2. Bölüm

20.8K 1.2K 37
                                    

             Okulun  içine  girdiğimiz de  , diğerlerini  bilmem  ama  benim  içim de  her  seferin de  ilk  sefermiş  gibi  bir  yabancılık , bir  ait  olamama  hissi  oluşuyordu . Kendimi  bir  türlü  buraya  adapte  edemiyordum .

            Binanın  içinde  ilerlerken  istemsizce de  olsa  etrafımda ki  öğrencileri  gözlemledim . Sanki  herkes  her  zaman  burdaymış  da  bina  onların  üstüne  yapılmış  gibi  doğal  ve  rahattı . Burada ki  insanlar  ben  hariç  bir  tablonun  birer  ögesi  bense  o tabloya  eleştirel  gözle  bakan  bir  seyirciydim . Bu  belki  biraz  benim  seçimim  çoğunlukla da  yaşadığım  hayat  ve  bu  hayatın  bana  öğrettiği  doğrular  sebebiyleydi .

        Okulun  her  zaman  en curcunalı  yeri  kantini  olmuştur . Her  fakültenin  kendine  ait  kantini  olsa da  yine  de  ortak  kullanılan  ve  en popüler  olanı  konservatuara  ait  olandı . Yani  bizim  bölümün  kantini .  Böyle  olmasının  ana  sebebi  konservatuar da  okuyan  insanların  renkli  kişilikli  olması  ve  şova  kaçan  abartılı  hareketleriyle  dikkat  çekmeleriydi . Kantinimiz de  her  daim  ilgi  çekici  olaylara  yada  kişilere  rastlayabilirdiniz .  Ya   aryasını  doğru  söylemeye  çalışan  bir  opera  bölümü  öğrencisi  ya  rolünü  ezberlemeye  ve  hatta  oynamaya  meraklı  tiyatro  öğrencisi  ya da  enstrumanını  düzgün  çalmaya  hevesli  müzik  öğrencileri . Kantini  okulun  açık  olduğu  saatler de  asla  tenha  ve  sessiz  bulamazdınız . Dışardan  gelen  herhangi  birisi   gelse  görse  mutlaka  aklından  bu  çocukların  dersleri  yok mu da  burada  vakit  öldürüyorlar  fikri  geçerdi .

       İşte  bu  albenili  mekana  Alize , Arın  ve  ben  girdik  . Üçümüz de  etrafımıza  bakarak  oturacak  boş  yer  arıyorduk ki  durduğumuz  yerden  birkaç  masa  uzakta  tek başına  oturan  Yasemin  el  kaldırarak  bizi  yanına  çağırdı . Okulun  ilk  saatleri  olduğu  için  ve  kahvaltıyı  kantinde  yapmayı  matah  bir şey  zanneden  öğrenci  sayısı  hiç de  az  olmadığı  için  kendi  başımıza  yer  bulmamız  bu  saatte  çok  zor  olacaktı . Yani  Yasemin ' in  orada  olması  bizim  için  bir  nimetti . Yasemin ' in  bakış  açısından  bize  baksak  hele ki  gözlerimize  Shirek teki  kedinin  gözlerinde  oluşan  masumiyet  halkalarını  görürdük .  Onun  çağrısını  ikiletmeden  adımlarımızı  hızlandırıp  masaların  arasından  geçerek  çabucak  yanına  ulaştık . Selamlaşma  faslını  hızlıca  geçip  bulduğumuz  yerlere  oturduk .  Oturduk  oturmasına  iyi de  çayı  kim  alacaktı  şimdi . Yasemin  almazdı  çünkü  o  çayını  ve  simidini  yarılamış  vaziyetteydi . Arın  asla  almazdı  gerekirse  içmezdi  ama  yine de  almazdı . O zaman  kim  alacak  sorusu  bu  durum da  yersiz  oluyordu . Ortam  algısı  yüksek  olan  arkadaşım  Alize  bana  dönerek

       "  Şebnem  tek   başıma  çayları  ve  yiyecekleri  taşıyamam  bana  yardım  eder  misin "  dedi

     Ben  zaten  durumun  böyle  olacağını  bildiğim  için  hiç  itiraz  etmeden  ayağa  kalktım  ve

      "  Olur "  dedim .

     Kalabalık  çay  sırasına  ben  , yiyecek  sırasına da  Alize  girdi . O simitleri  alıp  yanıma  geldiğinde  tam  çay  alma  sırası  bana  gelmişti .

         Bizim  kantinin  en güzel  özelliği  cam  bardakta  çay  vermeleriydi . En  kötü  özelliği  ise  yine  cam  bardakta  çay  vermeleriydi . Çay  cam  bardakta  güzeldi  güzel  olmasına da  bu kadar  küçük  bardakta da  verilmezdi ki . Kantin  işletmecisi  kar  konusunda  taviz  vermiyordu . Utanmasalar  damlalıkla  vereceklerdi . Yalnız  itiraz  olmasın  diye  camdan  yapılmış  damlalık  olurdu  kesin .

Gümüş Kaşık (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now