tutacağı çok iyi şeyler biliyorum."

Adam yutkundu. Yüzündeki pişkin bakış, utanmaz gülüş bir anda kayboldu. Omuzları dikleştiğinde Savaş Bey'in ardına iyiden iyiye sığındım. Bir yerlere çığlık atıp ayaklarım popoma vura vura kaçmak yerine burada öylesine bir sohbetin içindeymişim gibi dikiliyordum.

Barı kundaklayan adam nispet edercesine derin bir iç çekti. Bir ormanın kuytusunda, temiz bir havayı içine çekercesine.

"Dışarıda görüşürüz." dedi ve Savaş Bey'in omzuna dostane bir şekilde vurdu. Savaş Bey, adamın bu hareketinden ölesiye rahatsız olmuştu. Hiddetli bir bakışla kendi omzuna ve adamın eline baktığında ilahi bir güçle barın buz gibi soğuduğunu hissettim.

"Şansını fazla zorlama Sansar." dedi Savaş Bey. Sansar?

Sansar denilen adam, kızıla çalan düşüncelerini derin ve kirli bir burun çekişle dışarıya bıraktı. Dumandan kanlanmaya başlamış gözleri, saniyeler içinde beni fark ettiğinde olduğum yerden koşarak bir maraton koşucusu gibi çıkışa varabilecek özgüven ayak tabanlarıma koşullandırılmıştı.

"Sen hanımefendiyi güvenli bir yere götür." dedi adam. Gözlerimi, dişlerimi ve yumruklarımı sımsıkı kapayarak dizlerimin üzerine çökmek ve astım krizinden boğulmayı beklemek istiyordum. "Ölmesini istemeyiz, yazık olur, çok tazecik."

Savaş Bey dişlerini sıktığında bedenine süratle yayılan öfkenin, bir panik dalgasına eşlik etmesine izin verdi. Sanki uzun zamandır beni tanıyormuş gibi sahiplenici bir güçle bedenimi, bedeninin arkasına çekti.

Beni bir sır gibi sakladı.

Bu kadar alevin arasında buz gibi, kahredici ve son derece rahatsız olmuş bir tepkiyle adamı süzdü.

"Bulaşma." dedi, elleri kolumun üzerindeydi ve beni kaçmaya yer arayan bir av gibi sıkıca tuttu. "Kız benimle."

Hiçbir şey söyleyemeden sadece ve sadece ikisinin arasında dönen konuşmaları dinliyor, boğazımdan yukarı tırmanan histeriyi güçlükle bastırmaya çalışıyordum.

Birkaç kişi daha yanımdan koşarak alevin kollarından kaçıyordu, bense tam olarak burada durup ölümü beklemenin ne kadar mantıklı olduğunu zihnimin terazisinde tartmaya korkuyordum.

"Hay hay." dedi adam gamsızca. "Tadına bakmadan ölmesini istemeyiz." dediğinde bir adım geriledi, "Bir sonraki sefere artık."

Kulaklarımda çınlayan onlarca çığlık ve adım sesleri bir anda susmuş, sadece o adama odaklanmıştı. Birkaç adım atarak sisi yardığını ve büyük adımlarla uzaklaştığını görmüştüm. O kadar.

BANA KENDİMİ VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin