23.Bölüm

1.2K 51 55
                                    

***

Dirseğini kırmış, başını avucunun arasına almış öylece onu izliyordu. Karşısındaki güzel yüzün çocuksu bir masumluğa bürünmesine sebep olan uyku, kendi gözlerinden köşe bucak kaçarken, parmakları o ipeksi saçlarda ki gezintisini sürdürmeye devam etti. Ay ışığının yüzüne düşürdüğü kirpiklerinin yansıması yanaklarını gölgeliyor ve bu görüntü genç adamın, eşsiz bir tabloyu seyrediyormuş gibi hissetmesini sağlıyordu. Eline aldığı bir bukleyi dudaklarına götürerek minik bir buse kondururken, saçlarından yayılan menekşe kokusunu derin derin soludu. O sırada kıpırdanan dudaklarından sıyrılan bir kaç anlamsız mırıltı eşliğinde gözlerini aralayan genç kadın, yanı başında gördüğü adamın güven verici sıcaklığına sığınarak, incecik kollarını onun kaslı gövdesine dolayıp başını göğsüne yasladı. Bu hareketi Cem'i gülümsetirken, göğsünde hissettiği ıslaklık ile, pencereyi yarım yamalak örten perdenin ardına uzanan gökyüzünden ayrılan bakışları, sevdiği kadının nemli kahveleri ile buluştu. İşte tam o an, artık bu kadın olmadan hayatına devam edemeyeceğini itiraf etti kendine. Oysa bu itiraftan diline düşen pay ise yalnızca, ''Özledim.'' Olmuştu. ''Bende.'' Dedi genç kadın, yaşlar gözlerinden elmacık kemiklerine doğru ince bir yol çizerken. ''Sanki bir kaç yüz yıldır özlüyor gibiyim...''

Sonrasında ise seslerin sessizliğin ardına sığındığı ve gözlerin dile geldiği o özel anın içerisinde bulmuşlardı kendilerini. Bedenleri soğuk, kıyafetleri hala ıslaktı, dönüş yolunda bastıran yağmurdan. Ayaklarındaki ayakkabıların topuğundaki çamur beyaz yatak çarşafının üzerine bulaşmış ve genç adamın, sevdiği kadının omzundan yatağa doğru uzanan kolunda ki intraketin kapağı sızdırmaya başlamıştı.

Beyazın üzerindeki kırmızı noktalar çoğalıyor ve her biri bir öncekinden daha hızlı akan kan damlaları ise bu noktaları her seferinde genişletiyordu. Güneş ilk ışıklarını göğe serpiştirmiş ve insanın ruhunu okşayan tatlı esintiler şehrin ayazına güçlü bir darbe indirmişti. Siyah perdelerin el verdiği ölçüde odaya sızan sarı ışık demetleri, kırmızının ve kahvenin, tek beden olmuş iki yüreği çepeçevre kuşattığı bu anı daha da özel kılıyor, kuşların naif sesi ise güzel bir günü müjdeliyordu.

Dudakları keyifli bir tebessümü konuk ederken, hafifçe doğruldu. Bir eli üzerinde olduğu omuzların biraz altına giderken, diğeri ise kendi bacağından ayrılıp sevdiği kadının uyluklarını kavradı. Tutuşu sahiplenircesine sıkıydı, aynı zamanda incitmeye korkarcasına tutuk... Gözleri, ezberleyebilmek adına tüm uykulara yüz çevirebileceği o güzel yüzde gezindi yeniden. Kurumuş dudaklarını dili ile ıslatışı, adem elmasının inip çıkması, sol yanağındaki ince çizginin çukurlaşması ve koyulaşmakta olan kahvelerin kendi yeşillerini bulması... Atılan üçüncü adımın ardında kalan iki saniyelik süre içerisinde yaşanılan her şey, ağır çekime alınmış bir filmin son sahnesi gibiydi. Öylesine özel ve soluk kesici...

Bir ayağı ile hafif aralık olan kapıyı kendine doğru çekerken, "Susuyorsun?" Dedi sorarcasına. O sırada kapıdan çıkmış ve koridorun sağ tarafına doğru ilerlemeye başlamıştı. Daldığı yeşillerde kaybolmayı umut ederken, "Korkuyorum." Diye cevap verdi genç kadın. "Bu güzel sessizliği katletmesinden kelimelerin..."

Kısa bir an başını kaldırarak, önünde durdukları odanın kapısına baktı. Sonra da diğer odaların kapılarında gezdirdi bakışlarını. Giriş kapısı siyah, diğer kapılar ise süt beyazıydı. Garip bir merakla sevdiği adamın gözlerini bulan gözleri, çok geçmeden tekrar başlamıştı menekşe desenli kapının yatık 'B' şeklindeki kolunda gezinmeye. Kol zümrüt yeşiliydi tüm kapılardan farklı olarak, kapı ise koyu kahverengi... 'Gözlerin gibi.' diye geçirdi içinden genç kadın, 'Ve daha çok gözlerim gibi...'

Ölürsem Sevemem Seni (ASKIDA)Where stories live. Discover now