03

382 62 19
                                    

Joo Hae Min, dikdörtgen çerçeveli gözlüklere sahip bir genç kızdı.

Kendi dünyasında yaşamayı seven bir tip olmayı her zaman tercih ederdi.

Kendi çapında yazdığı kitaplar dışında normal eylemlerde çok bulunmayı hiç sevmiyordu.

Aynı zamanda evde tıkılı kalmak hobi hâline getirmişti.

Orta kilolu bir kızdı. Kusurlarını gizlemek gibi bir takıntısıda yoktu. Kendisi olmak; ona verilen özel bir yemek gibiydi...

Aseksüel bir yapısı vardı yahut öyle olmak istiyordu.

Sevgi onu yıpratmıştı belki? Birilerin aksine... yıpranmayı sevmiyordu?

(,)

Bu karakteri hiç görmedim.

Bu karakter benim gibi gizli. Ama içindekileri gizli tutuyordu.

Beni aşağılayanlar arasında yer almıyordu, onu görmüyordum.

Belki, bu karakter sendin. Kendine bir köşe ayırmak istedin.

En özel olmak sen istedin.

Zira, seninde içindeki kanayan bir yara var ve sen yazarak çare aradın.

İyi oluncada beni bir köşeye fırlattın, değil mi?

Senden nefret ediyorum.

.

Gökyüzüne başımı kaldırmış saflığı izliyorken Gökyüzü arkasındaki gerçek dünyayı düşünüyordum.

Gerçek dünyaya gidebilseydim, yazarıma sadece tek bir soru sorardım: "neden benim hikâyemi yarıda bıraktın?"

Ama bu imkânsızdı. Böyle bir şeyin olma olasılığı yoktu.

Sayfanın, karmaşık yazıların arkasındaki sihirli pencereye başımı çevirdiğimde bana tiksinç bakışlarla bakan kitap karakterleri ile gözgöze gelmiştim.

Tekrardan bana bakıp kahkaha atmaya başladıklarında banktan kalkıp sihirli pencereye doğru koştum. O sıra başımdan düşen kapüşonumu başıma geri geçirmekle uğraşamayacağım için umursamadan pencereye yaklaştım.

Sihirli cama yapışıp camı şiddetli bir şekilde yumruklamaya başlamıştım.

"Kesin sesinizi!" bana kahkaha atan, tiksinç kitap karakteri işaret parmağıyla beni gösterip konuşmaya başladı.

"Hâlâ anlamıyor musun? Yarım kalan kitap karakterleri başka sayfalarda gezemez." Gülmekten oluşan  göz yaşlarını silip cama yaslandı.

"Senin adına üzülüyorum yabancı." Cama ayağımla tekme atmaya başladığım sıra ayağımın incinmesini umursamadan içimdeki büyük bir öfkeyle tekmelemeye devam ettim.

Toplaşan kahkalar, aşağılayan bakışlar, burnu havada insanlar... Hepsinden bıktım.

Yarım kalan bir kitap karakteri olmaktan bıktım.

Kısaca, bu kitabın her şeyinden bıktım.

Kendi hikâyemi bende yazabilirim.

Pencereden gelen çatlama sesiyle bir an durup çatlağa baktım.

Kendi düşüncelerimle çatlayan bir camın olması, olmayan bir olasıktı.

Gerçi, bir kitap olma sürecinden geçen defterdeki karakterlerdik. Her an her şey olabiliyordu.

Çatlamış cama kısa süre bakış attığımda camın diğer tarafındakiler bana ürkmüş gözlerle bakıyordu. Cama şiddetli bir tekme daha attığımda... cam kırılmıştı.

Camdan geçip kitap karakterinin üstüne yürüdüm. Ona yumruk atmaya başladığım sıra içimdeki tüm nefreti resmen kusmuştum.

Yüzünü darmadağın edecek şekilde ona vurmaya devam ederken bir cümle deftere işlenmişti:

"Yabancı, sevgiyi hak etmiyordu."

stranger of book ➼ yoongiWhere stories live. Discover now