1.Bölüm

8K 452 179
                                    

Medya: Buse.

''Günaydın anneşim.'' Üstündeki ağırlık, yüzünde dolaşan minik eller ve yanaklarına art arda bırakılan öpücüklerle kıkırdayan Buse uyanma vaktinin geldiğini anlamıştı. Gözlerini açıp bir çift yemyeşil gözle karşı karşıya geldi. Oğluna her baktığında aynı kişiyi, O'nu görüyordu. Babasının küçük bir kopyasıydı Poyraz. Saçları, gözleri, sağ yanağındaki minik gamzesi... Kendine benzeyen hiçbir yanı yoktu. O'nu hayatta tutan tek şey kollarındaki bu minik bedendi, tüm dünyası oydu ve artık onun için yaşayacaktı.

İyi bir işi vardı ve oldukça iyi para kazanıyordu. O zor dönemlerinde kendini derslerine vermiş, okuduğu üniversitede eğitim görevlisi olarak kalmayı başarmıştı. Hamile olduğunu öğrendiğinde neredeyse üç aylıktı minik meleği. Durumu ailesine anlattığında tüm ailesi karşı çıkmış, annesi aldırmasını isterken ağabeyleri, babalarının kararının arkasında durarak onu evden kovmuştu. Yinede vazgeçmemişti tek varlığından. Geçici işlerde çalışıp okuluna devam etmiş ve şuan bulunduğu duruma gelmişti. Kimseye ihtiyacı yoktu ve kendi ayaklarının üzerinde durabiliyordu artık. Zamanla yumuşayan ağabeyleri ve annesi yanına geliyor olsa da, kırgındı onlara. Kendisine kalsa affetmeyecekti ama mahrum etmek istememişti minik meleğini aile kavramından. Yaşadıklarını yaşatmayacaktı ona.

''Anneşi, poyyaş şok acıktı.'' Hafta sonuydu ve bugün oğluna aitti Buse. Saçlarını karıştırıp yanağına sulu bir öpücük bırakırken cevap verdi.
''Ah, acıkmış mı benim yakışıklı prensim? Şimdi söyleyin bakalım kahvaltıda ne emredersiniz.'' Minik prensinin boyun girintisine gömdü yüzünü ve mis gibi kokusunu içine çekti. Bundan huylanan Poyraz'ın kıkırdayarak, minik elleriyle yüzünü tarumar etmesi üzerine, iki elini pes ettiğini belirtircesine havaya kaldırdı Buse.

''Poyyaşın anneşi peş etti. Zafey Poyyaşın.'' Poyraz'ın tek elini yumruk yapıp havaya kaldırarak söylediği sözlerin üzerine kıkırdayan Buse, alnına bir öpücük kondurduğu oğlunun minik bedenini kollarının arasına aldı. ''Evet genç adam. Şimdi doğruca banyoya gidiyoruz ve elimizi, yüzümüzü yıkıyoruz.'' Poyraz'ın dudaklarını büzdüğünü gören Buse gülümseyerek, her sabah tekrarlamak zorunda kaldığı o cümleyi ekledi. ''İlk gidenin tüm istekleri yerine getirilecektir prensim, gün boyu bana hizmet etmek istediğinize emin misiniz?'' Demesiyle koşmaya başlayan oğlunu kahkahalarla takip etti ve zorlu bir banyo maratonun ardından beraber hazırladıkları kahvaltı sofrasına kurularak, keyifli bir şekilde kahvaltısını yaptı.

''Kahvaltımızı da yaptığımıza göre, artık giyinebiliriz prensim.'' Poyraz sevinçle ellerini birbirine çırparken 'giyinmek' kelimesini yeni algılamış olacak ki elleri yavaşça iki yanına düştü. Onun bu haline gülümseyen Buse biliyordu oğlunun giyinmeyi sevmediğini ama buna da bir çözümü vardı. ''Kendin giyinebilirsin dimi prensim?'' Çenesini çok bilmiş bir tavırla yukarıya doğru kaldırdı Poyraz. ''Tabii ki giyine biliyim anneşim, bebek miyim ben?'' Başını iki yanına doğru sallayan Buse dudaklarını birbirine bastırmış, gülmemek için zor tutuyordu kendini. ''Tabii ki de değilsin prensim ve prensler annelerini yormadan, kendi başlarına giyinebilirler.'' Gözleri parıldayan Poyraz minik kollarını iki yanına açarak gururla cevap verdi. ''Ben güşlü ve kocaman biy piyenşim ve piyenşler anneleyini yoymadan tek başına giyinebiliyler.'' Oğlunun başını şefkatle okşayarak onu onayladı. ''O zaman, şimdi doğruca odaya gidiyoruz ve giyindikten sonra salonda buluşuyoruz. Anlaştık mı meleğim?'' Poyraz başını salladı ve önemli bir görevi! gerçekleştirecek olmanın sevinciyle odasına doğru koşmaya başladı.

İlk baharın ortalarındaydılar ve hava oldukça güzeldi. Odasına girip gardırobunun kapağını açan Buse dar, koyu renk bir kot pantolon ve üzerine siyah kısa kol bir bluz giydikten sonra aynanın karşısına geçti ve yaptığı hafif makyajın ardından komodinin üstündeki siyah, deri çantasını alarak salona doğru yürümeye başladı. Giyinmiş, koltuğa kurulmuş bir şekilde kendisini bekleyen oğlunun koşarak kucağına atlayarak söylediği sözler, kulaklarından kalbine kadar yayılan o mutluluk dalgasının tek sebebiydi.. ''Poyyaşın anneşi şok güşel olmuş. Yanımdan ayyılma tamam mı anneşim? Piyenşley, piyenşeşleyini koyuy, bende şeni koyuycam.'' Dudaklarında filizlenen gülüşü göz bebeklerinde son bulurken sımsıkı sarıldı tek varlığına. ''Peki prensim, korumanız altında olmaktan şeref duyarım.'' Ellerini ağzına kapatarak kıkırdayan Poyraz, annesinin kucağından atlayarak kapıyı açtı ve garaja doğru koşmaya başladı.

Arabayı garajdan çıkardıktan, sonra İstanbul'un karınca hızında ilerleyen trafiğine karışmaları çok zamanlarını almasa da sonrası tam bir eziyetti. Poyraz beyin isteği üzerine alışveriş yapıldı, sinemaya gidildi ve akşam yapılması kararlaştırılan film gecesi için maskeler, filmler ve patlatılmak üzere mısır, cips ve içecekler alındı. Buse ellerindeki poşetlerle yürümekte zorluk çekerken, Poyraz annesinin cebinden aldığı anahtarla minik bedenine aldırmadan, parmak uçlarında yükselerek kapıyı açmaya çalışıyordu. Açamayacağını anlayınca anahtar deliğine ters bakışlar atarak annesine döndü. ''Aşılmıyoy bu ya.'' Oğlunun bu halini kahkahalar eşliğinde izleyen Buse, poşetlerin bir kısmını yere bırakarak minik prensine doğru elini uzattı ve avucuna bırakılan anahtarla kapıyı açtıktan sonra yerdeki poşetleri aldı ve yerleştirmek üzere mutfağın yolunu tuttu.

Mısırlar patlatıldı, cipsler tabaktaki, içecekler bardaktaki yerini aldı ve masaya yapılan servisin ardından gece başladı. Buse filmi takarken, Poyraz elindeki maskeyi yüzüne takmış, heyecanla beklemeye başlamıştı. O sırada kapının çalmasıyla Buse filmi durdururken, gözleri parıldayan Poyraz, annesinin ikazlarına kulak asmayarak ilerleyen saate rağmen tükenmeyen enerjisiyle koşmaya başladı. Oğlunun arkasından telaşlı bir şekilde yürüyen Buse açılan kapının ardındaki kişinin Umut olduğunu görünce derin bir nefes aldı ve Poyraz'ın kıkırtılarıyla içinde başlayan şenliği dışa vururcasına gülümsedi.

''Dayım... Umut dayım. Şok öşlemişim ben şeni ya.'' Umut yeğenini kollarının arasına aldı ve bir süre döndürdükten sonra başının üstüne dudaklarını bastırırken cevap verdi. ''Bende seni özlemişim aslanım.'' O sırada abisine dönen Buse iğneleyici bir şekilde araya girdi. ''Seni hangi kasırga siktir etti buralara abicim.'' Kardeşini ayıplarcasına başını salladı Umut. ''O ne biçim laf öyle. Özlemiş olamaz mıyım cadı?'' Poyraz'ın sevinç naraları kulakları çınlatırken sıkıca sarıldığı abisini içeriye davet etti Buse. ''Dayı... bak ben batman oldum. Aytık şok güşlüyüm.'' Diyerek dayısının kucağında iki kolunu kocaman açarak gerinen Poyraz'la beraber içeriye giren Umut, salonu ve televizyonda takılı olan filmi görünce istemsizce gülümserken Buse'ye takılmayı da ihmal etmedi. ''Ne o kardeşim, çizgi filmlere mi merak saldın?'' Başını sabır dilercesine yukarıya kaldıran Buse abisine cevap vermek yerine mutfağa giderek, bir bardak daha getirdi.

Poyraz'ın şebeklikleriyle izlenen filmin sonlarına doğru, kucağında uyuya kalan yeğenine bakarak Buseye döndü, Umut. ''Ne zamana kadar gizleyeceksin babasını ondan. Her ne olursa olsun Cem'in, Poyraz'ı bilmeye hakkı yok mu sence de?'' Yıllardır perdelemeye çalıştığı ağır hüzün bulutu gözlerinde yerini alırken abisine cevap verdi. ''Ben ona bir babasının olmadığını söylemiyorum abi, bir babası olduğunu ama onun çok uzaklarda olduğunu biliyor ve zamanı gelince, kendiside isterse onu bulabileceğini de söyledim. Hayatıma hiç kimseyi almadığımı biliyorsun, almayacağımda. Ben her gece o yastığa başımı koyduğumda canım nasıl yanıyor biliyor musun? Onu nasıl özlediğimi, bir kez olsun bile görmek için neler vereceğimi... çok seviyorum abi ama bu kadar. Ben o adama kendimi ve oğlumu emanet edemem, bizi böylece bırakıp giden birini tekrar alamam hayatıma. Bunu yapamam.''

Kardeşinin saçını okşayan Umut, güven vermek istercesine başını göğsüne yasladı. ''Bir oğlu olduğunu bilmiyordu, hala bilmiyor. Yaptığı savunulacak bir şey değil ama yinede bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum ama sen her ne karar verirsen ver ben yanındayım güzelim. Bir kere o hatayı yapıp yalnız bıraktım seni, onca yükün altında tek başına mücadele ettin ve ben o pişmanlığı tekrar yaşamak istemiyorum. Senden tek istediğim bunu bir kez bile olsa düşünmen, sonrasında karar verecek olan kişi elbette sensin.'' Abisinin şefkatle saçını okşayan ellerine ve güven veren göğsüne iyice sokulan Buse taşmak için direnen yaşları ertelemek istercesine gözlerini kırpıştırırken başını salladı. ''Söz veriyorum abi düşüneceğim. Ama şimdi uyuyalım, çok uykum var.'' Uykusu yoktu genç kadının. Yalnızca, biraz daha bu şekilde kalırsa tutamayacağını bildiği gözyaşlarını abisinin yanında akıtmak istemiyordu.

''İyi geceler.'' Diyerek Umut'un kucağında ki Poyraz'ı da alarak odasına doğru yürüdü ve yatağa yatırıp ince bir pikeyle üstünü örttükten sonra yumuşak saçlarının tepesine bir öpücük kondurarak kendi odasına gitmek üzere, parmak uçlarında dışarıya çıktı. Odasına girdi ve kapıyı kapatır kapatmaz yatağa attı kendini. Yaşlar kirpiklerini talan ederken, söz verdiği gibi düşündü. Düşündü ve düşünceleri bir girdaba dönüşürken bitap düşen bedenini, bir sonuca varamamanın huzursuzluğuyla uykunun güvenli kollarına teslim etti.

Bir sonraki bölüm için sayfayı çeviriniz: ---->




Ölürsem Sevemem Seni (ASKIDA)Where stories live. Discover now