6.Bölüm

3.3K 264 150
                                    

İyi okumalar dilerim...

Medya: Buse

Haklıydı... Hemde çok haklıydı. Sözleri silkelemişti benliğimi ve ayağa kalk demişti. Kalkacaktım. Kaçmayacaktım yakama yapışıp, hesap soran gerçeklerden. Artık yeterdi. Tükenmişliğimden arta kalan küllerimden doğacak, eskisinden bile daha iyi olacaktım.

Kendime sormam gereken sorular ve vermem gereken cevaplar vardı öncelikle ve iç hesaplaşmamı başlatmak adına ayağa kalkıp, benliğimi oturttum karşıma. Kalkarken destek aldığım kanepenin döşemesine bulaşan kanı takip eden gözlerim bileğimi bulurken, masanın üzerindeki şişeye uzanan ellerime bakıp, acı bir şekilde gülümsedim.

Bu muydu yani? Onu düşündükçe kanayan ve ondan kalma bir yaraya sahip olupta, aşkına sahip çıkamayan bir adam mıydım ben? Peki uçurtmasının kuyruğu koptu diye kıyametleri koparan o çocuğa ne olmuştu? O kaçmazdı ki korkularından, üstüne gider, 'Gelin ulan, gelin. Ben buradayım' derdi... Eski Cem neredeydi? Neredeydi o cesur, savaşçı ruhum? Bu ben değildim... Kaybedeceksem bile, bir adı olmalıydı yenilgimin ve zaten asıl kaybedenler, hiç savaşmayanlar değil miydi?

Peki neyden kaçıyordum ben bunca zamandır? Kendimden mi? Belki... Neden kaçıyordum ki? Kendimi böylesine yıka biliyorken, yıktığım yerden başlayamaz mıydım onarmaya? Öremez miydim altında kaldığım duvarlarımı yeniden? İç enkazımın altında debelenmek daha mı kolay gelmişti, baş kaldırmaktan. Neden soluksuzluğumu, sindirmişti kıvamsızlığım, acılar tüm benliğimi yoğururken? Neden?

Korku muydu tüm bunların sebebi? Peki ya kaçtığım için korkuyorsam... Değer miydi tüm bu yaşadıklarıma? Tamam yaşadıklarım kolay şeyler değildi ama yalnızca benim etrafımda dönmüyordu ki dünya. Herkes yaşayabiliyordu bunları ve yine de devam ediyordu hayatına. Benim farkım neydi onlardan? Ağabeyimden farkım neydi mesela? O daha kötülerini yaşamasına rağmen ayakta kalmamış mıydı? Bende kalabilirdim... Çıkabilirdim düştüğüm umutsuzluk kuyusundan.

Bunu yapabilirdim çünkü; Ağabeyi dört duvarın ardında diye, bir an bile umudunu kaybetmeden yıllarca bekleyen o çocuktum ben ve bedenimde kök salan bencilliğin meyvesini yedirmeyecektim sevdiklerime. Toparlanıp sevdiğim kızın karşısına çıkacak ve sonra da başına geçecektim şirketimin. Tüm yükü ağabeyimin omuzlarına yıkmaya hakkım yoktu ve artık bu gidişata dur demenin zamanı gelmişti. Dibe vuran şişeyi hızlıca karşı duvara fırlattıktan sonra, ayağa kalktım ve yenisini almak üzere büfeye doğru yöneldim.

Hiç olmadığı kadar içmiştim bugün ve durmayacaktım... İçimdeki aptalı alkole boğacak ve dezenfekte edecektim sızlayan yaralarımı. Alt raftan büyük bir şişe viski alarak sarsak adımlarla yerime döndüm ve içmeye başladım bardağı bir kenara bırakıp. Yılların yorgunluğu tonlarca ağırlığında bir taş olup göğsüme çökerken aldığım okkalı yudumlar yetmiyordu... Her yudumda gözlerini buluyordum gözlerimin önünde ve bu daha çok içmeme sebep oluyordu.

Özlemiştim... çok özlemiştim hemde. Başım dizlerine değmedi nicedir ve bu yüzden huzursuz uykularım, biliyorum ve ilk defa inanmak istiyorum her şey güzel olacak masalına... Kapıya değen parmakların tonlaması usulca kulaklarıma ulaşırken, bir kenara itiyorum beynimde salınan naif düşünceleri ve elimdeki şişeyi sertçe masaya bıraktıktan sonra, ayağa kalkıyorum.

Gecenin kör kuyusuna düşen gözlerim ve yalpa çıkan adımlarımla verdiğim çetin mücadeleye sahne olan, kapı ve salon arasındaki mesafe azalmak yerine anbean büyürken, kulaklarıma çalınan o ses olduğum yerde kala kalmama sebep oluyor. ''Aşkım...'' Bu... Bu gerçek olamazdı ki. Yine o hayallerden birini görüyordum ve elimi uzattığım an bitecekti. Tutamayacaktım ellerini, o kaybolmak istediğim gözlerine bakarken. Sarılıp çekemeyecektim kokusunu derinlerime... Koyamayacaktım dizlerine başımı, ama olsundu.

Ölürsem Sevemem Seni (ASKIDA)Where stories live. Discover now