I. KISIM / 48. Düet: Gonca ile Rezzak

4K 287 15
                                    

Lobideki duvarlarla resepsiyon bankosu delik deşikti, kurşunların bir kısmını polisler çıkarmış olsa da, bir kısmı henüz saplandıkları yerdeydi ve biraz daha orada kalacaklarmış gibi görünüyordu. Buna mukabil, aynalar ile kurşun geçirmez camlar takılmış ve yine kurşun geçirmez otomatik cam kapıların montesi tamamlanmış, koltuk, sandalye, sehpa ve aksesuvarın tümü değiştirilmiş, ayrıca elektrik ve ışık sistemi baştan aşağı yenilenmiş, uğradığı kadar büyük felâkete uğratan avizenin yerine daha büyük ve daha kıymetli başkası yerleştirilmişti. 

Böylece harabiyet  kısmen ortadan kalkmış, yeniden kabul yapılabilir hâle gelmişti. Tüm bunlar gerçekleşirken işin başından bir an ayrılmayan Gonca iki gündür evine uğramamıştı ve gücünün giderek tükendiğini hissediyordu. Onun tarzını bilen çalışanlarsa pervane misali etrafında dönüyor, parmak uçlarında yürüyor, asla göz göze gelmemeye çalışıyorlardı. Zira, kritik anların buzdan kraliçesi, olay esnasında yüzünde tek tüy oynamazken, her şey bittikten sonra tepesi attı mı çarpar, çarptı mı da yakardı!

Nitekim korkulan gerçekleşti. Genç kadın günü bitirip evine gitmek üzere yeni taktırılan cam kapıya yönelmişti ki: "Bana derhal o güvenlik şefi denen adamı bulun!" diye yükselen sesiyle ortalığı çınlattı.

Sarf edilen keskin kelimeler çarptığı duvarlardan henüz geri dönmemişti ki; güvenlik şefi adeta havada cisimlenmiş ve küle dönmüş benziyle asabiyeti tavan yapmış müdire hanımın önünde esas duruşa geçmişti. Onun tavrıyla biraz yumuşayan genç kadın, sesini alçalttı: 

"Bak İrfan," dedi öte yandan da kuytu köşede varlığını gizlemeye çalışan adamı işaret ediyordu, "bu otelde bir tane daha gazeteci veya benzerini görürsem, yemin ederim paparazilerin önüne seni atarım. Hem de hayat hikâyenle birlikte!"

Gülsün mü ağlasın mı bilemeyen şef, başını eğdi: "Özür dilerim," demekten başka şey bulamadı. "Derhal hallediyorum."

****

Otelin tepesini boydan boya kaplayan teras çeşitli temalara bölünmüştü. Bir tarafında yüzme havuzu ve tropik bar varken, diğer tarafında etrafı zarif ve şık masalarla çevrili dans pistinin bulunduğu lüks bir açık hava restorantı konumlanmıştı, deniz manzaralı kısım ise botanik bahçesi şeklinde düzenlenmiş, renk renk çiçeklerin, çeşitli boylardaki ekvatoral bitki ve ağaçların arasına oturma grupları, masalarla şezlonglar serpiştirilmişti. 

Nereden geldiği belirsiz romantik bir müzik yıldızlardan süzülür gibi havaya karışırken:  

"Gel," dedi adam, "bu gece bizim."

Botanik bahçesinde yıldızların denizle buluştuğu en güzel köşede onları bekleyen masaya yerleştikleri sırada da devam etti: "Bu gün çok yalnız kaldın. Emimin bunalmışsındır.  Aslında seni dışarı çıkarmak niyetindeydim. Ancak etraf gazeteci kaynıyor, diğer taraftan Mahmudîler de Marmaris'e gelmişler, Erdem'in cenazesini almak için. Ortalık iyice kaynıyor, duruluncaya kadar sabredelim."

Adam haklıydı ve kadın mekâna hayran kalmıştı. Yorumda bulunmak yerine dudaklarında tebessüm, derin mavi gözlerini onun kahverengi gözleriyle buluşturdu, bıraktı bakışları konuşsun.

****

Otelin önüne çıktığında ılık, akşamdan geceye dönen karanlığı taşıyan bir hava çarptı  yüzüne. Zorlu geçen iki günün sonunda nihayetinde eve gitmek fikriyle bütün bedeni rahatlayan genç kadın, derin derin nefes aldı gözlerini kapattı, bıraktı Marmaris içine dolsun.

"Merhaba, eve mi?" diye yanı başında ünleyen soruyla hızla gerçekliğe dönerken Rezzak  varlığıyla benliğini çoktan  kuşatmıştı.  

Her zamankinden farklı, samimi hatta teklifsiz bu tavır şaşırtmıştı: "Evet." 

DERİN MAVİ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin