Günaydın

845 6 0
                                    


Piano Novel-La Clairiere


Sabaha ait olmadığım düşüncesi bir kez daha aklımda dolanıyordu. Ayılamayan bedenimi yatakta doğrulmaya zorlarken kapalı hava kendini şimdiden belli etmeye başlamıştı. Havanın böyle olması ruhuma iyi geliyordu. O çok neşeli tiplerden olmamıştım hiçbir zaman. Genç olduğum zamanlarda bile böyleydim. Küçük kahve kupamla saatlerce yağmuru izleyip düşüncelerimde kaybolabilirdim. Tanrı,dünya ve insanlar hakkında kafamda dolanan felsefik düşünceler. Eğer sabah ki hava kapalı başladıysa bu bugünün benim için güzel geçeceğini işaret ediyordu. Yüzümde oluştuğunu hissettiğim gülüşümle yataktan kalkıp banyoya doğru yöneldim. Aynada ki aksim yüzündeki boş sırıtışla yorgun gözüküyordu. Gözlerimin altında ki torbalar yuvarlak yüzümde bitik bir ifade oluşturuyordu. Elimi yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladıktan sonra banyoda ki ritüellerimi bitirmiş bulunmaktaydım. Küçük ve sıcak bir havası olan odama yöneldiğimde, tahtadan yapılmış eski dolabımın önüne oturdum.

Bugün ne giymeliydim?..

Kısaca dolabıma göz gezdirirken, gözüme çarpan en sevdiğim yüksek bel kot pantolonum olmuştu. Üzerine basic düz beyaz tişörtlerimden birini çıkarıp hemen giyinmeye başladım. Hazırlanma sürecimin kısa sürmesinden memnun olarak gri kapşonlumu üzerime geçirip komidinin üstündeki kulaklıklarımı çantama attım. Sabahın bu saatlerinde aylak aylak sokaklarda yürümek hoşunuza gidebilirdi. En azından benim hoşuma gittiği doğru ancak tabi ki müzikle birlikte.  Ahşap merdivenleri inerken evdeki sessizliğin oldukça normal olduğunu farkındaydım. Sabahın 6.30'ğunda kimsenin uyanmamış olduğuna şaşırmak gerekti. Dışarıya çıktığımda ciğerlerime dolan toprak kokusuyla mutluluğun zirvesine çıktım. Bomboş sokakta yürürken huzur doluydum. Sabahlardan hoşlanmadığımı söylesem de bu sessizliği seviyordum. İnsanların olduğu yerde huzura ulaşmak çok kolay olmuyordu. Dünyada ki güzel şeyleri mahvetmek gibi bir huyumuz vardı çünkü. Küçük kahve dükkanın kapısına ulaştığımda kafamda ki felsefik konuları kapatıp kapalı bir kutuya koydum. Costa yazılı tabela o kadar sevimli duruyordu ki gülümsememi tutmadım. Çantamın içinden çıkardığım anahtarlarla içeriye girdiğimde karanlığın beni karşılaması bir olmuştu. Terk edilmiş gibi duruyordu. İçimin ürpermesine aldırmadan ışıkları açtım. Sarı ışıklar içeriyi doldurduğunda Costa yeniden hayat buluyordu. Masaların üzerine koyduğumuz sandalyeleri tek tek yere indirmeye başladım. Çok fazla masamız olmadığı için işim kısa sürede bitti. Geriye çekilip etrafa baktığımda yaptığım işten memnun oldum. Costa yeniden canlıydı. En sevdiğim kısıma geldiğimiz için mutluluktan ağlayabilirdim.

Kahve zamanı...

Kahveye olan bağımlılığı başka hiçbir şeyde gösteremiyordum. Kahve'nin en güzel arkadaşı olan sigarayı unutmadan eklemeliydim. Çantamdan çıkardığım filtremi ve tütünümü arka cebime yerleştirdikten sonra demlenmeye başlayan kahvemi bekliyordum. Sabırsızlığımı bastırmaya çalışırken içimden 10 a kadar saymaya başladım.

1 2 3 4...

. .5 6 7

8 9 10

Kahvemi anında en sevdiğim kupama boşalttım. Dışarıya çıktığımda kalabalıklaşmaya başlayan sokağı inceliyordum. Önümden geçen insanlar işlerine yetişmeye çalışıyorlardı. Nereye gittiklerini ya da neler düşündüklerini her zaman merak ederdim. Sabah burada sigaramı ve kahvemi içerken kendi kendime oynadığım küçük bir tahmin oyunuydu. Sıcacık kahvemden küçük bir yudum aldıktan sonra sigaramı hazırladım. 

Kahve ve sigara benim her zaman ilk aşkım olarak kalacaktı. İlk ve son sanırım. Herkesin hayatı boyunca arayıp durduğu şeyi, ben her zaman arka cebimde taşıyordum..

Aslında aşkı bir insana bağlamayı sevmiyordum. İnsanlar ölüler, aldatırlar,terk ederler. Size şunun garantisini verebilirim sigara ve kahve sizi asla terk etmez.




GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin