Okulun içine girdiğimiz de , diğerlerini bilmem ama benim içim de her seferin de ilk sefermiş gibi bir yabancılık , bir ait olamama hissi oluşuyordu . Kendimi bir türlü buraya adapte edemiyordum .
Binanın içinde ilerlerken istemsizce de olsa etrafımda ki öğrencileri gözlemledim . Sanki herkes her zaman burdaymış da bina onların üstüne yapılmış gibi doğal ve rahattı . Burada ki insanlar ben hariç bir tablonun birer ögesi bense o tabloya eleştirel gözle bakan bir seyirciydim . Bu belki biraz benim seçimim çoğunlukla da yaşadığım hayat ve bu hayatın bana öğrettiği doğrular sebebiyleydi .Okulun her zaman en curcunalı yeri kantini olmuştur . Her fakültenin kendine ait kantini olsa da yine de ortak kullanılan ve en popüler olanı konservatuara ait olandı . Yani bizim bölümün kantini . Böyle olmasının ana sebebi konservatuar da okuyan insanların renkli kişilikli olması ve şova kaçan abartılı hareketleriyle dikkat çekmeleriydi . Kantinimiz de her daim ilgi çekici olaylara yada kişilere rastlayabilirdiniz . Ya aryasını doğru söylemeye çalışan bir opera bölümü öğrencisi ya rolünü ezberlemeye ve hatta oynamaya meraklı tiyatro öğrencisi ya da enstrumanını düzgün çalmaya hevesli müzik öğrencileri . Kantini okulun açık olduğu saatler de asla tenha ve sessiz bulamazdınız . Dışardan gelen herhangi birisi gelse görse mutlaka aklından bu çocukların dersleri yok mu da burada vakit öldürüyorlar fikri geçerdi .
İşte bu albenili mekana Alize , Arın ve ben girdik . Üçümüz de etrafımıza bakarak oturacak boş yer arıyorduk ki durduğumuz yerden birkaç masa uzakta tek başına oturan Yasemin el kaldırarak bizi yanına çağırdı . Okulun ilk saatleri olduğu için ve kahvaltıyı kantinde yapmayı matah bir şey zanneden öğrenci sayısı hiç de az olmadığı için kendi başımıza yer bulmamız bu saatte çok zor olacaktı . Yani Yasemin ' in orada olması bizim için bir nimetti . Yasemin ' in bakış açısından bize baksak hele ki gözlerimize Shirek teki kedinin gözlerinde oluşan masumiyet halkalarını görürdük . Onun çağrısını ikiletmeden adımlarımızı hızlandırıp masaların arasından geçerek çabucak yanına ulaştık . Selamlaşma faslını hızlıca geçip bulduğumuz yerlere oturduk . Oturduk oturmasına iyi de çayı kim alacaktı şimdi . Yasemin almazdı çünkü o çayını ve simidini yarılamış vaziyetteydi . Arın asla almazdı gerekirse içmezdi ama yine de almazdı . O zaman kim alacak sorusu bu durum da yersiz oluyordu . Ortam algısı yüksek olan arkadaşım Alize bana dönerek
" Şebnem tek başıma çayları ve yiyecekleri taşıyamam bana yardım eder misin " dedi
Ben zaten durumun böyle olacağını bildiğim için hiç itiraz etmeden ayağa kalktım ve
" Olur " dedim .
Kalabalık çay sırasına ben , yiyecek sırasına da Alize girdi . O simitleri alıp yanıma geldiğinde tam çay alma sırası bana gelmişti .
Bizim kantinin en güzel özelliği cam bardakta çay vermeleriydi . En kötü özelliği ise yine cam bardakta çay vermeleriydi . Çay cam bardakta güzeldi güzel olmasına da bu kadar küçük bardakta da verilmezdi ki . Kantin işletmecisi kar konusunda taviz vermiyordu . Utanmasalar damlalıkla vereceklerdi . Yalnız itiraz olmasın diye camdan yapılmış damlalık olurdu kesin .
YOU ARE READING
Gümüş Kaşık (TAMAMLANDI)
RomanceHayat herkese adil davranmaz . Bazıları hayatlarını yaşayabilmek için çalışmak zorundayken Bazıları ise ağzında gümüş kaşıkla doğacak kadar şanslıdır . Herkes eşittir bu hayatta ama bazıları daha eşit . Birbirleriyle karşıl...