"Bu duvara yazmıştı. Carpe Mortem. Neden bu kadar takıldığımı anlamadığını biliyorum. İlk sebebini söyledim sana zaten. Onlar ölmeden önce bir uyarıydı o bana. Ölümü yaşa. Bu ancak sevdiklerinin ölümüyle gerçekleşir. Beni öldüremezdi, kardeşiydim. Bundan da öte şeyler var ama. Ben ölürsem ölümün acısını bilemezdim. Ölümü ancak sevdiklerinin kaybıyla yaşar insan. O zaman uyanır ve anlar. Ölen birinden hayır gelmez. Ama ölümü yaşayan insan... Bu olaydan önce de bu yazıyı yazmıştık bu duvara. Hani dedim ya modern zamanın Robin Hood'u olarak düşün bizi diye. İşte, birilerinin sevdiklerini elinden alan insanları buraya getirirdik biz. Onun da canını aynı şekilde yakmak için. Bunu yaparken birilerini öldürdüğümüzü düşünme sakın ama öyle gösterirdik. Mesela adamın karısını ya da çocuğunu, ki böylelerinin çoğunlukla metresi olduğu için genellikle çocuklarını tercih ederdik. Adama verdiğimiz ilaç sayesinde halüsinasyonlar görmeye başlardı. Adam burayaa adımını attığı anda sesler duymaya başlardı ki bu sesler çocuklarının ya da eşinin sesi olurdu. Bu seslere de adamın ya da ailesinin birinin bilgisayarındaki ailesel şeylerden erişirdik. Adam korkmaya başlardı. Sevdiklerini kaybetme korkusu. Sonrasında da üst kata çıkardık. Ve Armen, bir kova kan kırmızı boya ile o yazıyı yazardı. Karşısındaki adama da anlamını söylerdi. Adamın ne hale geldiğini tahmin edebiliyorsundur. Bu esnada ben ise buraya yerleştirdiğimiz kameralardan onları izliyor olurdum. O kadar çok tepki gördüm ki o adamlardan. Kimileri o an yalvarmaya başlardı. Zaten buraya sağlam geldikleri de söylenemezdi. Biraz pataklardık buraya getirmeden önce. Burada adamın yeterince pişman olduğunu anlarsak ona söz verdirir ve o dünyalarını başına yıktıkları ailelere yardım etmelerini sağlardık ve sürekli olarak onları takip ederdik. Ama yok eğer pişman olmazlarsa ikinci aşama olan şu salona geçerdik."

Safir, duyduklarını sindirmek için nefes aldı ve Andrina'yı gördüğü salona doğru ilerlediler. Karşısında duran adamın böyle biri olabileceğini asla tahmin etmezdi.

"Evet, işte bizim en can alıcı noktamız. Buraya bir projektör yerleştirirdik ve ailesinden birinin fotoğrafında oynamalar yaparak adama gösterirdik. Bu fotoğraflar da o kişinin çok da sağlıklı gözükmediğini söylememe gerek yok sanırım. İşte o nokta da adam bir şekilde ikna olurdu. Biz de onlara ölümü yaşatarak, pişman olmalarını sağlardık."

Safir, Aras'ın yüzüne baktı. Çarpık gülümsemesi şu anda onu daha çok korkutuyordu. Söylemenin zamanıydı. Andina'yı burada gördüğünün ve o yazıyı o duvarda okuduğunun söylemesinin tam zamanıydı.

"Burası, Armen'in Andrina'yı getirdiği yer ve o yazı da..."

"O duvarda yazıyordu. Biliyorum."

Kız, şaşkınlıkla çocuğa baktı ama o hala aynı ifadeyle etrafına bakınıyordu. Beklediği tepki bu değildi. Onun öfkelenmesi bile şu sakin halinden çok daha muhtemeldi ama o orada, karşısında heykel gibi dikiliyordu. Korkarak kolunu daha da sıkı kavradı. Aras, kızın içini okur gibi konuşmaya başladı.

"İyiyim ben, korkma. Gidelim hadi."

Kızın onaylama sesinden başka bir ses çıkmadı depoya varana kadar. Kız, uysal bir şekilde ve bugün duyduklarının şokuyla kendini suyun ılık kollarına bıraktı. Üzerinden dökülen damlalar acılarını da döküyor gibiydi. Aras hakkında öğrendikleri canının daha çok yanmasına neden olmuştu. Sevdiklerini kaybetmişlerdi. Bir farkla. Aras, sevdiği herkesi sevdiği –kardeşi bellediği- biri yüzünden kaybetmişti. Sudan hızlıca kurtulduktan sonra dolabından kendini rahat hissedeceği birkaç parça eşya seçerek üzerine geçirdi. Havluyla kurutmaya çalıştığı yarı ıslak saçlarını özgür bırakarak aşağıya indi. Yorgunluk üzerine çullansa da açlığı daha baskındı. Önce karnını doyurması gerekiyordu. Koltukta uzanan Aras'a aldırmadan buzdolabına yöneldi. Dolap tam takır olsa da saniyeler sonra bir şey almadan kapağı kapattı. Bir şeyler hazırlayacak halde değildi. Bu yüzden Vera ile stokladıkları abur cuburları çekmeceden çıkardı ve masaya geçti.

Mürekkep DünyaWhere stories live. Discover now